Güncelleme Tarihi:
Bu yazımızda, ilgili raporlara dayalı olarak eğitim sistemimizin çıktılarının, uluslararası sınavlarda başarılı olan ülkelerin çıktıları ile bir karşılaştırma yapacağız.
Öncelikle şunu söylemek gerekir, sosyo-ekonomik düzey, eğitim sistemlerinin çıktıları üzerinde en büyük etkisi olan değişkenlerden bir tanesi. Özellikle anne-baba öğrenim düzeyinin öğrencinin akademik başarısı üzerindeki etkisi büyük. Eğitim sistemimizin sonuçlarını kıyasladığımız ülkelere göre yetişkin nüfusumuzun eğitim yılı ortalamasının düşük olduğu görülüyor. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (2013) insani gelişmişlik raporuna göre yetişkin nüfusumuzun eğitim yılı ortalaması 6,5 yıl. Uluslararası sınavlarda yüksek puanlar alan ülkelerin (Finlandiya 10.3 yıl, Honkong 10 yıl, G. Kore 11.6 yıl, Singapur 10.1 yıl) yetişkin nüfusunun eğitim yılı ortalaması daha yüksek. Bir insanı eğitmeye büyükannesinden başlamak gerektiği düşünüldüğünde, yetişkin eğitimini öne çıkarmamız gerektiği görülüyor.
Göç hareketlerinin yoğunluğu da eğitim planlamasını zorlaştıran öğelerden biri. Yılda iki milyon civarında insanımızın çoğunluğu İstanbul-Batı Marmara, Ege-Doğu Marmara ve Akdeniz-Orta Anadolu’ya göç ediyor. Göç eden yeni kentli insanlara yönelik yetişkin eğitimi programlarına ağırlık vermemiz kaçınılmaz bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Sadece öğretmen eğitimi, programlar, materyaller, ölçme veya değerlendirme gibi bir konuya odaklanarak sistemi geliştirmemiz mümkün görünmüyor. Eğitimi açık bir sistem olarak düşünüp, sistemin bütün ögelerini geliştirmeye ve sürece dahil etmeye yönelik politikalar uygulanmalı. Ayrıca yoğun göç alan bölgelerimizdeki bazı okulların kalabalık sınıfları eğitimin niteliğini olumsuz etkiliyor. Makro ve mikro ölçekte yapılacak olan nüfus projeksiyonları eğitimin planlanmasında dikkate alınmalı.
Öğretmen ve yöneticinin hesap vermesi gerekir
Öğretmen ve yönetici otonomisi ve hesap verebilirliği öğrencilerin akademik başarısındaki anahtar kavramlardandır. Uluslararası sınav sonuçları ve raporlar analiz edildiğinde başarılı eğitim sistemlerinde öğretmen ve yöneticilerin daha otonom oldukları görülüyor. Öğretmen ve yöneticiye okulda-sınıfta ne yapması gerektiğinin detaylı olarak -görev listesi gibi- merkezden gönderildiği sistemlerde öğretmen ve yöneticiler kendilerini geliştirme gereği hissetmeyebilirler. Ayrıca bu durum öğretmen ve yöneticinin motivasyonunu ve iş doyumu da düşürebilir. Ancak daha otonom olan öğretmen ve yöneticinin hesap vermesi de gerekiyor. Yeterliği düşük, hesap vermeyen yönetici ve öğretmen sistemi istenmeyen sonuçlara götürebilir. Öğretmen ve yönetici otonomisi, yeterliği ve hesap verebilirliği ile birlikte düşünülmeli.
Alan dışı öğretmen oranı yüzde 15
Alan dışı öğretmenler (bizde oran yüzde 15, OECD ortalaması yüzde 2) ve boş geçen derslerin oranının yüksek olması önemli bir sorun. Örneğin, Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri (2011) raporuna göre ülkemizde matematik derslerinin yüzde 13’ünün boş geçtiği görülüyor. Ayrıca okullarda ve evlerde öğrencilere yönelik yeterince kitap olmaması da zayıf noktalarımızdan birisi. Okullarımızın yalnızca yüzde 1’inde 5 bin’den fazla kitap varken yüzde 34’ünde (OECD ortalaması yüzde 13) hiç kitap yok. Ülkemizde evlerde çocuklara yönelik 100’den fazla kitap olan aile
oranı yüzde 14 iken bu oran Güney Kore’de yüzde 65.
Okul güvenliği ile başarı orasındaki ilişki
Akademik başarısı yüksek olan ülkelerde öğretmenlerin lisansüstü eğitim mezunu olma durumları ve hizmet içi eğitime katılma oranları daha yüksek. Bu nedenle eğitim fakülteleri ve Milli Eğitim Bakanlığı işbirliği içerisinde öğretmen ve yöneticilere yönelik lisansüstü eğitim programlarının sayısının ve niteliğinin arttırılması gerekir.
Okul güvenliği ile başarı arasında da pozitif yönlü bir ilişki var. Okulda-sınıfta güvenlik ve disiplin sorunları okul ölçeğinde incelenerek, her bir okula yönelik özel politikalar geliştirilmesi gerekir.
Ayrıca uluslararası sınavlarda akademik başarısı yüksek olan ülkelerde;
• Okul öncesi eğitime katılım oranı yüksek,
• Aile ve okulun, öğrencinin eğitimi ile ilgili beklentisi daha yüksek,
• Okulun ve sınıfın fiziki imkanları daha yeterli (sınıf büyüklükleri, iklimlendirme, ders materyalleri vs),
• Ailenin öğrencinin eğitimine katılım oranı daha yüksek.
Raporlardan ülkemizde, nüfusu 15 bin’den daha az ve fazla olan yerleşim yerlerindeki öğrenciler arasında öğrenim açıklığı yüksek düzeyde olduğu görülüyor. Bu durum sosyo-ekonomik değişkenlerle birlikte buralardaki öğretmen devir hızının yüksek olmasından kaynaklanıyor. Bu nedenle öğretmen ve yönetici atamalarının belirli bir takvime bağlanarak, öğretmen devir hızını yükselten sözleşmeli öğretmen uygulamasına da son verilmeli.
Özetle, eğitim sisteminde yapılacak değişikliklerin araştırmaya dayalı olması gerekir. Değişiklikler sistemin zayıf, güçlü yönleri, fırsatlar ve tehditler analiz edilerek yapılmalı. Eğitimin bütün paydaşlarını sürece dahil edilerek yapılan sürekli iyileştirmeler sistemin daha sağlıklı işlemesini sağlayacaktır.