Yeni eğitim-öğretim yılı başlarken

Güncelleme Tarihi:

Yeni eğitim-öğretim yılı başlarken
Oluşturulma Tarihi: Eylül 09, 2024 09:42

2024-2025 Eğitim-öğretim yılı 9 Eylül Pazartesi günü başladı. Okul öncesinde lisenin son sınıfına kadar milyonlarca öğrenci ve yüzbinlerce öğretmen ders başı yaptı. İşin içine aileleri ve diğer okul ve eğitim paydaşlarını da katınca ülke nüfusunun neredeyse yüzde 90’ını ilgilendiren ve hatta kapsayan önemli bir sürecin başladığı söylenebilir.

Haberin Devamı

 

Millî Eğitim Bakanlığı yetkililerinin “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adını verdikleri yeni öğretim programlarının birinci, beşinci ve dokuzuncu sınıflarda uygulanmaya başlanacağı bu dönemde yıllardan beri alışık olduğumuz çeşitli tartışmalar da gündemde olmaya devam edecek gibi görünüyor. Politikacılar ve çeşitli sendikalar ile bazı sivil toplum örgütlerinin temsilcileri yeni öğretim programlarını siyasi ve ideolojik çerçevede ele alıp savunmaya ya da eleştirmeye çalışırken öğretmenler adı geçen programları okumaya, anlamaya ve eğitim uygulamalarına nasıl yansıtabileceklerine odaklanacaklar. Veliler ve öğrencilerin önemli bir kısmı ise yeni öğretim programlarının LGS ve YKS gibi merkezi sınavlara nasıl yansıyacağını ve yansıtılacağını merak edip kafalarındaki sorulara cevap arayacaklar. 

Haberin Devamı

MERKEZİ SINAVLAR VAZGEÇİLMEZ BİR YOL
Son elli yılda yavaş yavaş eğitim sistemimiz içerisine sızan, yerleşen ve neredeyse tartışılmaz bir meşruiyet kazanan merkezi sınavlar, eğitimde kademeler arası geçişte liyakat ve adaletin sağlanmasının yegâne ve vazgeçilmez bir yolu olarak görülüyor. Bu sınavlarla birlikte eğitim ve öğretimin temel odağının öğrenmekten yani çeşitli bilgiler, beceriler, değer ve tutumlar elde etmeyi hedeflemekten başarmaya kaydığını söylenebilir. Günümüz Türkiye’sinde eğitimle ilgili herhangi bir konuşma veya tartışmaya kulak kabarttığımızda neredeyse bütün tarafların bir şeyleri başarmaktan, başarıya götüren yol, yöntem araç, teknoloji, yenilik gibi şeylerden bahsettiğini görüyoruz. Kendimiz, başkaları, ailemiz, sokağımız, mahallemiz, şehrimiz, ülkemiz, dünyamız ve evren hakkında bildiğimiz, hissettiğimiz şeylere neler kattığımız ya da nasıl değiştirdiğimiz ise artık o kadar önemli görülmüyor. 

İLAVE DERSLER İLKOKULDA BAŞLIYOR
Anne-babalar, çocuklarını en iyisi olmasa da kendileri için ulaşılabilir olan en iyi okula ve ayrıca imkanlar dahilindeki kursa veya dershaneye göndermek için büyük çabalar sarf ederek önemli mali külfetler üstleniyor. Kendilerine ayırabilecekleri zamanları çocuklarını okul ve kurslara götürüp getirmeye, onların ders çalışmalarına refakat etmeye, destek olmaya ayırıyorlar. Anne-babalar, öğretmenler ve çevrelerindeki diğer yetişkinler tarafından bir şeyleri başarmak için motive edilen öğrenciler bir taraftan okuldaki derslere odaklanmaya çalışırken okul dışı zamanlarını ise kurs, dershane ve etüt merkezi gibi yerlerdeki ilave derslere ve ayrıca ödevlerini yapıp ders çalışmaya ayırmak zorundalar. Yakın geçmişe kadar yalnızca ortaokul ve lisenin son sınıfına gelen öğrencilerle ilgili olan bu durum maalesef günümüzde neredeyse ilkokulun ilk yıllarına dahi sirayet etmeye başladı. Artık duyarlı ebeveynler öğretmenlerden okumayı öğrenip yazmaya geçen çocuklarına test (çoktan seçmeli) çözdürmeye başlamalarını istiyorlar. Diğer bir söyleyişle “başarma” hedefiyle çıkılan yarışı çok ciddiye aldıklarını ve kaybetmeye asla niyetli olmadıklarını göstermeye çalışıyorlar. 

Haberin Devamı

EĞİTİM SİSTEMİNDEKİ BAŞARI NEDİR?
Eğitim sisteminin paydaşlarının büyük bir kısmının giderek artan bir oranda başarmaya odaklanması öğrencilerin ve velilerin okullar ve okullarda okutulan derslerle ve diğer faaliyetlerle ilgili algılarını da dönüştürüyor. Dersler öğrencinin hayata hazırlanmasına sağlayabilecekleri fayda açısından değil merkezi sınavlardaki katkılarına göre bir önem veya değer kazanıyor. Bu sınavlara doğrudan bir katkısı olmayan sosyal, sportif ve sanatsal faaliyetler angarya olarak algılanıyor. Bu türden derslere veya faaliyetlere ayrılan okul zamanının özellikle belirli sınıf düzeylerinde test çözmeye ayrıldığı artık bilinen ve kanıksanan bir durum. 

Haberin Devamı

Burada akıllara bazı sorular gelebilir. Başarmaya bu kadar odaklanmış bir eğitim sisteminde başarılan nedir? PISA, TIMMS ve benzeri uluslararası öğrenci değerlendirme sınavlarında ne tür başarılar elde edilmektedir? Yükseköğretime başlayan öğrencilerin akademik hazırbulunuşluk ve yetkinlikleri yıllar içerisinde nasıl bir gelişim (tabii böyle bir gelişim söz konusu ise) göstermektedir?

Maalesef eğitimde geldiğimiz noktada bu sorulara umut verici cevaplar vermemiz biraz zor gibi. Öte yandan başarmaya odaklanan eğitim sisteminde farklı türden sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlere katılan ya da bir sanat alanına yönelen öğrencilerin sayıları da giderek azalıyor. Son olarak 2024 Paris Olimpiyatlarında aldığımız madalyalar eğitimdeki gidişatımızın doğrudan olmasa da dolaylı bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. 

Haberin Devamı

ŞAPKAMIZI ÖNÜMÜZE KOYUP DÜŞÜNMELİYİZ
Peki neler yapılabilir? İlk işimiz anne-babalar, aileler, öğretmenler, okul ve eğitim yöneticileri ve eğitimle ilgili diğer bütün paydaşlar olarak şapkamızı önümüze koyup düşünmek olmalı. Düşünürken de ders, okul ve eğitim için harcadığımız zamanı, emekleri ve parayı göz önünde bulundurmak da fayda olacaktır. Sarf ettiklerimiz ile elde ettiklerimiz arasındaki uyum veya uyumsuzluktan yola çıkarak neler yapabileceğimizi planlayabiliriz.

Haddimiz olmasa da bu tür yazılarda adet olduğu üzere öğrencilere yönelik bir öneriyle yazıyı tamamlamak istiyorum.

Sevgili öğrenciler, lütfen fırsat buldukça, zamanınız oldukça kendinize şu soruları sorarak cevaplarını zihninize veya bir deftere, bir yere kaydetmeye çalışın.

Haberin Devamı

“Bu derste, bugün, bu hafta, bu ay, bu dönem neler öğrendim? Daha önce denemediğim veya yapmadığım/yapamadığım neleri yapabiliyorum? Neleri daha iyi yapabiliyorum? Bildiklerim, öğrendiklerim ve tanık olduklarımla ilgili farkındalığımda, duygularımda ve tutumlarım da ne tür değişiklikler oldu? Öğrendiklerimle ve öğreneceklerimle kendi hayatıma, aileme, arkadaşlarıma, öğretmenime, okuluma, çevreme, ülkeme ve dünyaya neler katabilirim?”

Bu sorulara vereceğiniz cevaplar derslerin, okulun ve eğitimin size kazandırdıklarını ortaya koyacak ve gelişiminize ışık tutacaktır.

Yeni eğitim-öğretim yılının başta öğrenciler ve öğretmenler olmak üzere bütün paydaşlar için sağlık, mutluluk ve “başarı” getirmesi dileğiyle…

 

PROF. DR. ERKAN DİNÇ KİMDİR?
Lisans eğitimini 1997 yılında Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü’nde yüksek lisansını 2001 yılında İngiltere’de Leicester University’de, doktorasını ise 2006’da The University of Nottinghami’da tamamladı. 2006-2009 yılları arasında Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde görev yaptı. 2009 yılında Uşak Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ne Yardımcı Doçent Doktor olarak atandı. 2012 yılında doçentlik, 2018 yılında da Profesörlük unvanlarını aldı. Tarih eğitimi, sosyal bilgiler eğitimi ve vatandaşlık, insan hakları ve demokrasi eğitimi konularında çeşitli ulusal ve uluslararası dergilerde yayınlanmış makaleleri, yurtiçi ve yurtdışında gerçekleştirilen kongre ve sempozyumlarda sunulan bildirileri, bilimsel kitaplarda yer alan kitap bölümleri ve çevirileri vardır. Biri telif ikisi çeviri üç kitap editörlü-günün yani sıra çeşitli bilimsel dergilerde editör ve hakem olarak görev yapmıştır. TÜBİTAK, Avrupa Konseyi ve Anadolu Üniversitesi tarafından desteklenen çeşitli projelerde araştırmacı ve yürütücü olarak görev yapmış olup lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde çeşitli dersler vermiştir. Mart 2017 ile Aralık 2018 arasında Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi olarak görev yapmış olup hâlihazırda Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesinde çalışmakta ve Avrupa Konseyi Tarih Eğitimi Gözlemevi Bilimsel Danışma Konseyi üyeliğini sürdürmektedir.

BAKMADAN GEÇME!