Güncelleme Tarihi:
1-) DEMOGRAFİK YAPI DÖNÜŞÜYOR: Yükseköğretimi şekillendirecek en önemli trendlerden biri, ülkelerin demografik yapısının değişmesi. Uzayan yaşam ve düşen doğum oranları sosyokültürel, ekonomik ve politik yapıları etkileyecek. Dünya nüfusunun 2100’de 11.2 milyara ulaşması bekleniyor. Yaşlanan nüfus; işgücü ihtiyacı, üretim ve taleplerdeki değişimi de beraberinde getirecek. Gelecek nesillerin talepleri de bugünlerden çok daha farklı olacak. Yükseköğretim kurumlarının bu değişime adapte olması gerekecek.
2-) EĞİTİM DAHA FAZLA İNSANA ULAŞIYOR: Artık daha fazla insan ilk, orta ve yükseköğretim düzeyinde eğitime katılıyor. 2000 ile 2015 arasında ilkokuldaki okul dışı çocukların oranı 100 milyondan 57 milyona geriledi. Dünyada 15-24 yaşta okuryazarlık da 2015’te yüzde 90’ın üzerine çıktı. Bu, yükseköğretime katılımı arttırıyor. Üniversitelerin daha fazla öğrenciye nitelikli eğitim vermesi için baskı yoğunlaşıyor.
3-) SEKTÖRLER ARASI İŞBİRLİĞİ ARTIYOR: Araştırma ve eğitim kalitesi gibi kriterlerin yanında endüstriyle işbirliği de öne çıkıyor. Üniversite-endüstri işbirliği daha önce hiç olmadığı kadar istihdam odaklı; gençlerin geleceğe hazırlanmasını sağlıyor. Staj ve burs gibi olanaklarla üniversiteliler kendilerini kampusun dışında geliştirme fırsatı buluyor. Bu sayede üniversiteler mezunlarının istihdam edilebilirliğine katkı sağlarken, sektördeki güncel gelişmelerin de dışında kalmıyor.
4-) TEKNOLOJİ DEĞİŞİM GETİRİYOR: Eğitim teknolojisi pazarının yılda yüzde 1.7’lik büyümeyle 2020’de 252 milyar dolara ulaş-
ması bekleniyor. ABD yüzde 68 ile en fazla yatırım yapan ülke. Onu, yüzde 20 ile Çin izliyor. Oyunlaştırma, yapay zekâ, nesnelerin interneti gibi yeni teknolojiler artık yükseköğretimin bir parçası. Z kuşağının talepleriyle daha da dönüşecek.
5-) MARKA DEĞERİ ÖNE ÇIKIYOR: Dünya sıralamaları, öğrenci anketleri, istihdam raporları, öğretim kalitesi, akademik saygınlık, öğrenim ücretleri gibi birçok kriter üniversitelerin marka değerlerini oluşturuyor. Yükseköğretim kurumları hiçbir dönemde olmadığı kadar marka değerlerini geliştirmek ve korumak için kaynak ayırıyor.
6-) KAYNAK STRATEJİYİ BELİRLİYOR: Ülkeler için bütçenin nasıl belirleneceği politik konular arasında yer alıyor. Eğitim de bu anlayıştan nasibini alıyor. Sıklıkla sağlık, güvenlik gibi alanlara ayrılan payın yanında, önceliğini kaybederek sınırlı bir bütçe belirleniyor. Bu da eğitim dünyasının yeni stratejiler geliştirmesini engelleyebiliyor.
7-) ULUSLARARASILAŞMA HIZ KAZANIYOR: Özellikle son yıllarda birçok ülke daha fazla sayıda yabancı öğrenciyi kendine çekmek için ulusal stratejiler geliştiriyor. Ülkeler ekonomik kalkınma, güçlü Ar-Ge altyapısı ve başarılı üniversiteler için dışarıdan gelecek nitelikli insanların da öneminin daha önce hiç olmadığı kadar farkında. Birçok ülke lisans ve yüksek lisans eğitiminin ardından kaliteli ve istihdam edilebilirliği yüksek insanlar için göçmenlik, çalışma ve vize gibi kritik konularda kolaylık sağlıyor. Bunlar, ulusal stratejilerde ana başlıklar arasında yer buluyor.
8-) YENİ DÖNEM YENİ BECERİLER İSTENİYOR: Teknolojideki gelişmeler, yükseköğretimde ve iş hayatında aranan becerileri daha çeşitli hale getiriyor. Sosyal zekâ, disiplinlerarası ve kültürlerarası çalışabilme, tasarım odaklı düşünebilme... 2025’e kadar bugünkü işlerin neredeyse yarısının yok olacağı düşünülüyor. 2020’lerde adını duymadığımız iş alanları gelecek. Üniversitelere, akademik bilginin yanında yeni dünya becerilerinin kazandırılmasında büyük sorumluluk düşüyor. Bu, lisans eğitiminin yeniden ele alınması anlamına geliyor.
9-) ÖĞRENCİ DENEYİMİ HİÇ OLMADIĞI KADAR ÖNEMLİ: Son yıllarda öğrencilerin üniversiteleriyle ilgili deneyimlerini ölçen anket ve araştırmalar çoğalıyor. Öğrencilere nasıl hissettiğini sormak, kendilerine de bakma imkânı veriyor. Kurumlar, öğrencinin sosyal ve akademik açıdan tatmin olması için artık daha fazla strateji geliştiriyor.
10-) YABANCI DİL OLMAZSA OLMAZ: Yükseköğretim daha da uluslararası hale geldi. Ülkeler, yabancı öğrencilerin dikkatini çekebilmek için İngilizce’nin eğitim dili olmasına odaklanıyor. Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, Asya’da Çin ve Japonya’da bu dilde işlenen derslerin sayısı artıyor. İngilizce’nin ardından Fransızca ve Almanca da yükseköğretimde önemini koruyor.