Güncelleme Tarihi:
YÖK Başkanı Prof.Dr. Gökhan Çetinsaya’nın, Yalova Üniversitesi ev sahipliğinde Raif Dinçkök Kültür Merkezi’nde düzenlenen Üniversitelerarası Kurul Toplantısı’nda gündemi, Taksim’de yaşanan olaylardı. Üniversite mensuplarından beklentisinin, şiddet övgüsü yapan ifade ve örgütlenmelerden kaçınması olduğunu belirten Çetinsaya’nın konuşmasından satır başları şöyle:
Üniversiteler müzakereyi savunmalı
Sıklıkla vurguladığım gibi üniversiteler, öncü fikirlerin, barışçı gelecek tasavvurlarının, demokratik bir biçimde birarada yaşama kültürünün yeşerdiği ve savunulduğu mekanlar olarak ülkemizin bugün tecrübe ettiği gerilimlerin tırmanmaması için çaba sarf etmek, itidali ve müzakereyi savunmak durumundadır. Bugün ülkemizde toplumun, doğanın, mekanın ve kültürün mahiyeti ve muhtevası hakkında farklı düzeylerde, birçok tartışmanın sürdürüldüğünü görüyoruz. Biz üniversite mensupları olarak kendimizi toplumun dışında ya da üstünde yer alan yargıçlar mesabesinde göremeyiz. Ne var ki, biz toplumsal, kültürel, siyasi sorun ve gerilim alanlarına futbol taraftarlığı düzeyinde de yaklaşamayız. Bugün üzülerek görüyorum ki, bazı üniversite mensuplarımız, tarafı oldukları siyasi pozisyonu kavram ve fikirler eşliğinde değil, sloganlar eşliğinde savunmaktadır. Yine üzülerek görüyoruz ki birçok tartışma doğrulanmamış, manipülasyon amacıyla üretilen yanlış haberlere dayalı olarak sürdürülmektedir. Üniversite mensuplarımızın doğaya, mekana, tarihe, topluma, kültüre, geleceğe ilişkin çeşitli kitle iletişim ortamlarında görüş beyan etmeleri anlamlıdır, değerlidir. Fakat üniversite mensupları bununla yetinemezler. Çünkü üniversiteler araştırmaların, uzun dönemli çalışmaların mekanıdır. Bu nedenle üniversitelerimizin bu süreçte atmaları gereken en önemli adım toplumsal çatışma alanlarına uzun dönemli araştırmalarla sürece katkı vermesi, tartışmaların düzeyini ve kalitesini arttırmasıdır.
1960’lar Türkiyesi’nde değiliz
Bizler, üniversitelerimizin sessizleşmesini değil, aksine üniversitelerimizin çevresine çok daha duyarlı olmalarını, fakat bunu bir çatışma diliyle ve sadece gündelik yorumlarla değil, müzakere diliyle ve yaptıkları uzun soluklu araştırmalarla yapmalarını önemli görüyoruz. Bunun yanında bazı üniversite mensuplarımızın pozitivist bilim paradigması içerisinden birer yargıç gibi konuşup, siyaseti, toplumu küçümsemesini de doğru bulmuyoruz. Topluma, siyasete, farklı tespit, öneri ve öngörüleri sunmayı önemli buluyoruz. Fakat bu tespit, öneri ve öngörüleri geleneksel meslek odası mantığı ve diliyle ortaya koymayı da doğru bulmuyorum. 1960’ların Türkiyesi ile karşı karşıya değiliz ve 1960’ların meslek odası diliyle üniversite mensuplarımızın konuşmasını anlamakta zorlanıyorum. Üniversite mensupları olarak bizlere düşen “farklılıklardan korkulmaması” ve “dogmatizmden kaçınılması” gerektiğini savunmaktır.
Şiddeti özendirmeleri kabul edilemez
Birkaç gündür ülkemizde yükselen toplumsal tansiyon karşısında öğrencisinden öğretim elemanına, idari çalışanından yöneticilerine kadar üniversitelerimizin değerli mensuplarının farklı fikir ve görüşlerini dile getirirlerken şiddete başvurmaları ya da şiddeti özendirmeleri kabul edilemez. Şiddet içeren, şiddeti öven talep ve fikirler akademik özgürlük sınırları ile bağdaşmaz. Akademik özgürlük, fikir ve görüşlerin korkusuzca ve barışçıl bir tarzda dile getirilmesi, kişilik haklarını rencide etmeksizin ortaya konması anlamına gelir. Üniversite mensuplarımızdan bu süreçte beklentimiz, ülkemizin toplumsal barış adına attığı önemli adımları boşa çıkaracak şekilde şiddet övgüsü yapan ifade ve örgütlenmelerden kaçınmalarıdır. Unutulmamalıdır ki üniversiteler her şeyden önce eğitimin ve araştırmanın mekanlarıdır. Özgür ve kaliteli bir akademik ortamın varlığı, daha güzel, daha müreffeh, daha demokratik bir Türkiye’nin de teminatı olacaktır.
Toplantının gündemi YDS ve özlük hakları
Üniversitelerarası Kurul toplantısında ele alınacak konularla ilgili de görüşlerini açıklayan Çetinsaya, şöyle konuştu:
“İki konu vardı geçen Üniversitelerarası Kurul toplantılarında konuştuğumuz. Biri, özlük hakları meselesi. Bununla ilgili birazdan bir rapor dinleyeceğiz. Aynı şekilde Yabancı Dil Sınavı’nın niteliği konusunda bir rapor dinleyeceğiz. Benim görebildiğim kadarıyla, şu anda aldığım raporlar, başta Ardahan Üniversitemizin bana sunduğu rapor olmak üzere, sınavın hem sürenin kısaltılması bakımından hem de soruların zorluk derecesinin arttırılması bakımından çok nitelikli bir analizi var. Ben bundan bir adım öteye geçmemizi talep ediyorum. Mesele artık sınavın zorluğu meselesi değil, mevcut sınavlarla karşılaştırılması olayı değildir. Öğretim üyesi camiamız için çok kritik olan ve insan kaynağımızı oluşturan bu sınavımızın nasıl rasyonel, anlamlı bir sınav olacağı meselesidir. O bakımdan zorluk kolaylığın ötesinde bizim ne tür sorularla neyi ölçmemiz gerektiği konusunda bundan sonraki çalışmamızı yönetmemiz gerektiğini düşünüyorum ve bu konuda sizlerle bir adım öteye daha gitmeyi teklif ediyorum. Sizler Üniversitelerarası Kurul olarak, bizler Yüksek Öğrenim Kurulu olarak çalışırsak ve anlamlı bir çerçeve sunarsak, zannederim ÖSYM’yi de doğru kanallara yöneltebiliriz diye düşünüyorum.”