Güncelleme Tarihi:
Çocuk ve Haklarını Koruma Platformu tarafından Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin yıldönümü dolayısıyla İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nde forum düzenlendi.
Platformun kurucularından Yasemin Öney Cankurtaran, forumda yaptığı konuşmada, çocuğun 19’uncu yüzyılda birey olarak kabul edildiğine, 20’inci yüzyılda da bazı anlaşmalarla hak ve hukuk tabanı oluşturulmaya çalışıldığına değinerek, çocukların kendi haklarını bilebilmesini hedeflediklerini belirtti.
Okullarda çocuk haklarıyla ilgili derslerin verilebileceğini dile getiren Cankurtaran, çocuklar kendi haklarını bildikleri zaman çocuk evlilikleri, çocuk işçilik ve çocuk suçluluk sayısının azalacağını söyledi.
Cankurtaran, Türkiye'de çocuk suçluluk oranının son 15 yılda 2 katına çıktığına dikkati çekerek, şöyle konuştu:
"Bugün annesiyle beraber cezaevlerinde yaşamak zorunda kalan 334 çocuğumuz var. 1999'da 4,5 milyon, 2012'de 7,5 milyon olmuş çocuk işçi sayısı var, aile içinde istihdam edilen kayıtlara yansıtılamayan. Kayıtlara yansıtılan işçi çocuk sayımız 893 bin. Türkiye'de çocuk gelinler sesini çıkaramıyor. Niğde'de bir genç kızımız 13 yaşında silahla kendini öldürdü. Oysa Norveç'te 13 yaşında bir kız çocuğu kendi bloğunda 'Beni büyük biriyle evlendirmek istiyorlar. Kurtarın beni' yazdığında bütün Norveç ayağa kalktı. Devlet, sivil toplum kuruluşları, toplum ve vatandaş olarak çocuk haklarına sahip çıkmamız gerekiyor. En önemli devletin algı yönetimi projeksiyonlarında siyasi politikalarında borçlu çocuk doğurulmaması gerekiyor. Çocukları hem ekonomik olarak hem sosyal alanda borçlu doğuruyoruz. Öyle bir hinterland da ki Türkiye, şu anda savaş ortamında doğurduğumuz çocuklara barışı öğretmemiz gerekiyor. Barışı öğretemezsek, barışı yaşatamayız."
"Aile bireyleri, devlet kurumları ve toplum, model olmakta başarılı değilse..."
Çocuk ve Haklarını Koruma Platformu Başkanı Figen Özbek de çocukların savunucusu ve onlar için erişilebilir olmanın, hükümet politikaları yerine devlet politikalarının oluşturulmasına önderlik etmenin, çocukların politikalardan bağımsız olarak, anayasal desteğe sahip olmaları için gereken önlemleri alabilmenin önemine işaret etti.
Özbek, "Aile ve toplum ile etnik gruplar arasında gelişen olaylar çocuk için tehdit oluşturuyorsa, toplumsal sınıf farklılıkları, çocuğun, eğitim, gelir ve meslek düzeyinde uçurumlar doğuruyorsa, kapatılan yuvalardan ayrılan çocuklar ile aile içinde yaşayan çocuklar takip edilemiyorsa, tutuk evlerindeki ve ceza evlerindeki çocuklar, ıslah edilemeden, toplum dışına itiliyorsa, çocuk işçiler ve çocuk gelinler çocukluğunu yaşamadan yitiriliyorsa, yol gösterme ve rol model olma görevini yapamıyoruz demektir" diye konuştu.
Özbek, insanların modellerinden öğrendiğini dile getirerek, "Eğer aile bireyleri, devlet kurumları ve toplum, model olmakta başarılı değilse, çocuğun hayallerine yönelik yatırımlar ve eğitimler üretemiyor, çocuklarımızın geleceğine yatırım yapamıyorsa, model yanlış demektir ve bu konu üzerinde dikkat ile çalışılması gerekir" dedi.
Araştırmaların, çocuğun sağlığı ile yoksulluk arasındaki ilişkisel bağa işaret ettiğini anlatan Özbek, şunları söyledi:
"Yoksulluk ile gelen kirlilik, kaygı ve fiziksel stres, çocuğun sağlığını etkilediği gibi, bağışıklık sisteminin de güçsüz kalmasına yol açmaktadır. Çocuklar için özel olarak teşkilatlandırılmış çocuk hastaneleri, klinikler kurulması, özel sigorta sisteminin oluşturulması, devletin kaynaklarından bu tesisler için pay ayrılması öncelik olmalıdır. Çocuğun yüksek yararının korunması için, aile içi şiddet de dahil olmak üzere çocuklar için şiddet, tehdit ve korku içeren tüm uygulamaların durdurulması, devlet kurumlarının ve toplumun görevidir. Bu konuda eğitim çalışmalarının yapılması, devletimizin ve sivil toplum kuruluşlarının, çocuğun savunucusu olması öncelik olmalıdır."
"6 milyon çocuk yoksulluk tehdidi altında"
İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Üyesi Seda Akço ise Türkiye'de 23 milyon çocuk bulunduğunu ve 6 milyon çocuğun yoksulluk tehdidi altında olduğunu belirterek, yoksulluğun çocuklar için "yetersiz beslenme", "öğrenme güçlüğü", "az gelişme ve beraberinde eğitim hakkını kaybetmek" anlamına geldiğini anlattı.
Türkiye'de çalışan 1 milyon çocuktan 650 bininin ILO tarafından çocuk işçiliğinin en kötü biçimi kabul edilen şartlarda çalıştığını belirten Akço, çocuk hakları alanında çalışanların birinci önceliğinin, yoksulluğu önlemeye dair politikalar olması gerektiğini vurguladı.
11 yaş grubunun yüzde 13'ü kayıt dışı"
Akço, yoksullukla ortaya çıkan eşitsizliğin diğer alanlara da yansıdığını dile getirerek, "Türkiye'de 1 yaş grubunun yüzde 13'ü kayıt dışı. 125 bin çocuk kayıt dışıysa, bu çocuklar 1 yaşı doldurmadan öldüklerinde kimsenin haberi olmayacak demektir" dedi.
Evli kadın nüfusunun üçte birinin çocuk yaşta olduğuna da dikkati çeken Akço, "2002'de yargılanan çocuk sayısı 100 bin iken, 2013'te bu 182 bine çıkmış. Çocuk nüfusu açısından bakıldığında 100 bin çocukta 977 iken, 2 bin 315'e çıkmış. Ciddi bir artış var. Bu çocuklar önemli riskle karşılaşıyorlar; ceza adalet sistemiyle karşı karşıya kalmak ve cezalandırılma riskiyle" diye konuştu.
Akço, özellikle önleyiciliğe odaklanan bir çocuk koruma sistemi kurmaya ihtiyaç duyulduğunu ve sözleşme hükümlerinin iç hukuk haline gelmesi gerektiğini belirterek, "Yasa değişikliği yapılması gerekenlerden biri ama öncelik planlamaya ayrılmalı. Çocuktan sorumlu bakanlık kurulmasının yararlı olacağı kanaatindeyim" görüşlerini dile getirdi.
"Gelin, özendirici bir kavramdır"
Aile Hukuku Derneği Başkanı Prof. Dr. Bahadır Erdem de "çocuk gelin" kavramının yanlışlığının altını çizerek, "Gelin özendirici bir kavramdır. Son derece güzel bir şeydir. Bu çocuklarımız gelin edilmiyor. 14-15 yaşındaki çocuk eğer 30 yaşındaki birisiyle evlendiriliyorsa biz ona toplum olarak cinsel istismar uyguluyoruz demektir. Bunun önüne geçilmesi şarttır" dedi.