Yaşam bir sınav mı? Sınavlar bir tehdit mi yoksa bir fırsat mı?

Güncelleme Tarihi:

Yaşam bir sınav mı Sınavlar bir tehdit mi yoksa bir fırsat mı
Oluşturulma Tarihi: Haziran 15, 2020 09:29

Üç aydır yaşadığımız ‘korona süreci’ tüm dünya için bir kriz ve bir sınav oldu. “Bu krizi aşabilecek miyiz, koronavirüsle verdiğimiz sınavda başarılı olabilecek miyiz? Kim kazanacak, kim kaybedecek?” sorularıyla her an kaygı ve endişe içinde yaşadık... Kim kazandı? Kim kaybetti? Neler öğrendik? İşte her sınavın ‘kazananı ve kaybedeni’ vardır ve bunlar aynı kişiler değildir. Ancak her sınavdan sonra herkes bir şeyleri öğrenerek, bazı şeyleri farkederek çıkmışsa eğer, sınavlar işe yarıyor demektir!

Haberin Devamı

Korona sürecinde dünyanın verdiği sınavı ve aldığı dersleri tartışmak önemli ve pek çok boyutta yapılıyor bilim dünyasında. Ancak bu yazıda bu ay içinde yapılacak olan daha ‘somut ve sınırlı’ ama bir çok ailenin gündeminde önemli bir yer tutan Liselere Giriş Sınavı (LGS) ve Yükseköğretime Geçiş Sınav’ı (YKS) konu edildi. 20 Haziran’da yaklaşık 1.6 milyon ergenimizin gireceği LGS için ve 27-28 Haziran tarihlerinde 2.5 milyon gencimizin gireceği YKS için geri sayım çoktan başladı!

YAŞAM BİR SINAVLAR DİZİSİDİR
Okula başlama, ilköğretimden ortaöğretime geçiş, ortaöğretimden yükseköğretime geçiş. İşe giriş, işte yükselme, yeni bir terfi gibi... Koronavirüsle başa çıkma, yeni yaşam düzenine uyum sağlama... Aslında yaşam bir sınavlar dizisidir, bu nedenle sınava gerçekçi bir algı ve olumlu duygularla yaklaşmak en iyi yöntemdir. Elbette, elimizden geliyorsa! Elimizden gelmiyorsa ‘sınavlara yönelik algılarımızı’ gözden geçirmenin tam zamanı!

Haberin Devamı

SINAVLARLA İLGİLİ ALGILAR
Algı, bir uyarıcıyı/durumu ‘anlamlandırma’ olarak tanımlanabilir. Bu durumla ilgili bir düşünce oluşturma ve bir ‘kanı/inanç’ geliştirmektir. Bu ay sınava girecek LGS’ye 1.6 + YKS’ye 2.5= 4.1 milyon öğrencinin kafasında nasıl bir algı var acaba? Bu algıyı bilmek şu nedenle önemli: Çağımızda, psikolojik danışma alanında, davranışlarımızı açıklayan ‘Akılcı Duygusal Yaklaşım’ kuramına göre; birey kafasındaki düşünceye göre duygusal tepki veriyor ve ona göre davranıyor! Diğer bir ifadeyle sınavla ilgili korku/kaygı gibi duygularımız sınavı nasıl gördüğümüze, nasıl algıladığımıza bağlı. Bu durum da sınava yönelik bütün tutum ve davranışlarımızı açıklamakta anahtar rolü oynuyor! Bir diğer önemli bilimsel gerçek de şu açıklamayla ilgili; öğrencilerin sınavlara yönelik algıları; biz yetişkinlerden, özellikle de anne-babalardan ve öğretmenlerden geçiyor, onların algılarına göre biçim alıyor.

BİRÇOK AİLEDE SINAVLAR ‘ÖLÜM-KALIM’ MESELESİ OLUYOR
Kuşkusuz ki tüm ebeveynler ‘çocuklarına iyi bir gelecek hazırlama kaygısıyla’ hareket ediyor. Pek çok aile daha anaokulu seçerken çocuğun sonraki okul kademelerine yönelik daha donanımlı ve daha başarılı olması motivasyonuyla seçim yapıyor, koşullarını zorluyor. Planlarını buna göre yapıyor, aileyle ilgili kararlar buna göre veriliyor. Yaşanılacak yerden aile bütçesinin nasıl harcanacağına yönelik her türlü düzenlemede bu düşünce esas belirleyici oluyor! Durum böyle olunca, kaçınılmaz olarak sınavlar ‘hayat-memat’, ‘ölüm-kalım’ meselesi haline geliyor bir çok ailede! Peki sonuç ne oluyor dersiniz? Bakın bu ‘algılar’, diğer bir ifadeyle ‘akılcı ve işlevsel olmayan düşünce kalıpları’ nelere yol açıyor?

Haberin Devamı

AİLENİN KAYGISI SINAV BAŞARISINI OLUMSUZ ETKİLİYOR
Anne babanın, çocuğunun gireceği önemli bir sınavla ilgili yaşadığı yüksek kaygı ve stres düzeyi, çocuğun sınav başarısını olumsuz etkiliyor! Öyle ki çocukları bırakıp ebeveynlerle çalıştığımızda ve onların sınava yönelik kaygılarını azaltma seminerleri uyguladığımızda, sonuçlar çocukların sınav performansını olumlu etkiliyor. O halde kaygı düzeyinizi azaltmaya çalışmak gerek sayın veliler! Aslında ebeveynler bu durumun az çok farkında ve bunu çocuğa yansıtmamaya çalışıyor (özellikle eğitim düzeyi yüksek aileler). Ancak bunda pek başarılı oldukları söylenemez! Kendilerini kontrol etmeye çalışsalar da anne babalar çocuklarına yönelik olarak, sınav sonuç beklentisi ve düşünceleri konusunda tutarsız mesajlar veriyor farkında olmadan! İşte bu durum çocukların kaygı düzeyini daha da arttırıyor. Şöyle ki çoğu anne baba “Yavrum sınav sonucu o kadar da önemli değil. Sağlık olsun, olmazsa yine girersin” şeklinde açık ve sözlü bir mesaj verirken, aynı zamanda, farklı içerikteki konuşmalarda ve beden diliyle yansıtılan duygularda “Bu sınav çok önemli, bunun için biz nelere katlanıyoruz, düşük puan alırsan çok kötü olur” şeklinde ‘örtük mesajlar’ veriyor!

Haberin Devamı

Çünkü kafasındaki algı o şekilde. Bu tip örtük/gizli mesajlar çocuklar tarafından çok çabuk algılanıyor ve ne yazık ki daha çok kaygı yaratıyor. Bu nedenle sevgili anne babalar öncelikle çocuğunuzun sınavına yönelik olarak neler düşünüp neler hissettiğinizi fark edin, kabul edin ve bu konuda kendinize ve çocuğunuza karşı dürüst ve içten olmaya çalışın.

Sınavların tehdit değil fırsat olarak algılanması gerektiğini düşünerek kendinize telkinde bulunmayı deneyin. Çocuğunuzun başarısız olacağı ve bunun da ‘katlanılamaz bir durum’ olduğu düşüncesi yani başarısızlık riski, kaygıyı arttırır ve kaygı da bir kısır döngü yaratır. Bu durumun çocuğunuza yansıması halinde onun performansını kilitleyebileceğini unutmayın.

Haberin Devamı

ALGILARIMIZ AKILCI VE İŞLEVSEL Mİ?
Sınava hazırlık sürecinin özellikle de bu son günlerinin, ailece sakin ve soğukkanlı olmayı deneyerek atlatılması gerektiğini düşünürsek sınava yönelik algılarınızı gözden geçirmek ve bunları değerlendirmek için şu önerileri dikkate almak yararlı olabilir:

- Sınavı tüm sorunları çözecek ya da her şeyi mahvedecek bir olay olarak değerlendiriyorsanız sınavı bir ‘tehdit’ olarak algılıyorsunuz demektir. Bu gerçekçi olmayan bir yaklaşım. Oysa sınav, çocuğunuzun bazı alternatiflere yönelik kendini denemesi için bir fırsat. Bu fırsatın iyi değerlendirilmesi, sizin bu sınava uygun, gerçekçi ve sağlıklı biçimde yaklaşmanıza bağlı.

Haberin Devamı

- Sınav sonucu; çocuğun kendini geliştirmesi konusunda, eksik ve yetersiz olduğu alanlara yönelik ipuçları sağlayacaktır. Sınav bir denemedir ve her deneme de kendimizi geliştirmede yeni fırsatlar sağlar.

- Pek çok anne-baba kendi beklentilerini çocukları yoluyla gerçekleştirmek ister. Çocuğunuzun ilgileri, ihtiyaçları, yetenek ve kapasitesini doğru değerlendirmeye çalışın. Onu tanıyın. Çocuğunuzu, kardeşleriyle ya da başkalarıyla kıyaslamayın.

- Sınavın ülkedeki eğitim olanaklarına bağlı olarak uygulanan bir ‘eleme’ ya da ‘sıralama’ olduğunu hatırlayarak, ‘başarı’ ya da ‘başarısızlığın’ değişebilir (göreceli bir durum) olduğunu kabul edin.

- Çocuğunuzla konuşun. Sınavla ilgili alternatifleri birlikte tartışın, sonuçlar ne olursa olsun onu sevdiğinizi ve sevmeye devam edeceğinizi belirtin, samimi olun. Onu koşulsuz kabul edin. Sınavlar geçicidir ama sonuçları çocuğunuzla ilişkilerinizi kalıcı olarak etkileyebilir.

- Çocuğunuzu çalışmaya teşvik edin ancak baskı yapmayın, onu sürekli dıştan kontrol etmek yerine, onun kendi sorumluluğunu alıp kendisini planlamasına fırsat verin. Bu sınav onun sınavıdır, kendisi için başarmalıdır, sizin için değil! Bunu anlaması ve kendi sorumluluğunu almasını teşvik edin. Çocuğunuz kendi hedef koymalı sınava yönelik olarak, sizin hedefinizi gerçekleştiriyor duygusunda olmamalı!

- Çocuğunuzun ‘çabasına’ odaklanın ve çabasını takdir edin. Anne babalar çocuklarının ‘akıllı/zeki/yetenekli’ olmasını ve bununla ‘övünmeyi’ tercih ederler genellikle. Ona “Sen zaten çok akıllısın, zekisin” demek yerine “Ne kadar çok çalıştığını görüyorum, çabalarının sonucunu alacağına inanıyorum” gibi sözler söyleyerek teşvik edin.

Amerika’nın Columbia Üniversitesi’nde psikoloji alanında yapılan bir araştırmanın (Mueller&Dweck) sonucu bize şunu gösteriyor: Çocukları, gösterdikleri ‘çaba’ nedeniyle değil de ‘zeka’ gibi yetenekleri üzerinden överseniz, çocukların kendilerini geliştirmeleri önünde bir engel oluşturmuş olursunuz! Çünkü yetenekleri üzerinden övülen çocuklar daha çok ‘sonuç odaklı’ bir hale gelirler; çabaları üzerinden övülen çocuklara göre çok daha kolay pes ederler, yaptıkları işten daha az keyif alırlar ve başarısızlıklarını kendilerindeki bir eksikliğe bağlama eğiliminde olurlar. Genellikle ‘zeka ve yetenekleri genetik faktörlere bağlama eğilimi yüksektir ancak, var olan zekayı kullanma ve performansa dönüştürme ‘motivasyona ve çevresel faktörlere bağlıdır.

- Sınava hazırlık sürecinde çocuğunuzun dengeli beslenmesi, düzenli uyuması, spor ve sanat aktiviteleri ve eğlenme gibi ihtiyaçlarını da sağlıklı ve uygun yollarla karşılaması için gerekli düzenlemeleri yapmaya özen gösteriniz. Sağ beyin aktiviteleri, sol beyni güçlendirir. Unutmayınız ki beyin iki yarı-küreden oluşur ve beyin araştırmaları bize açıkça göstermiştir ki; bir tarafın performansı diğer tarafın performansına bağlıdır. Diğer bir ifadeyle sağ beyni destekleyen etkinlikler sol beynin (sınavda daha çok bu beyin gücü ölçülür) performansını arttırmada çok önemli.

- Olumsuz yönler değil olumlu yönleri üzerinde durun, geçmişteki başarılarını vurgulayın ve kendine güven duymasını sağlayın ancak gerçekçi olmaya çalışın. Onun inanmadığı yüksek beklentilerle onun üzerinde baskı yaratmayın. Çünkü bu tip beklentiler işlevsel değildir. ‘Akılcı-Duygusal Yaklaşım’ın temel amacı, mantıksız ve işlevsel olmayan inançların yerine mantıklı ve işlevsel inançları yerleştirmektir. Bu nedenle aileler, öncelikle sınavın anlamını, amacını ve olası sonuçlarını gerçekçi olarak değerlendirmeye çalışmalıdır.

Unutmayın sevgili anne babalar, ‘başarılı’ bir çocuğa sahip olmaktan daha önemli olan; ‘sağlıklı ve uyumlu’ bir çocuğa sahip olmaktır.

PROF. DR. BİNNUR YEŞİLYAPRAK KİMDİR?
Lisans eğitimini Gazi Üniversitesi’nde tamamlayan Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak, meslek hayatına sınıf öğretmeni olarak başladı. Hacettepe Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanında 1983’te yüksek lisans, 1988’de doktora yaptı. 1991-1992 eğitim öğretim yılında Amerika’da doktora sonrası çalışmalarını sürdürdü ve 1995 yılında doçent oldu. 1980’den itibaren görev yaptığı Gazi Üniversitesi’nden 2002’de ayrılarak Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’ne profesör olarak geçti. Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı’ndaki görevine Eylül 2017 yılında, kendi isteğiyle erken emekli oluncaya kadar devam etti. 2010-2011 eğitim öğretim yılında Amerika’da Penn State Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak 12 ay bulunan Yeşilyaprak’ın uzmanlık alanında yazdığı tek ya da ortak yazarlı 15 kitabı, çeşitli bilimsel dergilerde yayımlanmış 100’ü aşkın makalesi bulunuyor.  Prof. Dr. Yeşilyaprak, 37’si uluslararası olmak üzere 100’den fazla kongrede bildiri sundu ve bazılarında ‘çağrılı konuşmacı’ olarak yer aldı. İlgi alanları arasında gençlik sorunları, gelişimsel rehberlik, kariyer gelişimi ve mesleki rehberlik, mesleki etik, aile rehberliği/ana-baba eğitimleri gibi konular var. Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak ayrıca, 2002-2008 yılları arasında Türk PDR-DER’in genel başkanlığı görevini yürüttü.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!