Güncelleme Tarihi:
11 Ekim Uluslararası Kız Çocukları Günü, 2011 yılında, Kanada, Türkiye ve Peru’nun önerisi ile BM’nin 66. Genel Kurulunda kabul edildi. Amaç, BM Binyıl Kalkınma Hedeflerine ulaşılması ve kendilerini etkileyecek kararların alınmasına katılımı açısından kız çocuklarının desteklenmesi ve güçlendirilmesi; bunun sonucunda da kadınların, ayrımcılık ve şiddet sarmalından kurtulmaları, eşit bireyler olmaları. Uluslararası Kız Çocukları Günü ilk kez geçen yıl kutlandı ve teması Çocuk Gelinlerdi.
Ne yazık ki, çocuk gelinler konusunda, Avrupa’da en yüksek orana sahibiz. Bu yıl ise tema Kızların Eğitimi için Yenilikçilik (İnovasyon) olarak saptandı.
Türkiye, son yıllarda, hem hükümetlerce, hem de toplumsal olarak kızların eğitimini özendirmek için büyük çaba gösterdi. Hükümetlerce uygulanan, ders kitaplarının ücretsiz dağıtılması, kızlara pozitif ayrımcılık uygulanan şartlı nakit transferi gibi sosyal politikalar ile özel sektörün de desteğiyle sivil toplum kuruluşlarının yaptığı kampanyalar sonucu, hem eğitime katılım genel olarak yükseldi, hem de kız erkek farkı Türkiye genelinde oldukça azaldı.
Bundan 10 yıl önce, 2003 yılında, ilkokulda okullaşma oranı kızlarda yüzde 87 erkeklerde yüzde 94’tü. Ortaöğretim yani bugünkü adıyla lisede ise durum çok daha vahimdi, okullaşma kızlarda yüzde 45, erkeklerde yüzde 56, genel ortalama ise sadece yüzde 51 civarındaydı. Yani ortaöğrenim çağına gelen çocukların neredeyse yarısı öğrenimlerine devam etmiyorlardı.
Bugün durum oldukça farklı. İlkokulda geçen sene itibarıyla kızların yüzde 98,9’u, erkeklerin de yüzde 98,8’i okullaşmış durumda -ilk kez kızlar erkekleri geçmiş! İlköğretim toplamı ise, her grupta aynı- yüzde 96. Orta öğretimde de, yeterli olmasa da oldukça büyük gelişme kaydedilmiş; kızların yüzde 69’u erkeklerin yüzde 71’i okullaşmış durumda. Yani 10 yılda kızlar 24, erkekler 15 puan ilerlemiş.
Yeterli olmasa da, oldukça önemli olan bu gelişmeye hükümetlerin politikaları yanında, sivil toplum kuruluşlarının işbirlikleri çerçevesinde yürüttüğü çalışmalar da büyük katkı yaptı. Gerek burs verme, yurt yapma gibi doğrudan müdahale çalışmaları, gerekse yürütülen kampanyalarla gerçekleştirilen farkındalık çalışmaları kız çocukların okullulaşmasında etkili oldu. Aslında, eğitimle gelen değişim sadece bu haktan yararlanan kız çocuklarının hayatlarını etkilemekle kalmıyor. Kız çocukların eğitimi özellikle de ortaöğrenim ve ötesi, toplumların ve kızların kendi hayatlarını dönüştüren bir güce sahip: Doğum oranlarından ölüm oranlarına, yoksulluğun azalması, büyüme ve adil gelir dağılımından, zihniyet değişikliğine ve demokratikleşmeye kadar hemen her türlü kalkınma göstergesinin güçlü bir belirleyicisi.
Yüzde 100’e çekmek gerekiyor
Bugün, 10 yıl öncesinden farklı bir yerdeyiz ama hala ortaöğrenimde olmayan bir yüzde 30 var. Mutlaka hem kızlar, hem de erkekler için yüzde 100 oranına ulaşılması gerek. Üstelik sadece okullulaşma değil, okuldan mezuniyet olarak da bu rakamlara ulaşmak gerek tabii. Okul terkleri oldukça yüksek ülkemizde ve bu sorunun mutlak hallolması lazım. Öte yandan, çok önemli iki husus daha var, birincisi bölgesel farklılıklar, ikincisi eğitimin niteliği. Halen, ortaöğrenim çağındaki kız çocukların yarısının bile orta öğrenime ulaşamadığı 11 il var ve bunların hepsi Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da. Marmara bölgesi dışındaki bölgelerde de Türkiye ortalamasının altında kalan iller var. İkinci önemli husus ise eğitimin niteliği. Bu tabii hem kız, hem erkek çocuklar açısından geçerli, ancak kız çocuklar açısından başka nitel farklar da var. Örneğin matematik, fen, bilgi ve iletişim teknoloji konularında desteklenmeleri, özgüven ve eğitimlerine devam etme konularında cesaretlendirilmeleri gerekiyor.
Bu konuda okuldaki eğitimin içeriği kadar okul dışı imkanlar da önemli. Özellikle sosyoekonomik olarak dezavantajlı ailelerden gelen ve/veya yurtlarda kalan öğrencilere, daha iyi koşullara sahip çocukların evlerinde ulaşabildikleri imkanların sağlanması lazım. Zira artık öğrenmelerin önemli bir kısmı okul dışında gerçekleşiyor. Eğer çocuklar okul dışı zamanlarda benzer koşullara kavuşmazsa, eğitim toplumda eşitsizliği azaltmak yerine artıran bir unsur haline dönüşebilir. Bunun için yurtlarda gerçek bir dönüşüm gerekiyor hem fiziksel koşullarda, hem de sağlanan teknolojik, sosyal ve eğitsel imkanlarda.
Bu konuda,ilgili sivil toplum kuruluşları ile Milli Eğitim Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı arasında kurulacak işbirliği ve ortak çalışmalar fark yaratabilir. Ama bunlar yapılırken de mutlaka kız çocuklarının fikri, tercihleri, ihtiyaçları göz önüne alınmak durumunda. Yani katılımcı yaklaşım şart, çünkü ne yaptığınız kadar nasıl yaptığınız da önemli.
Zaten, Birleşmiş Milletler de bu yıl ki temanın hedefleri arasına, en önemli unsur olarak bu noktayı koymuş: Kızların katılımı.
Hedef, tüm kız çocukların öncelikle iyi eğitim alması ve sonra da eğitimlerini kullanarak, istihdam ve karar alma mekanizmalarında hak ettikleri yeri almaları. Çünkü toplumsal cinsiyet eşitliği kuşkusuz çok daha özgür, adil, üretken ve kalkınmış bir dünyaya yol açacak. Geç de olsa, Uluslararası Kız Çocukları Günü kutlu olsun.