Güncelleme Tarihi:
Prof. Dr. Özkan, “Bu yıllarda çalışma alanları belirlenmeli. Üniversiteye sadece ders odaklı bakmamalı. Gençler alanları dışındaki seçmeli derslerle, kulüplerle, sanat, spor, kültürde kendini geliştirmeli” diyor. Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmed Özkan ile eğitimi konuştuk:
- Nasıl bir ailede yetiştiniz?
Ailemiz bilime inanan, özgürlüğüne düşkün, ülkesine çok bağlı, güçlü inançları ve manevi değerleri olan bir aileydi. Anadolu’da yetişmiş, İstanbul’da okumuş, teknolojiye, gelişmeye açık, insanlığa geniş bakabilen kişilerdi annem ve babam, Allah ikisine de rahmet eylesin. Babam Yusuf Cemal Özkan genel cerrah, annem Nurcan Özkan eczacıydı. Babam uzun yıllar hekim olarak hizmet verdikten sonra 1977’de ikinci sıradan Adalet Partisi Eskişehir milletvekili olarak seçildi. Babamızla ilişkilerimiz hep çok yakın ve samimi oldu. Meraklarımızı, akademik ve sosyal gelişimimizi her zaman teşvik etti, yolumuzu ufkumuzu açtı. Yaşam tarzı veya meslek seçimi gibi konularda dayatmayan, her zaman önümüzü açan, yanımızda ve arkamızda olduğunu hissettiren bir baba, örnek yaşantısı ile rehber oldu. İstanbul Eczacılık Fakültesi’ni severek ve başarıyla tamamlayan annemse, babamın da çok büyük desteğiyle doğduğum günlerde Eskişehir’in ilk büyüklerinden bir eczane açtı. Annem açık görüşlü ve dini inançları kuvvetli bir insandı. Aileden gelen veya geleneksel kanallardan bir dini eğitimi yoktu, ama sürekli kendini yetiştiren, geliştiren kişiliği ile son anına kadar öğrenmeye ve öğretmeye devam etti. Arayarak, anlayarak öğrendiklerinin kendi hayatı kadar ailemiz üzerimizde önemli ölçüde olumlu etkileri olmuştur. İkisi de Eskişehir’e çok hizmet ettiler, çok sevildiler.
- Aile bağlarınız nasıldı?
Yakın aile bağları içinde büyüdüm. Üç kardeşiz. Ablam Emine Nur Günay’la ilk ve ortaöğretimi aynı yerlerde okuduk, ikimiz de Boğaziçi Üniversitesi’nde eğitimimizi tamamladık. Ben Elektrik Elektronik Bölümü’nden, o ise Ekonomi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans için ikimiz de ABD Vanderbilt Üniversitesi’ne gittik. Daha sonra ikimiz de Boğaziçi’nde öğretim üyesi olduk ama o TBMM’ye gitti, ben üniversitemde kaldım. Kardeşimiz Emre ise Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ni tamamlayarak mimar oldu. 20 yıldır ailesiyle birlikte ABD’de yaşıyor. Eskişehir Anadolu Lisesi’ni bitirdikten sonra üniversitede birlikte okuduğum, Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu olan eşim Nilgün’le mezuniyetimizin hemen ardından evlendik ve ABD’de yükseklisans doktora serüvenine birlikte devam ettik. Eşim, her zaman en büyük desteğim oldu. 18 yıldır bu güçlü bağa katılan oğlumuz, Mehmed Can da bizim bir diğer en iyi arkadaşımız, can yoldaşımız, kimi zaman da akıl hocamız oldu.
- Akademisyenliği tercih etmenizde en önemli etken ne oldu?
ABD’de Vanderbilt Üniversitesi’nde robotik cerrahi ve akıllı robotlar üzerine yüksek lisans ve doktora eğitimi yaptım. Japonya’da üç yıl yapay zeka kontrollü robotlar üzerine araştırmacı olarak çalıştım. 9 yılın ardından Boğaziçi Üniversitesi’ne dönerek Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nde öğretim üyesi oldum. O günden beri Boğaziçi Üniversitesi’ndeyim yani yaklaşık 25+4 yılım Boğaziçi’nde geçti. Üniversiteyi tamamlarken kendimi bir şirket çalışanı veya yöneticisi rutini içinde düşününce sıkılıyordum. Sürekli değişen problemlere çözüm üretebileceğim bir araştırma ortamı beni mutlu ediyordu. Yüksek lisans sonrası bu yolda ilerledikçe daha çok keyif alıyor, sürekli öğrenmeye devam ediyor, öğrettiklerimi aktarabiliyordum. Boğaziçi’nden sonra gittiğim heryerde güçlü bir şekilde kazandıklarımın aslında ne denli değerli ve kullanışlı olduğuydu. Çıktığım yolda Boğaziçi beni öyle bir donatmıştıki hiç erzaksız kalmadım. Yeni kazanımlarla bugünlere geldim. Bir insanın hayatına bu denli etki yapabilen bir kurum şüphesiz çalışmak için de en ideal ortamlardan biridir. Türkiye’ye döndüğüm 1995 yılı birçok açıdan kolay değildi. Akademik hayatımın temelleri Boğaziçi'nde atıldı ve buranın sunduğu ortam nedeniyle devam etti diyebilirim. Mezuniyet sonrası yeni donatılarla, bilgiyle ülkeme dönmenin heyecanı içindeydim. Boğaziçi gibi bir kurumda çalışmanın en keyifli yönlerinden biri de sürekli öğrenciliğinizin devam etmesi. Düşünsenize sürekli dünya çapında başarılı 500 hocadan her konuda bilgi alıyorsunuz. Rektör olmanın en büyük avantajı bu hocalarınızın her birinden en az bir saat ders alma fırsatınız olabiliyor. Bu konuda çok şanslıyım.
- Çocukluk hayalinizde meslek neydi, niye yapamadınız?
Çocukluğum Eskişehir Yunusemre Eczanesi ile babamın çalıştığı TCDD hastanesi arasında geçti. Erken yaşlarda ilk izlediğim iki ameliyat hâlâ detayı ile hafızamda. Hastanede tüm laboratuvar altyapısını keşfetmenin yanısıra, eczanede de çıraklık yapıyor, ilaç yapımlarına katılıyordum. İçinde büyüdüğüm sağlık alanı her zaman çekici gelmişti. Ayrıca ilkokul yıllarından beri elime geçirebildiğim her cihazın içini açar ve geri toplardım. Nadiren bozulmasına neden olabiliyordum ama çoğu zaman tamir edebiliyordum. Çözemediğim ve çok merak ettiğim ve o yaşlarda henüz pek kavrayamadığım en karmaşık sistem, insan fizyolojisiydi. Bir de henüz radyonun nasıl çalıştıgını anlayamıyordum. İnsan mekanizmasını çözme takıntım oluşmuştu. Bu nedenle aileden herhangi bir empoze olmamasına ragmen tıp benim için ön plana çıkmıştı o dönemlerde. Uzun bir dönem Hacettepe Tıp Fakültesi’ni ciddi şekilde düşünmüştüm. Diğer taraftan da gitgide anlamaya başladığım ve anladıkça sevdiğim elektronik ağırlık kazanmaya başlamıştı. Mühendislik alanına anlayarak geçiş yapmamda büyük aileden iki değerli kişinin etkisi oldu. Bunlardan biri Boğaziçi kültürü ile yetişmiş, büyük teyzem Dilek’in eşi rahmetli Fevzi (Taşçı) eniştem. Yapamadığım tamiratlarımı onunla toparladığım bir kaç küçüklükten kalan sahne var hafızamda. Elektronikle orta ve lise yıllarımda uğraştım, amatör elektronikçi oldum. Radyolarımı ve yasağa rağmen telsiz sistemlerimi kurmaya başlamıştım. TÜBİTAK eski başkanı ve Boğaziçili Nüket teyzemin eşi Önder abim (Yetiş) de elektroniğin temellerini atmamda, sevmemde çok etkili oldu. Üniversite sınavında ilk tercihim Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Bölümünü iyi dereceyle kazandım, onur derecesiyle de 1986’da mezun oldum.
- Rol modeliniz oldu mu? Kimlerden etkilendiniz?
Hiçbir zaman birini takip etme saplantım olmadı. Kimde doğru, vicdanlı, adeletli, akılcı, ilkeli, başarılı bir yön görürsem onun beğendiğim özelliklerini örnek alabilirim. Bize verilen en büyük nimetlerden biri akıl ve irademiz. Dolayısıyla bunu ipotek altına almamak da en büyük görevimiz. Saplantı halinde birini takip etmek bana göre kendi irademizi ipotek altına almaktır. Ama değerlerimizden, inançlarımızdan fedakarlık etmeden, hepimizin güzel örneklerden faydalanması gerekir diye düşünüyorum. Çok bildiğimiz hepimizin bildiği ve yaptıklarını, başarılarını gıpta ile okuduğumuz, taklit etmeye çalıştığımız malum büyük isimleri tek tek saymayacağım burada. Onlar herkesin bildiği, herkes üzerinde az veya çok etkileri olan isimler. Bu isimleri izlerken iyi analiz etmeli, körükörüne izlememeli. Yapılanları veya yapılmayanları içinde bulundukları şartlara ve zamana göre iyi anlayıp, değerlendirmeli. Ailem dışında benim kariyerimin şekillenmesinde katkısı olan isimler şunlar: ABD’deki doktora eşdanışmanlarımdan Prof. Michael J. Fitzpatrick, ufkumu ABD sınırlarının dışına taşıyan tez danışmanım Prof. Kazuhiko Kawamura ve Boğaziçi Üniversitesi’nden hocam Prof. Yorgo Istefanopulos.
LİSE SON VE ÜNİVERSİTENİN İLK YILLARI ÖNEMLİ
Lisenin son yılları ve üniversitenin ilk yılları çok önemli. Bu yıllarda çalışma alanları belirlenmeli. Bilgiyi olabildiğince geniş almanın yanısıra, aldığı bu bilgiyi farklı alanlarda kullanacağının farkında olarak öğrenmeleri gerekiyor. Benim için elektrikelektronik mühendisliği ise burada öğrendiğim sistem teorisi başka alanlarda da kullanabileceğim bir teoridir. Hayatın ne getireceğini bilmeden tek bir alanda saplanıp kalma riskini de karşılar böyle bir yaklaşım. Seçilen üniversite çok önemli. Bu yaklaşımla ve zenginlikle donatılmış bir kurum tercih edilmeli. Mesela Boğaziçi Üniversitesi bu anlamda öğrencilerine geniş bakış açısını sunan bir kurumdur. Öğrencilerin kariyerlerini belirleyip bir uzmanlık alanı seçmenin yanısıra genel becerileri kazanmaları çok kritik. Bunun temeli de temel bilimler. Üniversiteye sadece ders odaklı bakmamalı. Gençler kulüp faaliyetleri, seçmeli derslerle kendi alanları dışından da kendini geliştirmeli. Kültür, sanat, spor, ek dil eğitimi, kendi alanları dışındaki derslerden faydalanma imkanını sonuna kadar kullanmalılar.
EN ÖNEMLİ ŞEY BİLGİNİN TEMELİNİ ÖĞRENMEKTİR
Dünyada artık büyük veri, yapay zeka, siber sistemler gibi alanlar ön planda gözükse de yükseköğretimde öğrencilerin ilk talep etmeleri gereken bilginin dilini, gramerini yani temelini öğrenmek olmalıdır. Güçlü temel bilimler bilgisine ve bilgiyi kullanacakları yetiyi kazanmaları gerekiyor. Aksi halde ortaya çıkan “ileri akıllı toplum” kavramını sadece konuşan, ya da iyi ihtimalle de kullanan olmakla sınırlı bir uzmanlıkları olur. Baş döndüren tüm yeniliklerin arkasında köklü bilgi birikimine sahip çeşitliliği özümsemiş ekiplerin olduğunu göreceksiniz. Yani sadece derin ve köklü bilgiye sahip olmak da yeterli değil. Değişimin çok hızlı yaşandığı günümüzde gerçek anlamda üretken olabilmek ve akranlarıyla rekabet edebilmek için bireylerin, herhangi bir mesleki alanda iyi olmanın ötesinde, yenilikçi, esnek, yaratıcı, analitik, çözüm odaklı, değişimi okuyabilen, sürekli kendini geliştiren ve teknolojiyi hem en iyi şekilde kullanan hem de teknoloji ile diğer bütün alanları yan yana getirebilen bireyler olmaları gerekir.
BAŞARININ 10 PÜF NOKTASI
1- Çok çalışmak
2- Yenilikçi olmak
3- Sahip olduklarına şükretmek
4- Başkalarıyla birlikte çalışma kültürüne sahip olmak
5- Diğerlerini dinlemek ve karşı görüşü duymaya taahamüllü olmak
6- Değerlerine sahip çıkmak
7- Hatalarla yüzleşip ders çıkarmak
8- Bencil olmamak
9- Riskleri hesaplayarak geleceğe hazır olmak
10- Asla vazgeçmemek, mütevazi olmak
KİMDİR?
1964’te Eskişehir’de doğdu. 1986’da Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümünü onur derecesiyle tamamladıktan sonra, yüksek lisans ve doktora çalışmalarını ABD’de, Vanderbilt Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümü’nde sürdürdü. Akıllı Robotlar ve Robotik Cerrahi alanlarında yüksek lisans (88) ve doktora (91) çalışmalarını tamamladı. Araştırma görevliliğinin yanısıra ABD-NIH ve Japon endüstrisine yönelik projelerde de görevler üstlendi. Aynı dönemde Vanderbilt Üniversitesi “Akıllı Robot Laboratuvarı – Intelligent Robotics Laboratory” yöneticiliği görevini yerine getirdi. Doktora çalışmaları sırasında, Vanderbilt Üniversitesi Tıp Merkezi (VUMC), Nörolojik Cerrahi Anabilim Dalında, stereotaktik ve robotik cerrahi planlama sistemlerinin geliştirilmesinden sorumlu araştırma görevlisi olarak çalıştı. Doktora sonrası çalışmalarını yapmak üzere, 1992 yılında Tokyo’ya geçen Özkan araştırmalarına Bridgestone, Japonya, Mekatronik Bölümü’nde üst düzey araştırmacı olarak devam etti. Burada yapay sinir ağlarının robot kontrolü amacıyla kullanılmasının öncü çalışmalarından birini gerçekleştirdi. 1995’te Boğaziçi Üniversitesi’ne döndü. Yazarları arasında yer aldığı 84 akademik yayını 653 atıf aldı. 2016’da Boğaziçi Üniversitesi Rektör Yardımcılığı yapan Özkan, 2016’dan bu yana Boğaziçi Üniversitesi Rektörü olarak görev yapıyor. Özkan aynı zamanda Türk Japon Üniversitesi Mütevelli Heyeti, TÜBİTAK Yönetim Kurulu Üyesi.