Güncelleme Tarihi:
SINAV SAVAŞ DEĞİLDİR
Öncelikle bu sınavın adaylarda yoğun kaygıya yol açmasının temel nedeni, sınava dair erken yaşlarda başlayan ve çocuğun zihninde şekillendirilen anlamlardır. Bu açıdan çocuklara verilen hatalı iki tür mesaj olduğunu söyleyebiliriz. Birincisi, çocuklar açısından bu sınavı yaşamda bir dönüm noktası, sonucunda başarılı olamadıkları takdirde yaşamda “kaybetmiş” olacakları bir durum, gelecek yaşamlarında mutluluk ve huzura ulaşmak için aşmaları gereken bir engel olarak tanımlamaktır. Çocuğa sürekli buna benzer mesajlar vermek onda sınavlarla ve akademik açıdan başarılı olmakla ilgili kaygı verici inançların yerleşmesine yol açabilir. Bu şekilde aslında çocuk sınavı hedeflediği bir amaca giden bir basamak olarak başarılı olmayı istediği bir aşama olarak görmekten çok, hayatının başarısının, bütün geleceğinin belirleyicisi olarak anlamlandırır. Sınav dönemi geldiğinde ise artık sınav o genç için bir sınav olmaktan çok hayatta kaybeden olmamanın savaşı haline dönüşür.
YAŞAM HEDEFLERİNİ BELİRLEMEK GEREKİYOR
Hayatını ve geleceğini kaybetme ihtimalinin kaygısı ise son derece yüksektir. İşte tam da bu durumda sınava karşı hissedilen doğal ve sağlıklı kaygı, sağlıksız ve baş edilmesi zor hale dönüşür. Oysa çocuklarımızla sınavın yaşamdaki yerini ve önemini konuşmak yerine onun yaşamda yapmak istediklerini, hedeflerini, hedeflerinin önemini, bu hedeflere ulaşmanın yollarını konuşmak; onları sınava değil yapmak istediklerine odaklamak ve hazırlamak hem sınava çalışmak konusunda daha motive edici olabilir, hem de sınavın yarattığı aşırı kaygının azalmasına yardımcı olabilir. Sınav esasen belirli hedeflere ulaşmak için atılan adımlar içerisinde bir gerekliliktir, bir aşamadır. Sınavın yaşamdaki yerini öğretmekten çok yaşamda amaçları ve hedeflerin önemini konuşmak, sınavın amaca ulaşmak için bir araç niteliği taşıdığını kavramak/kavratmak çok daha yararlı olacaktır.
DEĞERLİ OLMAK SINAV BAŞARISIYLA İLGİLİ DEĞİLDİR
İkinci hatalı mesaj ise, ailenin sınavda başarılı olmayı ya da akademik başarıyı sevilen, değer verilen bir çocuk olmanın önkoşulu olarak kullanmasıdır. Çoğu zaman aile bu mesajı çocuğu ders çalışmaya motive etmek için kullanmaktadır. Ancak bu davranış örüntüsünün altında yatan riskli mesajın farkında değildirler. Ailenin onayı, sevgisi çocuklar için son derece değerlidir. Benliği ile ilgili tanımlamalarının şekillendiği çocukluk döneminde, kendisinin kim olduğu ve değeri konusunda çocuğun algıları da şekillenmeye başlar. Sürekli okulda ve sınavlarda başarılı olduğu takdirde sevgi gören, başarılı akranları övülen ve başarısız olduğu için onlarla kıyaslanıp onların daha iyi çocuklar olduğunu duyan çocuklar, yaşamda sevilen ve değerli biri olmak için akademik başarıyı bir zorunluluk olarak görmeye başlayabilirler. Bu durumda da sınavda başarılı olmak artık akademik bir değerlendirmeye girip yükseköğretime geçmenin bir yolu değil, yaşamda değerli bir insan, saygı gören bir insan, sevilen bir insan olmanın sınavı olarak görülebilir. Yine bu durumda da sınavın yarattığı doğal ve motive edici kaygı, sınavda başarısız olmak durumunda çocuğun tüm değerini kaybetme, değersiz olma ve sevilmeme riskinin sağlıksız ve baş edilemez kaygısına dönüşür. Sınavda başarısız olmanın sonucu artık hedeflerine ulaşmakla ilgili değil bir insan olarak sevilen değerli biri olamamayla ilgili hale gelir. Aileler esasen sevgilerini ve onaylarını motive edici bir araç olarak kullanmak ve çocuklarının daha başarılı bir kariyer yolunda ilerlemelerini isterlerken bu tür mesajlarla aslında onların kariyer yolculuklarını zorlaştırırlar.
NE AŞILADIĞIMIZA DİKKAT ETMEK GEREK
Sonuç olarak sınavda başarılı olmak akademik bir performanstır, bu performansın iyi ya da kötü olması bireyin değerini ve hak ettiği sevgiyi belirleyen bir ölçüt, yaşamın değerini belirleyen anlamlandırmalar olamaz. Bu açıdan gerek akademik açıdan başarılı olma, gerek YKS gibi önemli sınavlar söz konusu olduğunda çocuklarımıza söylediklerimizle onlara ne tür inançlar aşıladığımızın farkında olmak önemlidir. Unutmayın çocuğumuzun hedeflerine uygun adımları atarak ilerlerken içinde bulundukları durumu sağlıklı değerlendirmeleri ve duruma ilişkin doğru tanımlamalar yapmaları onların hedeflerine ulaşmada çok daha yardımcı olacaktır.
DOÇ. DR. ÖĞR. ÜYESİ SERKAN DENİZLİ KİMDİR?
Hacettepe Üniversitesi’de Psikolojik Danışmanlık alanında lisans eğitimini 2000 yılında tamamlamış, ardından Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde yine aynı alanda yüksek lisans derecesi aldı. Yüksek lisans tezinde sınav kaygısı konusunda çalıştı. Psikolojik danışmanlık alanında doktora eğitimini Ege Üniversitesi’de tamamladı. Halen 20 yılı aşkın süredir çalıştığı Ege Üniversitesi Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı’nda Dr. Öğr. Üyesi olarak görev yapıyor. Ege Üniversitesi’ndeki görevinin başlangıcından bu yana aktif olarak psikolojik danışma yardımı sunuyor. Eğitim kapsamında psikolojik danışman ve psikologlara psikolojik danışma uygulaması eğitimi veriyor ve süpervizyon desteği sunuyor.