Güncelleme Tarihi:
Sosyal medya hesabından 27 Ekim’de, doçentlik sınav süreciyle ilgili, adaylardan gelen şikayetler üzerine çalışma başlattıklarını açıklayan Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Saraç, detayları anlattı.
Mevcut durumda doçentlik sınavının, eser incelemesi ve sözlü sınav olmak üzere iki aşamalı gerçekleştirildiğini anımsatan Saraç, Üniversitelerarası Kurul'ca (ÜAK) belirlenen jüri tarafından önce eser incelemesi yapıldığını, ardından da sözlü sınavda başarılı adaylara doçent unvanı verildiğini söyledi.
Sözlü sınav aşamasının gayritabii şekilde cereyan ettiği yönünde yıllardır şikayet olduğunu belirten Saraç, binlerce adayın zaman açısından yaşadığı sıkıntılar da dikkate alındığında mağduriyetler yaşandığının görüldüğü belirtti.
Saraç, bunun üzerine konunun üzerinde yeniden düşünmek gerektiğine karar verdiklerini ve bunu üniversitelere sorarak değerlendirme yapmak istediklerini söyledi.
"ÜNİVERSİTELERİN GÖRÜŞÜNÜ SORDUK"
Sözlü sınavdan kaynaklanan sıkıntılar nedeniyle, mevcut sistemde ilk aşamada uygulanan doçentlik başvuru şartlarının aranmasına devam edilmekle birlikte, sözlü sınav şartının kaldırılması konusunda üniversitelerin görüşünü sorduklarını belirten Saraç, "ÜAK tarafından yayın ve diğer asgari şartları temin ettiğine dair verilecek belge sahibi adayların doçentliğe yükseltilerek atanması aşamasının üniversitelerce yürütülmesi ve üniversitelerin ÜAK tarafından belirlenen asgari kriterler üzerine ilave kriterler koyabilmesi veya bu kriterlerle yetinebilmesi konularında görüş bekliyoruz" dedi.
Türkiye'de 37 bin yardımcı doçentin bulunduğunu belirten Saraç, arzuladıkları sistem hayata geçirilirse artık doçentliğin ikinci aşamasının üniversitelere bırakılacağını, sözlü sınav şartının kaldırılacağını, üniversitelerin kendi kriterlerini kendilerinin belirleyebileceğini söyledi.
Saraç, "Yükseköğretim Kurulu olarak daha önce başlattığımız ademimerkeziyetçi bir yaklaşımla yetki devri konusunu, doçentlikte de devam ettirmek istiyoruz. Doçentliğin ikinci aşamasının üniversitelerce yürütülmesi, üniversitelerimize kimlik kazandıracak. Bir üniversitemiz mevcut asgari şartları yeterli görebilir, diğeri yetersiz görür ve ilave şartlar arayabilir. Bu farklılık ve çeşitlilik, üniversitelerimizin kendi marka değerlerini oluşturmalarına katkı sağlar" dedi.