Güncelleme Tarihi:
Herşeyden önce şunu vurgulamak isterim: Karar sürecinde öğretmenlerinizden, ailenizden, arkadaşlarınızdan, birçok kişiden fikir alacaksınız. Size fikir vermek isteyen herkesi, onları kırmadan, gücendirmeden dinleyin, sonra kararınızı kendi başınıza, ‘Ailemin ne istediğini anladım, arkadaşlarımın neye heves ettiklerini öğrendim, peki ama ben ne istiyorum?’ diye düşünerek, kendinizi sorgulayarak oluşturun. Son kararı siz vermelisiniz. Bu sizin hayatınız, sizin geleceğiniz, dolayısıyla karar da sizin kararınız olmalı. Üniversite tercihi, size yeteneklerinizi geliştirme olanağı tanıyan, başarılı bir geleceğin kapısını açan, ama aynı zamanda sizin tarzınıza uyan, sizi mutlu edecek, size dört yılı dolu dolu yaşatacak bir tercih olmalı. Zorla üniversite okunmaz. Babanız size, ‘Oğlum mühendis ol’ diyebilir. Ama siz kararınızı verirken, ‘Ben sahiden mühendis olmak istiyor muyum acaba? Ben ne olmak istiyorum?’ diye kendinizi sorgulamalı ve vereceğiniz yanıta göre tercih stratejinizi belirlemelisiniz.
ÖNCELİKLE YOLUNUZU BELİRLEYİN
Üniversiteye gitmekte iki farklı amaç, iki farklı yaklaşım vardır. Birincisi, meslek sahibi olmak. İhtimal ki ailenizin ve çevrenizin sizi yönlendireceği yol budur. İkinci amaç ise, eskilerin tabiriyle, ‘adam olmak’, bugünkü ifade biçimiyle, kişinin kendini geliştirmesi. Tabii ki bu amaçların ikisini aynı anda, birlikte gerçekleştirmek mümkün. Sizin öncelikle belirleyeceğiniz temel husus, bu yol ayrımında kendinizi hangi yöne konumlandıracağınız olmalı. Eğer meslek sahibi olmak sizin için daha önemliyse, işverenlerin, şirketlerin hangi alanda eğitim almış insan kaynaklarına ihtiyaç duyduklarını araştırmalı ve tercihinizi ona göre yapmalısınız. “Ayşe Soysal nasıl karar vermişti acaba?” diye merak ediyorsanız, söyleyeyim: Ben iş dünyasına pek ilgi duymadım, ikinci yolu, yani kendimi geliştirme yolunu hedefledim; bu tercihimle her zaman barışık yaşadım.
YARININ MESLEKLERİNE YÖNELMELİSİNİZ
O kadar uzun süre boyunca okula gidiyoruz ki, okul bittikten sonra bizi nasıl bir yaşam bekliyor, bunu tahayyül edemiyoruz. Üniversite öğrenciliğin son aşaması, deyip geçiyoruz. Bu tanım yetersiz kalan bir ifade. Aslında üniversite, öğrencilik bittiğinde, yani mezuniyet sonrasında sizin nasıl bir birey olarak hayata atılacağınızı şekillendiren kurum. Etkisi, katkısı ilerideki yıllarda ortaya çıkar. Onun için tercih yaparken ileriyi, yani mezuniyet sonrasını göz önünde tutmalısınız. Eğer sizin için meslek sahibi olmak önemli ise, bugünün mesleklerine değil, yarının mesleklerine yönelmelisiniz. Sizler yarının çalışma hayatında kariyer yapacaksınız. Onun için kendinizi, aynı alandaki diğer kişilerden daha yetkin, daha donanımlı, daha çok aranan, daha çok istenen, daha az bulunan bir mezun olarak yetiştirmenin yollarını aramalısınız. Herkesin yaptığını değil, az kişinin yaptığını tercih etmek, daha iyi bir fikir olabilir.
Mezuniyet sonrasını düşünürken, işsizlik meselesi, mutlaka değerlendirmeniz gereken bir başlık. Şu anda ülkemizde bazı Bölümlerin mezunları iş bulamıyor (Bunların hangileri olduğunu söylemek istemiyorum, yoksa meslek odaları bana kızar!). Yaygın işsizlik yaşanan diploma türleri hangileri? Bu konuda doğru bilgiye erişmeye çalışın. Ciddi boyutta işsizlik yaşanan alanlardan uzak durun.
SEÇTİĞİNİZ MESLEĞİN ERBABIYLA KONUŞUN
Peki, diyelim ki, ‘Ben ne istiyorum?’ sorusunun cevabını belirlediniz. Kafanızda öncelikli tercih olarak bir bölüm adı oluştu. Bunun ardından kendinize soracağınız yeni bir soru var, o da ‘İstediğim mesleğin nasıl bir şey olduğunu acaba biliyor muyum?’ Mesela, ‘Genetik mühendisliği okuyacağım’ dediyseniz, bu kez ‘Bir genetik mühendisi ne iş yapar? Hangi sektörlerde, nasıl firmalarda çalışır? Nasıl bir çalışma ortamında bulunur? Kaç para maaş alır?’ diye soracaksınız. Peki, bunu kime soracaksınız? ‘Rehber öğretmenime’ derseniz, yanlış olur; rehber öğretmeniniz bu soruların cevabını bilmez, çünkü o genetik mühendisi değildir, genetik mühendislerinin çalışma koşullarını incelememiştir. Siz bu soruyu, o mesleğin erbabına, yani bir genetik mühendisi bulup ona soracaksınız, başkalarının söylediklerine ise kulak asmayacaksınız. Tercih etmeyi düşündüğünüz mesleğin eğitimini almış, o meslekte bizzat çalışmış kişilerle konuşmak, sağlıklı tercihin olmazsa olmazıdır. Bunu mutlaka yapmalısınız.
BENİM TAVSİYEM, BÖLÜM DEĞİL ÜNİVERSİTE SEÇMENİZ
Hepinizin karşısına çıkacak önemli bir başka soru ise, ‘Bölüm mü seçmeliyim, üniversite mi?’ Diyelim ki gönlünüz, bir üniversitenin Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde. Puanınız burayı tutmayacaksa, acaba başka bir üniversitedeki uluslararası ilişkiler bölümünü mü yazmalısınız, yoksa aynı üniversite bünyesinde, mesela sosyoloji gibi, girmek istediğiniz bölüme yandaş bir tercihi mi işaretlemelisiniz? Şüphesiz, farklı kişiler bu soruya farklı cevaplar verecek. Benim tavsiyem ise şu: Bölüm değil, üniversite seçin. Birbirine yakın disiplinlerin lisans eğitimleri aslında birbirinden o kadar farklı değil. Birinde okurken diğeri hakkında, ileride o konuda master yapabilecek düzeyde bilgi edinirsiniz. Yakın bölümler arasında mezuniyet sonrasında hayli esnek bir geçirgenlik var. Onun için puanınızın sizi yerleştirebildiği en iyi üniversiteye girin, derim.
YATAY GEÇİŞ VEYA ÇİFT ANADALA BEL BAĞLAMAYIN
Bu bağlamda bir şehir efsanesine dikkatinizi çekmek isterim. Size tavsiyelerde bulunan rehber hocalarınız veya izlediğiniz televizyon programcıları, “Önce bir bölüme girersiniz, sonra öbür bölüme yatay geçiş yaparsınız” diyeceklerdir, sanki bu iş kolay yapılırmış gibi. Bu lafa inanmayın. Bölümlerin yatay geçiş kontenjanları her dönem üniversitelerin web sitelerinde ilan edilir. Herkesin girmek istediği bölümlerin yatay geçiş kontenjanları kısıtlıdır, 3-5 tanedir, bilemediniz 10’dur. Bu 5-10 kişiden biri olmak için, birinci sınıftaki tüm öğrencilerin en azından ilk yüzde 10’una girebilmeniz gerekir. Yok, eğer bir bölüm çok miktarda yatay geçiş öğrencisi alacağım diye ortalıkta reklam yapıyorsa ve bol kepçe kontenjan ilan etmişse, anlayın ki o bölümde iş yoktur. Muteber bir bölüm olsaydı zaten ilk yerleştirmede dolup taşmış, yatay geçişle adam alacak yeri kalmamış olurdu.
Başka bir şehir efsanesi de, “İstediğiniz ama giremediğiniz bölümün eğitimini çift anadal programı yoluyla alırsınız” lafıdır. Buna da inanmayın. Çift anadal her babayiğidin harcı değil. Çift anadal programlarının kredi yükü normal programlardan daha fazla, programa kabul edilebilmek için yüksek ortalama getirmek gerekir. Çift anadal yapmak ihtirasıyla genel not ortalamanız dibe vurursa, master başvurularında iyi yerlerden kabul almanız güçleşir. İki şeyi vasat bir performansla tamamlamak yerine, tek bir konuya odaklanın, ama onun en iyisi olun.
Kısacası, yatay geçiş veya çift anadala bel bağlayarak tercih yapmak, hüsran getirebilir. Siz baştan doğru karar verin, gerçekleşme ihtimali düşük olan işlerin peşinde koşmayın, geleceğinizle kumar oynamayın.
ÜNİVERSİTE SEÇERKEN BUNLARA DİKKAT
Peki, üniversite seçeceksem, nesine göre seçeceğim? Sapla samanı nasıl ayıklayacağım? Bu bağlamda da ortalıktaki şehir efsanelerine kulak asmayın. Kendi değerlendirmenizi yapın. Kampüsleri ziyaret edin, kendi gözünüzle üniversitenin dersliklerini, bahçesini, kütüphanesini, laboratuarlarını, spor olanaklarını, ortamını değerlendirin, sorular sorun. Sorduğunuz sorular reklam broşürlerinde yazılan sorular değil, işin özüne yönelik, özgün ve cesur olsun. “Alıcı gözle üniversiteye bakarken nelere dikkat etmeliyim? Nasıl sorular sormalıyım?” derseniz:
• Öğretim kadrosu: Bölümde kaç hoca var? Daha önemlisi, kaç tam zamanlı öğretim üyesi var? Doktoralarını nereden almışlar? Bölümde sadece üç tam zamanlı hoca varsa, hemen “Niye tam zamanlı hoca sayısı bu kadar az?” diye soracaksınız.
• Eğitim programı: Lisans eğitim programları, bölüm dersleri ile diğer disiplinlerden alınan seçmeli derslerin harmanlanması ile oluşturulur. Üniversitenin web sayfasına bakın; O dönem kaç bölüm dersi, kaç tane seçmeli ders açılmış diye. Ders açma bağlamında zenginliği olan yerleri tercih edin. Onlar donanımlı üniversitelerdir. Az ders sunan yerler, eğitimi ucuza mal etmeye çalışanlardır, onlarla ilgilenmeyin.
• Kampüssüz üniversite olmaz. Apartman katında eğitim veren yerlerden uzak durun.
• Üniversite kütüphanesini gezin. Kitap okumaya meraklı değilseniz bile, gezin. Bir üniversitenin üniversite olma iddiası, kütüphanesine ayırdığı kaynakla ölçülür. Soracağınız sorular: Bu kütüphanede kaç kitap var? Her sene kaç yeni kitap alınıyor? Üniversitenin kütüphane geliştirme stratejisi, hedefi nedir? İhtimal ki bu sorularınızı yanıtlamayıp, “Kütüphanemizden falan adet online veritabanına erişim mümkündür” diye övüneceklerdir. Bu lafa kulak asmayın: O veritabanlarını TÜBİTAK satın alır ve üniversitelere bedava olarak kullandırır, yani üniversite, sahip olmakla böbürlendiği o veritabanlarına para ödemez. Onun için siz, “Bu üniversite kendi özkaynaklarından kütüphanesine kaç para harcıyor?” diye sorun. Tatmin edici bir yanıt almazsanız, o üniversiteyi tercih listenizden düşün.
• Mezunlar: Üniversite ne üretir derseniz, mezun üretir. Sizler şu an adaysınız, dört yıl sonra ürün olacaksınız. Bir üniversitenin marka değeri, mezunlarının toplumdaki yeri ile belirlenir. Üniversiteleri değerlendirmenin en sağlıklı yöntemlerinden biri, mezunlarını incelemek. Öndegelen şirketlerin yöneticileri hangi okullardan, hangi programlardan mezun? Öndegelen üniversiteler, yeni öğretim üyesi istihdam edecekleri zaman nereden diploma almış akademisyenleri tercih ediyor? Eleman aranıyor ilanları, hangi üniversitelerin mezunları bize başvursun diyor? Başarılı araştırmacılar hangi üniversitelerde eğitim görmüşler? Bu soruların cevapları sizleri doğru tercihlere yönlendirecek.
Umarım hepiniz gönlünüzdeki bölümlere yerleşir ve üniversite ortamının tadını doya doya çıkarırsınız. Hepinize başarılar dilerim.