Türkiye’de hukuk öğretimi

Güncelleme Tarihi:

Türkiye’de hukuk öğretimi
Oluşturulma Tarihi: Mart 28, 2021 19:53

3 Mart 2021 tarihinde kamuoyuna açıklanan ‘İnsan Hakları Eylem Planı’nın alt başlıklarından birisini hukuk öğretiminin gözden geçirilmesi oluşturuyor.

Haberin Devamı

Bu hedefe ulaşılmasındaki en önemli araçlar olarak şunlar gösteriliyor:
- Hukuk fakültelerinde öğrenim süresinin beş yıla çıkarılması,
- Hukuk fakültelerine giriş için öngörülen başarı sıralaması şartının 2022’de yapılacak üniversiteye giriş sınavlarından itibaren 100 bine yükseltilmesi,
- Kontenjanların, daha nitelikli öğretim verilmesini sağlayacak düzeyde tutulması ve
- Fakültelerin öğrenci alabilmesi için gerekli olan öğretim üyesi ve anabilim dalı sayısına ilişkin standartların yükseltilmesi sayılıyor.

Bundan sadece bir buçuk yıl önce açıklanan ve kamuoyunda “I. Yargı Reformu Paketi” olarak bilinen 7188 sayılı kanun da hukuk öğrenimine ilişkin köklü bir değişiklik öngörülüyor. Buna göre, bu kanun yürürlüğe girdikten sonra kayıt yaptıranlara “hukuk mesleklerine giriş sınavı” uygulanacak. Yani dört yıllık öğrenimine 2020-2021 akademik yılında başlayıp 2024 Bahar döneminde ve sonrasında mezun olacak öğrenci kuşağının avukatlık stajına başlamak için dahi sadece hukuk fakültesi diploması sahibi olması yeterli olmayacak, ayrıca mesleğe giriş sınavında başarılı olması gerekecek.

Haberin Devamı

YENİ DÜZENLEMELER ŞAŞIRTICI DEĞİL
Bir devletin demokratik bir hukuk devleti niteliği taşımasının en önemli araçlarından birisi hiç kuşkusuz yargı işlevinin bağımsız ve tarafsız mahkemeler eliyle yürütülmesidir. Diğer önemli boyutu ise, yargının diğer bileşeni olan savunmanın hukuk bilgisi yüksek avukatlar eliyle yürütülmesinin sağlanması oluşturur. Bu nedenle demokrasi ve hukuk devletinin güçlendirilmesi amacını taşıyan kanun ve eylem planlarında hukuk öğreniminin hep yer alması ve niteliği ile ilgili yeni düzenlemeler yapılması şaşırtıcı değildir. Ancak hukuk öğrenimi ile ilgili yapılacak olan reform çalışmalarının daha geniş bir bütünün parçası olarak düşünülmesi zorunlu.

Türkiye’deki ilk ve orta öğretimin felsefesi (ezbere dayalı olmayan, eleştirel ve bilgiye dayalı dinamik bir eğitim anlayışının geliştirilmesi); örgün eğitimin yaygınlaştırılması yoluyla iş gücü piyasasına ara kademe elemanı yetiştirilmesinin sağlanması; az sayıda ama bilimsel kalitesi yüksek üniversitelerin desteklenmesi; üniversite öğreniminin bitmesinden, yani lisans diploması alınmasından sonra, eğer mesleğe giriş sınavı öngörülüyorsa, başarısız olanların iş gücünün nasıl değerlendirilebileceğinin düzenlenmesi; öğrenim faaliyetinde bulunan öğretim üyelerinin akademik niteliklerinin yükseltilmesi, bu büyük bütünün sadece birkaç boyutunu oluşturur.

Haberin Devamı

MESLEĞE GİRİŞ SINAVINDAKİ BARAJLAR DÜŞÜRÜLMEMELİ
Kısacası, yargının bileşenlerinin kalitesinin arttırılması çok boyutlu bir sorun olup her bir yeni düzenlemenin sonuç ve etkileri birlikte düşünülmek zorunda. Bir yandan Hukuk Fakültelerinin sayısı artırılırken, diğer yandan ders verecek öğretim üyelerinin nereden sağlanacağının da düşünülmesi ya da hukuk öğreniminin kalitesini artırmak için reform yapılırken doçentlik sınav kriterlerinin düşürülmemesi gerekir. Aynı şekilde, yargının kalitesinin artırılması amaçlanırken, mesleğe giriş sınavındaki barajlar düşürülmemeli, aksine yargıç ve savcı olmak isteyenlerin en yüksek puanlara sahip olması sağlanmalı.

Haberin Devamı

HER YIL 20 BİN ÖĞRENCİ MEZUN OLUYOR
YÖK Atlas’ın verilerine göre Türkiye’de şu anda Hukuk Programı bulunan üniversite sayısı yetmiş dörttür. Bu sayıya sadece üniversitenin ismi dahil edilmiştir; YÖK’ün aynı üniversite çatısı altında listelediği değişik programlar sayılmamıştır ve KKTC üniversiteleri de sayıya dahil değil. Hukuk fakültelerinde okuyan öğrenci sayısı ise 85 bine yaklaşmakta olup her yıl 20 bin öğrenci mezun olmaktadır. Türkiye’deki seksen bir baroya kayıtlı avukat sayısı ise 144 bine yaklaşmıştır. Bu sayılara bakıldığında Türkiye’de “hukukçu” açığı olmadığı görülür.

Karşılaştırma için sadece bir gelişmiş ülkeye bakılacak olursa, nüfusu 83 milyon olan ve ilk üniversitesini 1386’da Heidelberg’de kurmuş Almanya’daki hukuk fakültesi sayısı sadece kırk üçtür. Toplam öğrenci sayısı ise 100 bin civarında. Son derece rekabetçi bir akademik iklimi olan Almanya’da hukukçuların avukat, yargıç, savcı ya da noter olabilmek için “Volljurist” (tam kapsamlı hukukçu olarak çevrilebilir) olması gerekir. Bunun için de fakültedeki derslerin tamamlanmasından sonra bir devlet sınavına girilmesi, ardından meslek farkı gözetilmeksizin iki yıllık bir stajın tamamlanması ve ardından ikinci devlet sınavında da başarılı olunması gerekir. Yargıç ve savcı olabilmek içinse bu iki devlet sınavında da en yüksek not seviyesinde sonuç alınması gerekli. Yani Alman yargısında görev yapanlar, bu rekabetçi sistemdeki en başarılı kişilerdir ve bağımsızlıklarını başarılarından alırlar. Ancak Almanya da Bologna süreciyle birlikte, hukuk öğrenimindeki bu klasik sistemin dışına atılanların, yani sınavlarda başarısız olanların, lisans derslerindeki başarılarının iş gücü piyasasına nasıl entegre edilebileceği ile ilgili çalışmalar yapmakta.

Haberin Devamı

Sonuç olarak, ‘İnsan Hakları Eylem Planı’nda açıklandığı gibi, hukuk öğreniminin beş yıla çıkartılmasıyla neyin amaçlandığı iyi düşünülmeli. Sadece alınacak ders sayısının artırılması, öğrenimin kalitesinin yükseltilmesi için yeterli olmayacak.

TÜM PAYDAŞLARLA UZUN SOLUKLU ÇALIŞMA
Öğrenim ‘anlayışı’nın kökten değiştirilmesi zorunlu. Bu da hukuku bütün toplumsal boyutlarıyla kavrayabilecek, entelektüel kapasitesi yüksek, yabancı dil bilgisine sahip, analitik düşünüp sorun çözme odaklı çalışabilen öğrenciler yetiştirilmesiyle mümkün. Böyle bir öğrenimin koşulları sağlandıktan sonra ise mesleğe giriş sınavının ÖSYM eliyle çoktan seçmeli bir sınavla yapılması reformla hedeflenen amaçlardan uzaklaşılmasına neden olacak. Hukuk öğrenimi reformunun başarıya ulaşması, başta üniversiteler olmak üzere hukuk mesleklerinin bütün paydaşlarının katılımıyla ve uzun soluklu bir çalışmayla mümkün olacak.

Haberin Devamı

PROF. DR. ECE GÖZTEPE KİMDİR?
1993 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Yüksek lisansını aynı üniversitede “Anayasa Şikâyeti”, doktorasını 2001 yılında Almanya’nın Münster şehrindeki Westfälische Wilhelms Üniversitesi’nde “Avrupa Yurttaşlığı ve Siyasal Hakların Gelişimi” konulu tezle tamamladı. Aynı üniversitede dört yıl ders verdikten sonra 2005 yılında İ.D. Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde göreve başladı. 2012-2013 öğretim yılında Alexander von Humboldt Vakfı’nın kıdemli araştırmacı bursunu kazanarak Berlin Hür Üniversitesi’nde araştırmacı olarak bulundu. 2014-2020 yılları arasında vakfın Türkiye Bilim Elçiliği görevini yürüttü. Kamu Hukukçuları Platformu’nun kurucularından olup 2009 yılında bu yana İcra Kurulu üyesi olarak görev yapmaktadır. Ağırlıklı çalışma alanları anayasa yargısı ve Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı, toplumsal cinsiyet eşitliği, anayasa teorisi ve Alman kamu hukukudur.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!