Güncelleme Tarihi:
Gençlerin aldıkları eğitim ortalamaları, genel kültür ve sosyal yaşam düzeyleri, bir meslek sahibi olmaları, nitelikli iş gücü olarak ekonomik sisteme katılımları, verimli ve üretken çalışmaları gibi birçok parametre değerlendirildiğinde, eğitim sistemimizin performansının daha çok geliştirilmesi gerektiği açık. Gençlerimiz yaklaşık 50 yıllık bir geleceği yaşayacaklar. 50 yıllık bir süreçte şüphesiz ki bugün kestiremediğimiz büyük değişimler yaşanacak. Gerek ekonomik, gerekse bilim ve teknoloji alanlarında belki de akla hayale gelmeyecek gelişmeler olacak. Eğitim sistemlerinin, sadece bugünün gerçekliğine değil, geleceğin hayallerine hizmet eden bir anlayışla yapılandırılması şart. Ülkemizin 50 sene sonra nerede olmasını hayal ediyorsak, eğitim sisteminin de bizi bu yolculuğa çıkaracak vizyona sahip olması gerekir. Eğitim sistemimizin gençlerimizi geleceğe yeterince hazırladığını söylemek zor.
Aydın’a göre eğitim sisteminin temel sorunları şöyle:
Ulusal sınavların yarattığı baskı: Öğrenciler, öğretmenler ve anne-babalar uzun yıllardır ulusal sınavların baskısı altında. Bu sınavlar kimi zaman bir eğitim kurumunun başarısının tek göstergesi durumunda. Sınavların yarattığı kaygı yüzünden, tüm eğitim paydaşları başka şey düşünemez hale geliyor. Öğrencilerden tek beklenen görev, adeta sınava hazırlık çalışmaları yapması. İyi öğrenci, her gün saatlerce soru çözüp hazırlık yapan biri olarak algılanıyor. Bu algılar ve baskılar yüzünden, öğrencilerin çoğu okulu sevmiyor, ders çalışma isteği duymuyor, öğrenmeye karşı motive olamıyor. Okullar adeta sınava hazırlanma yerleri haline geldi. Oysa eğitimin sınavlardan çok daha öte anlamı var. Ne yazık ki öğrencilerimiz düşünmenin, öğrenmenin, araştırmanın, sorgulamanın, kendini keşfetmenin, yeteneklerini fark etmenin, hayal kurmanın, geleceğe dair plan yapmanın keyfini yaşamıyor. Sınava hazırlanma sarhoşluğu yüzünden, kendini keşfetme bilinci bir türlü gelişmiyor.
Yeteneklere uygun yönlendirme yapılmıyor. Yeteneklerin tespit edilmesi, yeteneklere uygun eğitimsel desteklerin verilmesi ve yönlendirmelerin yapılması eğitim sisteminin en temel sorunlarından biri. Gençlerin geleceğe dair karar verme süreçleri genellikle 12’nci sınıfta ağırlık kazanıyor. Çoğu zaman da kendini tanımadan, ailenin eksik bilgisiyle bu kararlar veriliyor. Oysa, geleceğe dair karar oluşturmak ciddi bir iş ve kesinlikle son ana bırakılmamalı. Olabildiğince erken yaşlardan itibaren kendini tanıma ve keşfetme sürecinin başlatılması gerekir.
Geleceğe dair umut ve heyecan yaratılamıyor: Öğrencilerin motivasyon düzeylerini ve öğrenme heyecanlarını yüksek tutacak bir eğitim modeli geliştirilememiş. Çoğu zaman gördüğümüz tablo, “öğrenciler öğrenmeye karşı direnir, öğretmenler ise öğretmek için zorlar” şeklinde özetlenebilir. Öyle anlaşılıyor ki, okullarda öğretmeye çalıştıklarımız gençlerin pek ilgisini çekmiyor. Okulların yapıları, müfredatlar, öğrenme-öğretme yöntemleri ve öğretmenler gibi eğitimin olmazsa olmazlarının bazı güncellemelere ihtiyacı olduğu açık. Bu sorunu çözmenin en kritik noktası da, eğitim verilen hedef kitlenin yaş grubu, gelişimsel özellikleri ve doğalarının dikkate alınması zorunluluğudur. Ortaya çıkan sorunlarla ilgili gençleri eleştirip durmak yerine, onların doğalarına ve gerçekliğine uygun bazı düzenlemeler yapılması şart.
Güçlü ve etkili bir rehberlik hizmetinin sunulamaması: Rehberlik hizmetleri okullarda en kritik noktada hizmet veriyor. Bu hizmetin ne kadar önemli olduğu sürekli vurgulansa da, gerçek anlamda yeterince değer verildiğini söylemek zor. Hâlâ okuldaki rehber öğretmen sayısının azlığı, oda sorunu, araç-gereç ve materyal eksikliği, rehber öğretmenlerin görev ve rolleri ile ilgili yaşanan kafa karışıklığı, rehber öğretmenlerin kimi zaman yok sayılması kimi zaman da her işi yapması gereken kişi konumunda algılanması gibi pek çok sorun her gün yaşanıyor.