Güncelleme Tarihi:
Çok üzüldüm, arkadaşlarımın hepsi yazın okula gideceklerdi ben ise hiç tanımadığım bir ülkeye göç edecektim. Köyümüzün okulunu çok iyi hatırlıyorum. Uzun zaman hep köyümüzün okulunu ve orada kalan arkadaşlarımı merak ettim. Kolay değil tabii, 5 yaşında dilini ve huyunu bilmediğiniz bir ülkeye taşınmak...
O dönemde göçmen kökenli bir öğrencinin yaşadığı tüm sorunları bizzat yaşadım. İlkokuldan elektronik mühendisi olana kadar eğitim sisteminin dışlayıcı ve özellikle de göçmen ve dar gelirli ailelerin çocuklarına şans tanımadığını gözlemledim, bizzat yaşadım. Örneğin, Alman sınıf arkadaşlarım sınavda benden kopya yaparlardı ama onların puanları benimkinden yüksek olurdu. Oysa cevapların tümü benden kopyalanmaştı. Bu ve buna benzer ayrımcılık ve dışlamalar beni politikaya atılmaya, eğitim alanında sorumluluk almaya zorladı.
Siyasi katılımın toplum için önemli olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden de politikaya atıldım. Yeşiller Partisi üyesi oldum. 24 yaşında Kreuzberg belediye encümenliğine seçildim. O dönemde başarılı işler yaptık. 1996’da Almanya’da iki dilde Türkçe-Almanca eğitim veren ilk devlet okulunu açtık. Sonra Aziz Nesin İlkokulu adını verdiğimiz bu okul, hala Almanya’da Türkçe ve Almanca eğitim veren tek okul olma özelliğini koruyor. Bu benim için büyük gurur kaynağı oldu. Kadıköy-Kreuzberg İlçelerinin kardeşliğini başlattım.
1999 yılında da partim milletvekilli adayı olmamı istedi. Bunun üzerine aday oldum ve Kreuzberg seçim bölgesinden milletvekili seçildim. 13 yıldır da bu görevim sürüyor.
Siyasete tepeden inme gelmedim. En aşağıda, semtteki çalışmalarla başlayarak bugünlere geldim. Bu süre içinde devamlı vatandaşın yanında oldum ve onların meçliste sesi olmaya gayret gösterdim. Çok sevdiğim mesleğim elektronik mühendisliğinden, milletvekili seçildiğimden bu yana geçici olarak ayrıldım. Bu ayrılık devam edecek çünkü partim beni ön seçimle Berlin’den ikinci sıradan ulusal meclis Bundestag’a aday gösterdi. Eylül 2013’te böylece Federal Milletvekili olacağım.
Partimin eğitim sözcülüğünü yürüttüğüm için Almanya’daki eğitim konularını yakından takip ediyorum. Özellikle göçmen çocuklarının eğitim durumları hakkında gözlemler yapma imkanım oluyor. Zaten bir göçmen çocuğu olarak, eğitim sisteminde yaşanan sorunlar yabancı olduğum konular değil. Bu alanda çok araştırmalar yaptım. Eğitimde başarılı olan birçok ülkeyi gezdim ve incelemelerde bulundum.
Almanya’da göçmen gençlerin eğitim durumu çok da iyi değil. Uluslararası PISA araştırması da 2000 yılında Almanya’daki göçmenlerin eğitim durumunun çok kötü olduğunu gözler önüne serdi. Almanya bu araştırmada adeta sınıfta kaldı. Bunun en önemli sebebi Almanya’ınn eleyici eğitim sistemini uyguluyor olmasıdır. Öğrenciler 4’üncü sınıftan çok erken yaşta elenip, eğitim kalitesi birbirinden farklı olan Gymnasium, Realschule, Gesamtschule ve Hauptschule türü okullara bölünüyor. Eğitim kalitesi çok düşük olan Hauptschule’lerde Türk öğrenci oranı yüzde 70’lere dayanıyor. Kalitesi iyi olarak bilinen ve lise düzeyinde olan Gymnasiumlar’da Türk ögrenci oranı ise yüzde 15’lerde kalıyor. Hristiyan birlik partileri bunun sebebini Türk öğrencilerin yetersizliğinden kaynaklandığını savunuyorlar. Ben tam tersini düşünüyorum. Okullarımız halen göç gerçeğini içtenlikle benimsemiş değiller ve halen göçmen öğrenciler okullarda dışlanıyorlar!
Öte yandan okulu herhangi bir diploma almadan terk eden Alman öğrencilerin oranı yüzde 11 iken, bu oran göçmen kökenli öğrenciler arasında yüzde 30’lara yaklaşıyor.
Eğitim sistemi göçmenleri dışlıyor
Başkent Berlin’deki her iki Türk gencinden biri işsiz durumda. Bu bir skandal. Böyle ortamlarda yaşayan gençler tabii ki sorunlu olur. Anne ve babaya da büyük sorumluluklar düşüyor fakat aynı sorumluluk eğitim kurumunda da olmalı.
Siz bir öğretmen olarak öğrenciyi kurban gibi görürseniz veya bu zaten başaramaz gözüyle bakarsanız, genç insandan ister Alman olsun ister Türk, bir şey bekleyemezsiniz.
Almanya’da 1960’tan beri göçmenler yaşıyor. Fakat göç gerceği ve göçmen ülkesi olmak Almanya’da henüz her kesim tarafından kabul edilen bir gerçek değil. Bu maalesef eğitim kurumları ve okullar için de geçerli. Almanya’da yaklaşık 15 milyon, Berlin’de ise 500 bin civarında göçmen kökenli insan yaşıyor. Fakat eyaletlerin eğitim sistemleri göçmenleri genelde yok sayıyor. Açın okul kitaplarını, müfredatları ve ders programlarına bakın kaçında Almanya’nın bir göç ülkesi olduğu belirtiliyor?
Anaokulundan üniversiteye kadar göçmenlerin ihtiyaçları ve sorunları dikkate alınarak eğitim yapılmıyor. Üniversitede öğrenim gören öğretmen adayları çok kültürlülük, farklı diller ve farklı dinler hakkında istisnalar hariç eğitilmediklerini görüyoruz. Bu öğretmenler Almanca bilmeyen göçmen çocuklar ve velileri ile doğal olarak iletişim kurmakta zorluk çekiyorlar.
Bu sorunların çözülmesi için Almanya’nın eğitim ve göç politikalarında bazı değişiklikler gerekiyor. Öncelikle, Almanya’nın göç ülkesi olduğu toplum, siyaset, medya ve kurumlar tarafından kabul görmesi çok önemli.
Bu demektir ki, özellikle medya göç konusunu işlerken, artık bardak yarı boş demek yerine, bardak yarı dolu demelidir. Aynı zamanda toplumun her alanında eşit haklar sağlanması için yasal düzenlemeler ve reformlar kaçınılmaz. Bunun başını seçme ve seçilme hakkı, çifte vatandaşlık ve benzer yasalar çekmeli. Göçmenlerin toplumsal hayata katılımını engelleyen tüm yasalar kaldırılmalı.
Tabiki eğitimde de birçok reform şart. Öncelikle müfredat ve ders kitapları gözden geçirilmeli ve Almanya’nın bir göç ülkesi olgusunu içermeli. Öğretmenlerin ve eğitmenlerin eğitimi çağımıza uygun hale getirilmeli. Ayrıca anadil dersleri, daha çok göçmen kökenli öğretmen ve eğitmen görevlendirmeli.
Bu başarılırsa sorunlar kolaylıkla çözülür. Önemli olan kafaların değişmesi. Ben her şeye rağmen iyimser olmamız gerektiğine inanıyorum. Neticede birinci kuşak göçmenlerin ve onların çocuklarının hatta torunlarının Alman ekonomilerine katkısı olmasaydı, Almanya bu kadar gelişemezdi.