Güncelleme Tarihi:
Yine yıllar önce Avrupa’da inşası altı yüzyıl süren mabetlerden etkilenip, uygarlığın var olan sistem içinde emek çekilerek geliştiğini düşünmüştüm. Güç sahibi kişilerin geleceği, medeniyet inşasına, kendilerini unutturmayacağını düşündükleri eylemlerle değil, nefislerini aşıp, daha önceden başlayan sürece hizmet ederek katkı sağladıklarını düşünüp hayran olmuştum.
Görev yaptığım İstanbul Üniversitesi’nde ve değişik zamanlarda verdiğim konferanslarda 20 yılı aşkın bir süredir dünya eğitim sistemlerini irdeliyorum. Sistemleri araştırırken dikkatimi çeken hususlardan biri şudur ki, ele aldığım ülkeleri anlatırken başvurduğum verilerin eski olması hiçbir şeyi değiştirmiyor. Çünkü ülkelerin eğitim sistemi, kavramları ve kurumları itibarıyla dün nasılsa bugün de aynı özelliklere sahip. Bu yüzden değişik eğitim sistemlerini ele aldığım ve ilk kez 1995 yılında ilk baskısı yapılan Çağdaş Eğitim Sistemleri adlı kitabın 2014 yılında yeni baskısını hazırlarken de kayda değer bir değişiklik yapma gereği duymadım.
Çünkü Batı eğitim sistemleri ana çerçevesini ve ruhunu büyük ölçüde koruyor. Bilhassa Avrupa’da yedi yüzyıllık eğitim kurumları bulunuyor. Viyana Üniversitesi’nin hemen girişinde bulunan levhada da 1300’lerden bu yana görev yapan kurucu hocaların isimleri yer alıyor. Lise, akademi, seminer gibi kavramlar yaklaşık 20 bin 500 yıldır kullanılıyor. Eğitim budur işte. Sürekliliği olan bir kurum veya süreç.
Kurum adları ve kavramlar değişti
Peki bizde! Böyle bir devamlılık var mı acaba? Evet diyebilmek çok zor... Eğitime dair kavram, kurumlar ve süreç ne varsa tarih boyunca sürekli değiştirildi. Yüzyılları kapsayan bir zaman diliminde değil çeyrek asır kadar süren bir dönemde de bile hep değişikliklerle yüz yüze kaldık. İşte bu yüzdendir ki, Türk eğitim sistemi ile ilgili yaptığımız değerlendirmeleri her daim güncelleme gereği duyuyoruz. Buna mecburuz, çünkü Türkiye’deki eğitim sistemi anlamlı veya anlamsız sürekli değişiyor.
Ve bizdeki değişiklikler ilginçtir ki açma ve kapatmalarla dolu bir seyre tekabül ediyor. Örneğin medreseler vardı, Tanzimat ile birlikte kapatılmaya başlandı. Akabinde mektepler açıldı. Cumhuriyetle birlikte de mekteplerimiz okullara dönüştürüldü. Köy enstitüleri, millet mektepleri, aşiret mektepleri ve çok önceleri de Enderun gibi kurumlar açıldı ve kapatıldı. Son 50 yıl içinde Fen ve Anadolu liseleri açıldı. Üçer yıl süren ilk ve ortaokullar dönüştürülüp yerine sekiz yıl süren ilköğretim okulları açıldı. Üç yıl olan liseler dört yıla çıkarıldı. İmam Hatip okullarının ve yabancı okulların orta kısmı kapatıldı. Aradan bir müddet geçti ve tekrar dörder yıl sürecek olan ilk ve ortaokullar açıldı. Bu arada liseler kademeli bir şekilde Anadolu liselerine dönüştürüldü. İşin özü Anadolu liseleri kapatıldı.
Kurum adları da aynı şekilde değişti. Kavramlar da öyle. Medrese, mektep, sultani, idadi, muallim, hoca, öğretmen vs. Müfettiş, denetmen ve son olarak maarif müfettişi...
Bu hep böyle devam edip gitmemeli. Kapatma, açma sarmalından kurtulmalıyız. Sistem herhangi bir kurumun kapatılmasına veya yeni bir kurumun açılmasına ihtiyaç olmayacak hale getirilmek durumunda. Açma kapatmalarla dolu eğitim tarihinin bir son virajı olmalı artık. Aksi takdirde eğitim sistemimiz hep test sürüşlerinin yapıldığı bir yol olmaktan kurtulamayacak.