Güncelleme Tarihi:
Ancak her ne kadar güçlü bir ekonomiye sahip olsa da Almanya, kendisine başvuran sığınmacıların tamamını kabul edebilecek durumda değil. Zira buna ne ülkenin iç dinamikleri ne de soyo-ekonomik dengeler müsaade ediyor. Bu nedenle Başbakan Merkel, sığınmacıların AB ülkeleri arasında dengeli bir şekilde dağılmasının isabetli olacağından yola çıktı ve bunu AB’nin gündemine getirdi. Fakat AB ülkeleri bu teklife sıcak bakmamakla birlikte bazı ülkeler sığınmacılara karşı paktlar dahi oluşturdu. Dolayısıyla Merkel, sığınmacıların yoğunlaştığı Suriye’nin komşu ülkelerine yöneldi. Bu ülkelerin başını da Ortadoğu ve Avrupa arasında köprü görevi gören Türkiye çekiyor.
Türkiye’ye, AB ülkeleri tarafından sığınmacıları ülkesinde tutması karşılığında 3 milyar Euro finansal destek, AB’ye üyelik sürecinin hızlandırılması ve Türkiye vatandaşlarına Schengen Bölgesi’nde vize serbestisi taahhüt edildi. Ancak AB ülkelerinin büyük bir bölümünde Türkiye’nin sığınmacı sorununa çözüm bulamayacağı noktasında bir güvensizlik hakim. Bunun en önemli nedeni ise AB’nin 3 milyar Euro’yu parça parça ve nereye harcanacağı belirlenmiş halde göndermek istemesi ve bu talebin harcamaları kendisi belirlemek isteyen Ankara ile sorun teşkil etmesi.
Söz konusu meblağın sığınmacılar için efektif bir şekilde kullanılması ise sadece Türkiye’ye temkinli yaklaşan AB üyelerinin değil, Almanya’nın da üzerinde hassasiyetle durduğu bir konu. Çünkü Almanya şartları düzelmediği sürece sığınmacıların Türkiye’de kalmayacağının farkında. Ayrıca kendisi de toplumsal huzur ve fayda için ülkesinde bulunan sığınmacılara temel ihtiyaçların yanı sıra eğitim ve istihdam yatırımları yapıyor.
Sığınmacı gençlere toplumsal aidiyet sunabilmek
Almanya Federal İş Ajansı ülkeye kabul edilen mültecilerin aşama aşama iş sahibi olabileceğini belirtirken, önceliğin çocuk ve gençlerde olduğunun altını çizdi. Zira gerek Alman siyaseti gerek Alman kurumları gayet iyi biliyor ki, onların Alman eğitim sistemine hızlı bir şekilde entegre edilmesi hem Almanya’nın hem de gençlerin geleceği için son derece önemli. Malum Almanya’nın yaşlanan nüfusu ve iş piyasasında artan kalifiye eleman açığı var. Sığınmacı gençler de ait olabilecekleri, katkı sağlayıp katkı alabilecekleri toplumlara ihtiyaç duyor. Kısacası eğitim ve iş olanaklarıyla onlara kendilerini ait hissedebilecekleri bir toplum ve kaygı duymayacakları bir gelecek sunmak gerekiyor. Bu doğrultuda yerelden merkeze, siyasetten ekonomiye neredeyse tüm aktörler projeler geliştiriyor, sığınmacı genç ve çocuklara yönelik çalışmaları destekliyorlar. Ülkenin çeşitli yerlerinde iş ve meslek eğitimi fuarları düzenleniyor. Böylece sektörlerine kalifiye eleman kazandırmak isteyen ve eğitim verecek genç bulamayan işverenlerle kalıcı mesleklerle Almanya’da sağlam bir zemine basmak isteyen gençler biraraya getiriliyor.
Geçen günlerde Berlin’de biz de böyle bir fuar düzenledik. Himayemde gerçekleşen fuarda gördüm ki gençler son derece meraklı, dünyaya açık, umut dolu. Tabii bulundukları dünyayı anlayabilmeleri için önce oranın dilini öğrenmeye ihtiyaçları var. Bunun için pek çok kurum ve kuruluş sığınmacılara sayısız dil kurslarını, devlet desteğiyle ücretsiz sunuyor. Ayrıca sığınmacılar arasında en yoğun nüfusa sahip olan Suriyeliler, en iyi eğitimli göçmen grubunu teşkil ediyor.
Fakat Almanya’daki dual meslek eğitim sistemi, yani yarı zamanlı uygulamalı ve teorik eğitim, hiçbir yerde mevcut değil. Dolayısıyla mültecilerin eğitim geçmişini tek tek incelemek gerekiyor. Bu özel çabayı da Almanya’daki eyaletlerin eğitimden sorumlu birimleri, yerel eğitim kurumları ve sivil toplum örgütleri koordineli bir şekilde yürütüyor. Meslek eğitim fuarları da bu kapsamda değerlendiriliyor. Kısacası sığınmacılara yönelik atılan tüm adımlar tüm zorluklara rağmen belirli bir plan ve program içinde ilerliyor. Nitekim eğitim, birey için de toplum için de son derece hayati, onsuz bir gelecek perspektifi düşünmek mümkün değil. Sığınmacı gençlerin de en çok buna ihtiyacı var, yani savaşın yaralarını sarmak için umuda ve iyi bir gelecek perspektifine.
Sokaktaki mültecilerin durumu AB’nin merceği altında
Türkiye’ye dönecek olursak, burada da Almanya’da olduğu gibi sığınmacıların büyük bir bölümünü çocuk ve gençler oluşturuyor. Ancak Türkiye’deki mülteci sayısı Almanya’dakinden çok daha yüksek. Bu nedenle Türkiye’nin desteğe ihtiyacı var. AB’nin taahhüt ettiği 3 milyar Euro da bunun bir parçası. Ancak Türkiye bu paranın hangi sığınmacı grupları için ve ne şekilde kullanacağını henüz ortaya koymadı. Türkiye, şu an itibariyle sığınmacılar adına 3 milyar Euro’yu şartsız ve bir bütün olarak almak isteyen bir ülke profili çiziyor ve sığınmacılar için 3 yerine 6 milyar talep ediyor.
Eleştirilere karşılık Türkiye’deki yetkililerden, ülkede 27 kampın olduğu ve bunların dünyadaki birçok mülteci kampından daha iyi hizmet verdiği cevabı geliyor. Bu kamplarda yaklaşık 300 bin sığınmacı ikâmet ediyor; sağlıktan, barınma ve eğitime kadar pek çok ihtiyaçları karşılanıyor. AFAD’ın araştırmasına göre kamplarda yaşayan sığınmacı çocukların yüzde 83’ü okula gidiyor. Fakat gözden kaçan Türkiye’nin çeşitli şehirlerine dağılmış 1 milyon 800 bin sığınmacının durumu. Birçoğu sokaklarda insanlık dışı şartlarda yaşam mücadelesi veriyor; barınma, beslenme, sağlık ve güvenlik sorunları yaşıyor. Kamp dışındaki çocukların sadece yüzde 14’ü okula gidebiliyor. Bu çocuklar, yasa dışı olarak çalışmaya ya da ailelerinin ihtiyaçlarını karşılamak için sokaklarda dilenmeye zorlanıyor.
İşte bu acı gelişmeler insan hakları örgütlerinin ve yardım kuruluşlarının olduğu gibi AB’nin de merceği altında. Söz konusu sığınmacıların bir savaştan başka bir savaşa savrulan hikâyeleri insan haklarını savunan AB ülkelerinin hiç bir şekilde kabul etmeyeceği ve yardım eli uzatmanın zaruri olduğu bir gerçek olarak karşımızda duruyor.
AB 3 milyarın nereye gideceğini bilmek istiyor
Ayrıca meselenin bir de reel politikaya bakan tarafı var. Malum birçok AB ülkesi sığınmacıların ülkelerine gelmesini istemiyor ve bu konuda yürüttükleri muhalefet, Birliğin geleceğini dahi tehlikeye sokabilecek düzeyde. AB’nin kapılarına dayanan sığınmacıların büyük bir bölümü, Türkiye’de kendisi için bir gelecek göremeyen ve yaşam şartları zora girmiş sığınmacılar. Türkiye kamplarda misafir ettiği sığınmacıların dışında, sokaktaki sığınmacıların dertlerine çare bulamaz ve onlar için yapıcı programlar geliştiremez ise AB’ye yönelen sığınmacı akınını durduramaz. AB ülkeleri de bunu görüyor ve Türkiye’ye taahhüt edilen parasal yardımın doğru bir şekilde değerlendirilip değerlendirilemeyeceğini merak ediyor, belirli bir plan ve program görmeyi talep ediyor. Dolayısıyla 7 Mart’taki AB Türkiye zirvesi sonrası mülteci krizi ile ilgili özellikle eğitim ve uyum konusunda tüm detayların ele alınması ve düğümün çözülmesi gerekiyor. Bu özellikle Türkiye’nin ek olarak talep ettiği 3 milyar, toplam 6 milyar Avro’nun kullanılacağı projelerin başarısına bağlı. Aksi takdirde Türkiye ve AB’nin inandırıcılık ötesinde kaybedeceği çok şey var.