Güncelleme Tarihi:
Dördüncü Sanayi Devrimi, diğer yaygın adıyla 4.0 yenilikleri, beraberinde yeni teknoloji algısını, yeni yetkinliklere duyulan gereksinimi ortaya çıkarıyor ve bu yetkinliklerle donanmış bireylerin yetişmesini bekliyor. ‘İkinci Makine Çağı (The Second Machine Age)’ adlı ünlü kitapta robotların beyaz yaka işlerinin yerini alacağı öngörülüyor. Çizilen karanlık tabloda kalite kontrol, üretim montajı, planlama gibi sürekli tekrar eden basit işlerde bir değişiklik olacağı mantıklı görülebilir: Bununla birlikte yapılan araştırmalar, genel olarak düşünüldüğünde toplam iş sayısının gerçekten azalıp azalmayacağı konusuna ışık tutuyor. Örneğin dört yıl içinde 16 yeni meslek dalının türemesi bekleniyor. Bu noktada 4.0 gelmeden önce neler oldu kısaca hatırlamakta yarar var.
İlk sanayi devrimi (1.0) su ve buhar gücünü kullanarak mekanik üretim sistemleri ile ortaya çıktı. İkinci sanayi devrimi (2.0) ile elektrik gücünün yardımıyla seri üretim tanıtıldı. Üçüncü sanayi devriminde (3.0) ise dijital devrim, elektroniklerin kullanımı ve Bilgi Teknolojileri’nin (BT) gelişmesiyle üretim daha da otomatikleştirildi. Şimdi dördüncü sanayi devrimi (4.0), bilişim teknolojileri ile endüstriyi bir araya getirmeyi hedefliyor. Bugünün klâsik donanımlarından farklı olarak düşük maliyetli, az yer kaplayan, az enerji harcayan, az ısı üreten, ancak bir o kadar da yüksek güvenilirlikte çalışan donanımlar ve bu donanımları çalıştıracak işletim ve yazılım sistemlerinin kaynak ve bellek kullanımı açısından tutumlu olması temel amacı. Bu konuyu daha fazla merak edenler oldukça fazla nitelikli yayına veya açıklamalara ulaşabilir. TİM Sektörler Konseyi Otomotiv Endüstrisi Sektör Kurulu Başkanı Ömer Burhanoğlu, endüstri 4.0’ın mantığının her şeyi birbirine bağlamak (IoT- Internet of Things )olduğunu belirtiyor. Eğer o bağlanan dünyada olmak istiyorsanız, bunu uygulamak zorundasınız diyor. Burhanoğlu’nun görüşlerine bir zorunluluk daha eklenmesi gerekiyor.
Eğitim kilit rol oynuyor
Eğitim siteminin her kademesi özellikle yükseköğretim kademesindeki programların 4.0 mantığı ile ilişkilendirilmesi... Aslında bu konudaki metinler ve ortak akıl toplantılarının çoğunda hemfikir olunan kavram eğitim. Gelişmiş ülkelerin çoğu 5.0’a ilerlerken, Türkiye’nin sanayi olgunluk derecesi 3.0. Eğitim bu noktada kilit rol oynuyor. İstihdamın kas gücü yerine entelektüel birikime doğru kayması nitelikli iş gücü için bir talep oluşturuyor. Bu noktada bugünün özellikle geleceğin nitelikli insanı nasıl ve hangi yolla yetiştireceğiz sorusu son derece hayatidir. Birçok kişinin “eğitimle yetiştireceğiz” dediğini duyar gibiyim, evet eğitim yoluyla! Özellikle “eğitim” denen olgunun çekirdeğini oluşturan “eğitim programları” ile “…değişim için bir hareket planı sunan ve eğitim sistemi içindeki her bireyi, her türlü hareketi yönlendiren, biçimlendiren en önemli unsurlardan biridir eğitim programları.” Bir arabanın motoru, araba için ne kadar önem arz ediyorsa, bir inşaatın bilimsel olarak hazırlanmış detaylı projesi o yapının hedeflenen şekilde tamamlanması için ne kadar önemli ise, eğitim programları da eğitim sistemi için o denli önemli.
Buna karşın, eğitim programlarına yapılan vurgunun ve atfedilen değerin, bu konudaki pek çok ulusal çalışmada geniş ancak derinliği olmadan ele alındığı görülebilir. İngiltere’de hazırlanan Deering, Beyaz Belgeler ve Robbins raporlarında da “kayıp bir terim” olarak nitelenen eğitim programları (Dearing Report, UK White Paper, Robbins Report) ülkemizde kayıptan da ötedir. Bu, konu hakkında uzman olmayanlar tarafından çok konuşulan ve içi boşaltılan bir kavramdır. Eğitim programları kavramı göreceli değil, fakat kalite kavramına benzer biçimde göreceli bir yapıya dönüşür bilimsel olmayan popüler tartışmalarda. Kalite herkes tarafından bilinir ancak onu tanımlamak ve açıklamak güçtür. Hepimiz kalitenin anlamını sezgilerimizle biliriz fakat açıklamakta, evrensel tanımını yapmakta zorlanırız.
Akademik çalışmalarda da göz ardı edilen eğitim programları, üniversitenin işleyişi içinde de hak ettiği ilgiyi görmüyor. Oysaki, yükseköğretim sistemlerinin yukarıda açıklandığı gibi çeşitlenen ve değişen görevlerini yerine getirerek “dünya çapında üniversitelere” (Salmi, 2010) sahip olabilmesinin koşullarından biri; eğitim programlarının nitelikli bir biçimde tasarlanması, uygulanması, değerlendirilmesi, sonunda da şuan için 4.0 gibi değişen ihtiyaçlara göre yeniden geliştirilmesidir.
Geliştirme süreci için üç öneri
Bu geliştirme sürecinde üç önerim bulunuyor:
- Öğrencilerin; bilim, teknoloji alanlarında sürekli yenilenen bilgiye ulaşarak yaşam boyu öğrenen,
- İş, sosyal ve kişisel yaşamlarında ihtiyaç duyacakları temel becerileri kazanarak başarılı bir yaşam sürebilen; farklı bakış açılarına, kültürlere ve yaşamlara saygı duyarak kendi yaşam tarzlarını oluşturabilen bireyler olarak yetişmeleri amaçlanıyor. Bu nedenle öğrencilere çok sayıda değişik alanlarda seçmeli ders sunuluyor. Örneğin, Harvard Üniversitesi’nde ‘estetik ve yorumlayıcı anlayış’ temasının altında öğrencilere 35 farklı ders imkanı sağlanıyor.
Bugün sayısı 180’i aşan yükseköğretim kurumları, 5.5 milyona yakın öğrenci, 140 bini aşkın öğretim elemanı ile her geçen gün daha da büyüyen Türkiye yükseköğretim alanının, uluslararasılaşabilmesi yukarıda önerdiğim üç konunun dikkate alınması ile daha iyiye doğru ivme kazanabilir. Bu ivmenin istenilen düzeyde olabilmesi için ne yapılacaksa bilinçli ve nitelikli yapılmak zorunda. Bu konuyla ilişkili olarak yazar Ege Cansen’in değişine kulak vermek yerinde olur: “Değişim tende değil, gende olursa başarılı olur.”