Güncelleme Tarihi:
FEN BİLİMLERİ DERSİNİ PARKTA ÖĞRETİYOR
İbrahim Evren Özer, İstanbul’daki Hakkı Değer Ortaokulu’nun fen bilimleri öğretmeni. Alışılageldik öğretme tekniklerinin aksine parktan, okul binasından, çöplerden, danstan faydalanarak ders anlatıyor. Sıvı değişimleri konusunu okulda menemen yaparak öğretiyor. Özer, kitaptaki bilgiyi okutarak, sayfalarca not tutturarak bir yere varamadığını görünce, dersleri eğlenceli hale getirmeye karar veriyor. Laboratuvarı olmayan sekiz derslikli okulun öğrencilerini parkta ders yapmaya götüren 11 yıllık eğitimci Özer‘in dersini izledik.
30 kişilik sınıfta öğrencileri 6’şarlı gruba ayıran Özer, hücrenin kendi içinde özelleşmiş yapıları organelleri anlatmadan önce, her öğrenci için hazırladığı renkli kâğıtları dağıtıyor. Öğrencilerden organelleri okulla ilişkilendirmelerini istiyor. Onlar da okulun her alanına giderek kâğıtları yapıştırıyor. Müdür odası çekirdek, okulun bahçe duvarı ise hücre zarı oluyor. Özer, öğrencilerini okul yanındaki parka götürerek uygulamalı ders anlatıyor. Tahterevalliyi, salıncağı ve kaydırağı kullanan öğrenciler enerji dönüşümü, hız, yükseklik, kuvvet yönü, ağırlık konularını uygulamalı öğreniyor. Sorularla doğru yanıta ulaşıyor, üretilen fikirlerle konular arasında bağ kuruyor.
Diğer etkinlikte ise öğrenciler okul bahçesindeki çöpleri, yaprakları toplayarak mitoz bölünmenin evrelerini, bir araya getirdikleri materyallere yansıtıyor. Fiziksel ve kimyasal değişimler konusunu sınıfta menemen yaparak anlatan Özer, daha sonra bunu öğrencileriyle yediğini, mitozun evreleri konusunu Gangnam Style müziğiyle bahçede dans ederek öğrendiklerini, ses ünitesini müzik aleti, şişeler, plastik kaplar ve pipetler kullanarak istasyon tekniğiyle işlediklerini söylüyor. Dersini videoya kaydeden Özer, bunları Youtube’a yükleyerek Türkiye’nin her yerinden öğrenciye de ulaşabiliyor.
TAHTADA DERS ANLATARAK OLMAYACAĞINI ANLADIM
Öğrencilerinin fen bilgisi dersini sevmesi için çok çalıştığını belirten Özer, göreve ilk başladığında beş yıl tahtada ders anlattığını ve sonucu istediği gibi olmadığı için yöntem değiştirmeye karar verdiğini söyleyerek, şöyle konuşuyor:
“Çocuklar oturuyor, ben anlatıyorum, notlar tutuyorlar ama sonucu istediğim gibi olmuyordu. Çok düşündüm, onları işin içine katmaya karar verdim. Bunun için etkinliklerden yararlandım. Öğrenciler sınıfta ne öğrendiyse onunla kaldığını gördüm ve işi eğlenceli hale getirdim. Defteri sadece şekil, grafik, soru çözümü için kullanıyoruz. Kitaplara not alıyor, uygulamalarını yapıyoruz. Öğrenciler dersi 40 dakika boyunca oturarak dinlemek istemiyor, kendileri yaparak, üreterek öğreniyorlar. En mutlu anım öğrencilerimle olduğum zamanlar. Tek isteğim, bir tane de olsa Türkiye’den Aziz Sancar gibi bilim insanının çıkmasına katkım olması.”
Öğrencilerden Ensar Haşimoğlu parkta aldığı dersi, “Anlayamadığım konuya ilgim arttı ve eğlenerek öğrenmeye başladım. Ağırlığın nasıl değiştiğini, kavramları tahterevalliyle oynayarak keşfettim. Bunlar dersin aklımda kalmasını sağlıyor, öğrenmemi kolaylaştırıyor. İlgimi çekiyor” diyerek anlatıyor. Ece Ceren ise, “Mitoz bölünme evrelerini, bahçede topladığım çöplerle, kuş tüyleriyle, kağıtlarla çizdim. Bu sayede öğrendiklerim daha kalıcı hale geldi. Derse ilgim arttı” diyor. (Esra ÜLKAR-Gülseven ÖZKAN)
OKUL İÇİNE ‘EDEBİYAT SOKAĞI’ KURDULAR
İstanbul Gaziosmanpaşa’daki Mevlana Anadolu Lisesi’nin artık bir ‘Edebiyat Sokağı’ var. Okulun edebiyat öğretmenleri, yaklaşık iki yıldır üzerinde çalıştıkları projeyi hayata geçirdi. Okul binasının 3’üncü katındaki koridora, banklar koyuldu, sokak lambasını andıran lambalar yerleştirildi. Duvara da şair ve yazarların kitap kapakları, fotoğrafları asıldı. Öğretmenler amaçlarının öğrencileri okumaya teşvik etmek, teknoloji ile haşır neşir olan gençlerin dikkatini edebiyata ve kitaplara çekmek olduğunu söylüyor. Edebiyat öğretmenleri Bilal Türkdönmez, İrfan Emecan, Fatma Kıvrak ve Asuman Şekerci gerçekleştirdikleri projeyi şöyle anlatıyorlar:
“Öğrencilerden edebiyat ödevi olarak projeler yapmalarını istedik. Böylece hem öğrencilerle birlikte yapmış olduk, hem de ödevleri sadece kâğıt üzerinde kalmadı, okulda kalıcı bir hatıraya dönüştü. Yine öğrencilerin hazırladığı bir masa ve raflarla koridorun bir bölümünü kitap okuma köşesi yaptık.”
Lisedeki tek yenilik bu değil. Diğer devlet okullarından farklı olarak, derslik kullanımında üniversiteye benzer bir sistemleri var. Öğrenciler, her ders için ayrı düzenlenmiş sınıflarda eğitim alıyor. 780 öğrencisi olan okul üç yıldır bu şekilde, tam gün eğitim veriyor.
35 ŞAİRLİ EDEBİYAT SINIFI
Sınıfları her öğretmen kendi ders içeriğine göre dizayn ediyor. Altı yıldır okulda edebiyat öğretmenliği yapan Asuman Şekerci’nin dersliğinin adı, ‘Tiyatro Sınıfı’. Her öğrenci, 12’nci sınıfa geldiğinde dersliğin duvarlarına el izini bırakıyor. Asuman Hoca, “Böylece her öğrencinin bir hatırası kalıyor. Mezun olunca gelip görüyorlar. Kitap kapaklarını da öğrencilerle birlikte duvarlara yapıştırdık” diyor. ‘Edebiyat Sınıfı’ dersliğinin mimarı ise, altı yıldır bu okulda görev yapan Bilal Türkdönmez. Sınıfındaki tek kişilik sıralar, 35 şairin isim ve şiirlerinin olduğu ve öğrencilerinin tasarladığı resimlerle kaplı. Bir duvarda ise kitaplarla dolu raflar yer alıyor.
OKULDA ZİL YOK
Ayrıca okulda dört yıldır zil çalmıyor. Öğrenciler, saate göre teneffüse çıkıyor, derslere giriyor. Okul müdürü Mustafa Erbaş neden böyle bir uygulamaya gittiklerini, “Öğrencinin başarısı ve sorumluluğu artıyor“ diyerek açıklıyor, “Arkadaşlar derslerinde yaptıkları çalışmaları sokağa taşımak istediler. Güzel oldu. Diğer hocalar da aynı şeyi yapmayı planlıyor. O örneği bütün koridorlara taşımayı düşünüyoruz.”
KİMSENİN İSTEMEDİĞİ SINIFTA EV ORTAMI YARATTI
Kozyatağı’nda yüksek binalar arasında bir devlet okulu. Dışarıdan diğer okullardan pek farklı görünmüyor. Ancak içeri girildiği anda rengarenk koridor duvarları, resimli merdivenleriyle dikkat çekiyor. Hatta okulda daha önce görsel sanatlar atölyesi olarak kullanılan bir sınıfta okuma alanı, masa oyunları için ayrılmış bir bölüm ve mutfak bile bulunuyor. Burası Şükran Karabelli İlkokulu. Bina ortaokulken görsel sanatlar atölyesi olarak kullanılan derslik, 29 yıllık sınıf öğretmeni Nilgün Aydın tarafından yeniden düzenlenmiş. Öğretmenin deyimiyle ev havası yaratılmış. Şimdi 4-B sınıfının kullandığı dersliğin hikâyesini, fikir sahibi öğretmeni anlatıyor:
“Bu yıl derslikle ilgili planlarım olduğunu söyleyerek, müdür beyden bu sınıfı rica ettim. Aslında arkadaki bölümlerden dolayı istenmeyen bir sınıftı. Kullanılmayan bir bölümünü mutfak olarak değerlendirdik. Yemekhane var ama öğleden önceki beslenme saatlerini burada geçiriyorlar. Su sebilleri koyduk. Bence bir sınıfta mutlaka mutfak olmalı. Böylece öğrenci kendisini evinde gibi hissedebilir. Sınıfa birkaç armut puf yerleştirdik, teneffüste burada kitap okumak için birbirleriyle yarışıyorlar. Arka tarafa bir masa ve sandalye koyduk, öğrenciler monopoly, satranç vs. getirerek oynamaya başladı. Sınıfta ‘U’ oturma düzeni uyguladık. Herkes derse daha kolay motive olabiliyor. Ortadaki boş alanda modern dans, drama çalışmaları yapabiliyoruz. Sınıfı bu hale getirmek için bir gün boyunca velilerle birlikte çalıştık. ”
GÜLER YÜZLÜ ÇOCUKLAR
Bir yıl önce okula atanan Müdür İsmet Sancak ise, amaçlarının mutlu, güler yüzlü, sorumluluk sahibi çocuklar yetiştirmek olduğunu belirterek, şunları söylüyor: “Bunun için çalıştık, velilerimiz de destek verdi. Okulun bu hale gelmesi için 75-80 bin lira harcandı. Velilerimizin yaklaşık yüzde 70’i üniversite mezunu ancak veli profilimiz çok farklı. 2 bin lira maaşla çalışan da var; özel okula gönderebilecekken önyargısız, bilinçli çocuklar yetiştirmek için devlet okulunu tercih edenler de.”
KÖY OKULLARINDAKİ ÇOCUKLARA UMUT TAŞIYOR
Esra Tultak, 30 yaşında bir İngilizce öğretmeni. Çocukları sevdiği, onlara bir şeyler verirken mutlu olduğu için öğretmenliği seçiyor. Üç yıldır Van Cemil Yörük İlkokulu’nda çalışıyor. “Daha önce Doğu Anadolu’ya hiç gitmemiştim” diyor, “Herkes gibi doğuya karşı ben de önyargılıydım. Oraya atandığımı ilk öğrendiğimde ben de, annem de ağladık. Tabi içimde atanmanın sevinci de yok değildi”.
Öğrencileriyle tanışınca tüm kaygısı yok oluyor. Şehirdeki yokluğu ve yoksunluğu gördüğünde onlar için bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyor. Kendisi gibi öğretmen olan yedi kişiyle 2014’te kurdukları “Her Çocuk Bir Umuttur Derneği” işte böyle doğuyor. Tultak yaptıklarını şöyle anlatıyor:
“Derneğin kurulma sebebi bölgede gördüğümüz sıkıntının, problemlerin asıl nedeninin eğitim ve yoksulluk olduğunu yaşayarak tecrübe etmemizdi. 50’den fazla dağ köyüne gidip bir metreyi aşan karda okullarına yalın ayakla, terlikle giden binlerce çocuğa, bot, mont, kırtasiye malzemeleri gibi yardımlarda bulunduk. Köylerde gerek ailerle gerek kız öğrencilerle her yardım faaliyetimizde oturup çocuk evliliklerini önlemek adına farkındalıklar yarattık.
‘BENİM HİÇ AYAKKABIM OLMADI’
Bilinçaltımızdaki korkuyu yendik. Düşünün Şemdinli’de, Hakkari’de gittiğimiz her sınır köyünde okullarda Atatürk posterleri açtık. Çocuklarımıza vatan, bayrak ve Atatürk sevgisini anlattık. Tekrar ziyaret ettiğimizde çocukların bizi gördüklerinde ‘Koşun Atatürk geldi’ diye bağırmaları bizi çok duygulandırdı. Lastik ayakkabılarla okula giden minik bir kız öğrencinin kulağıma ‘Benim hiç ayakkabım olmadı, çok teşekkür ederim’ demesi beni hem etkiledi, hem de yaptıklarımızın ne kadar faydalı olduğunu hatırlattı.”
Dernek, bugünlerde yoğun. Özellikle sınır köylerdeki öğretmenlerin yaklaşan kış koşulları nedeniyle öğrencileri için bot, kıyafet ve kırtasiye malzemesi istediğini söylüyor Tultak. Onlar da kar, yolları kapamadan çocuklara ulaşmak ve yüzlerini güldürmek için uğraşıyor.