Güncelleme Tarihi:
Araştırmalar, başarılı öğrencilerin çoğunun orta düzeyde heyecanlı olduğunu gösteriyor. Bazılarının yüksek düzeyde heyecanlı olmaları ve sürekli endişelenmeleri onların başarılarına zarar veriyor. Baskı, yapılması beklenen istek ve taleplerle ilgili bir durum. Beklentiler, öğrencilerin başarısında önemli rol oynuyor. Bunlar sadece öğrencinin kendi beklentileri değil ebeveynlerin ve öğretmenlerin beklentilerini de içeriyor. Araştırmalar, öğrencilerin üzerinde yaygın olan akademik baskının endişeyi artırırken, onların heyecanını ve konsantrasyonunu etkilediğini gösteriyor. Baskının dış güçler tarafından benimsetildiğini düşünebiliriz ancak lise ve üniversite öğrencileri arasında yapılan bir araştırma, baskının çoğu zaman kendi içimizden kaynaklandığı ortaya koyuyor.
Endişe, sinirleri geriyor
Sınava hazırlanma sürecinde olan öğrenci ister istemez çok çaba harcıyor. Çalışma süresi uzuyor, sınavın nasıl geçeceğine ilişkin endişe, sinirleri geriyor. Bu durum sınav başarısını olumsuz etkileyebiliyor. Sınav, bilgi ve yetenek kadar zihinsel açıklık ve psikolojik dayanıklılık gerektiriyor. Her öğrencinin sınav heyecanı kendine özgüdür. Çok çalışmış fakat endişe ve huzursuzluğu, aşırı heyecanı ve beden yorgunluğunu üzerinden atamadığı için başarısız olan adaylarla da karşılaşılabiliyor.
Endişeli öğrenci kendine güvenemeyen, ancak boş da veremeyen bir psikolojik yapıda oluyor. Kendini eleştiriyor ve yetersiz buluyor. Sınav, bu psikolojik yapıdaki öğrencinin hayal gücüne, objektif güçlükleriyle görünmüyor. Bunun yerine, ona ne kadar yetersiz olduğunu hatırlatan bir işaret işlevi yapıyor. Rahat bir psikolojik yapısı olanlar ise kendilerine güveniyorlar ve sınavı objektif güçlükleri içinde algılıyorlar.
Hiç heyecan olmaması da sorun yaratıyor
Heyecan, bilimsel açıdan süreklilik gösteren bir boyut üzerinde değişik değerlerdedir. Hiç heyecan olmaması demek, o insanın uykuda olduğu anlamına geliyor. Sınav düşüncesinin uyandırdığı aşırı heyecanı, başarı için en uygun düzeye indirmek için bazı önlemler alınabilir. Bir taraftan konuları iyice özümleyerek kendimizden emin olurken, diğer taraftan psikolojik bazı stratejilerle yeni ve olumlu bir tutum içine girmekte yarar var.
İnsan beyni kendine inanacak şekilde tasarlanmıştır. Ön yargılarımızı gerçeklerle karıştırır, düşüncelerimizi gerçek duyumlarımızdan ayırt edemeyiz. Geleceğin belirsizliğinden doğan endişeyi ve huzursuzluğu kişi, hayata bakış açısını değiştirerek yenebilir. İnsanın sürekli kendisiyle meşgul olması, her şeyi kendisinin değerini ölçmeye yönelik bir tehdit olarak algılaması; önündeki işi etkili biçimde yapmasını engeller. Bu olumsuz bir bakış açısıdır. Bu bakış açısı, olayları olduğundan daha vahim göstererek güçlükler karsısında yetersizlik duygusunu doğuruyor.
YGS her adayda baskı yaratıyor
Herkesin kendine göre sıkıntıları, güçlükleri, problemleri var ve bunlar olacak. Yusuf Has Hacib’in ifadesiyle; “Huzur istersen, o zahmet ile birlikte gelir; sevinç istersen, o kaygı ile birlikte bulunur.” Yükseköğretime Geçiş Sınavı’na (YGS) 2 milyon 265 bin 902 aday başvuru yaptı. Bu sınav da tıpkı ötekiler gibi sadece sizde değil, diğer adaylarda da psikolojik baskı yaratıyor. Ülke olarak son bir yılda yaşanılan terör olayları da öğrencilerin yaşadığı psikolojik baskıları artırıyor.
12 Mart’ta yapılacak YGS’nin yaklaştığı şu günlerde öğrenciler genellikle her şeyi unuttuklarını ve hiçbir şey hatırlamadıklarını düşünüyorlar. Aday sınav yerine doğru yürürken, aklında hiçbir bilgi yokmuş gibi hissediyor. O kadar çalıştım, hiçbir şey aklımda yok gibi düşünceler zihninden geçebilir. Ne kadar iyi öğrenilmiş olursa olsun, bilgiler uzun süreli bellekte kendi köşelerine çekilmiş uyuyor gibidir. Bilgiler uzun süreli bellekte derinlere gömülmüştür. Kısa süreli bellekte, o andaki dikkatimizi çeken olay ya da yapmamız gereken davranışlarla ilgili bilgiler bulunuyor. Bu nedenle, sınavdan önce akılda hiç bilgi yokmuş duygusuna kapılmak normal bir durum.
Yeme, içme, uyku düzenini bozmayın
Sınavın hafif bir gerginlikle başlaması hem normal, hem de yararlı. Soruları çözmeye başladıktan sonra gerginlik bitiyor. Bilinen soruları cevaplamak heyecanı azaltıyor, yeterliliği artırıyor. Artan yeterlilik duygusu da başarıyı getiriyor. Kısa süreli belleğin rahatlamasını sağlıyor. Böylece çok az bilinen sorulara sakin bir zihinle yaklaşılıyor. Sorunun ne istediğini anlamak önemli. Anlaşılmayan bir soruya cevap verilemez. Bunun için soruyu anlamak gerekiyor, ancak anlaşılmayan bir soruya takılıp kalmak da doğru değil. Dökülen süt için gözyaşı dökmeye gerek yok. Buna batık mal maliyeti deniliyor. Bildiğiniz soruları tamamladıktan sonra vakit kalırsa onlara dönebilirsiniz.
Yukarıda ifade edildiği gibi, insan beyni kendine inanacak şekilde tasarlanmıştır. YGS’ye kısa bir süre kaldı. Bu zaman diliminde dikkat edilecek kurallar, enerjinizi en fazla fayda sağlayacağınız sınava odaklanmanızda etkili olabilir. Son hafta alışkanlıklarınız, sınavda başarınıza katkı sağlayabilir. Son hafta sağlıklı yeme-içme ve uyku düzeninin korunması gerekiyor. YGS günü saat kaçta uyanılıp hafif bir kahvaltı yapılacaksa, bu programa birkaç gün önce başlamakta yarar var. Son bir hafta düzenli olarak normal zamanında (23.00) yatıp sabah da 07.00-07.30 gibi kalkmanız biyolojik saatinizi 10.00’da gireceğiniz sınava programlamanıza yardımcı olabilir.
Son haftayı konu tekrarı ve deneme sınavlarına ayırın
Son hafta, sözel konuları tekrar etmek, formüllere bakmak, eğer özet çıkartarak çalışılmışsa bunları okumakta yarar var. Çünkü öğrenilenlerin hatırlanmasında sonralık etkisi güçlü oluyor. Yani son öğrenilenler daha kolay hatırlanıyor ve kalıcı oluyor. Son hafta, adayların bildiği konuları tekrar etmesi ve deneme sınavları çözmesi daha uygun olur. Denemelerin 12 Mart 2017’de yapılacak YGS saatine uygun olarak 10.00’da başlaması ve aynı sürede tamamlanması hazırlık açısından faydalı olacaktır. Sınava sadece siz katılmayacaksınız, 2 milyondan fazla aday girecek. Önceden sınava girilecek binanın ve salonun görülmesinde de fayda var.
Sınavlarda hissedilen psikolojik baskının paydaşlarından biri de aile olarak çıkıyor karşımıza. Sınav, bizim kültürümüzde sadece öğrencide değil aile üyeleri üzerinde de baskı yaratıyor. Ebeveynlerin bu süreçte kendi heyecan düzeylerine bakmaları öneriliyor. Bu duyguların bulaşıcı olduğunu hatırlamakta yarar var. Öğrenciler zaten, sınavın gerektirdiği heyecan düzeyine sahip. Buna ek olarak genel uyarılmış düzeyini yükseltmeye, onları heyecanlandırmaya gerek yok. Bunlar bizim çocuklarımız ve biz hayatımız boyunca onlarla birlikteyiz. Onlarla gurur duyacağız. Onların sağlıklı olmaları her şeyden önemli. Bunu onlara hissettirmeliyiz. Öğrencilerin halinden anlamalıyız, ancak her birinin sınav deneyiminin kendine özgü/nevi şahsına münhasır olduğunun da akılda tutulması gerekiyor. Sınavın yarattığı psikolojik baskıyla ilgili duyguları koşulsuz kabul etmek ve dinlemek lazım. Öğrenci, kendisine olduğu gibi güvenildiğini hissetmeli.