Güncelleme Tarihi:
Bu gençler çoğunlukla bilinçsizce ve aile ya da çevrenin etkisiyle tıp fakültelerini seçiyor, yoğun eğitim sürecinde bocalıyor ve meslekten soğuyorlar. Zamanla tıp eğitimine karşı isteksizlik oluşuyor ve hekimlik yaşamı boyunca devam edebiliyor.
Ortaöğretim döneminde yeterli biyolojik bilimler, ilk yardım, hijyen, toplum sağlığı, hastalıklardan korunma ve temel uygulamaları yapabilme eğitiminin verilmemesi ve beraberinde akılcı, ciddi bir yönelim sağlanmaması nedeniyle öğrenciler tıp fakültesine hazırlıksız geliyor.
Tıp eğitimi pahalı ve ciddi bir eğitimdir. Uzun süre maalesef eğitici ve dersliğin varlığı eğitim için yeterli görüldü. Son zamanlarda YÖK’te bu konuda çalışmalar dikkati çekiyor. En azından bazı standartların getirilmesi çabası gözleniyor.
Altyapı yetersizliği (Fiziksel, teknolojik donanım vb.) önemli bir problem. Artık bir tıp fakültesinin asgari standart ve koşulları belirlenmeli ve yeni açılacak ya da mevcut tıp fakültelerinin bunları taşıması sağlanmalı.
Ülkemizin hekim sayısı gelişmiş ülkelere göre düşük olduğu için devlet tıp fakültesi kontenjanlarını arttırma ihtiyacı duyuldu. Ancak bu süreçte mevcut tıp fakültelerinin desteklenip daha fazla öğrenci alabilmesinin sağlanması yerine yeni tıp fakültelerinin açılması tercih edildi ve sonuçta nüfusa oranlandığında gelişmiş ülkelere göre 2-3 kat daha fazla tıp fakültesi açıldı. Çoğu yeterli altyapıya sahip olmayan bu tıp fakültelerinin önemli bir kısmı ise çok az öğrenci alıyor.
Puan farkları giderek arttı
Vakıf Üniversiteleri’nin de tıp fakültesi açmaya yönelmesi ile birlikte bu fakültelere giren öğrencilerin arasındaki puan farkları da giderek arttı. Herhangi bir devlet üniversitesinin aynı puan türüyle öğrenci alan diyet, hemşirelik, veterinerlik gibi bölümlerine giremeyen öğrenciler, tıp fakültelerine girdi. Bunun sonucunda çok farklı bilgi düzeyine sahip öğrenciler, yine altyapısı da yetersiz fakültelerden hekim olarak yetişmeye başladı.
Batı ülkelerinde tıp fakültelerine başvurularda bilginin yanı sıra beceri, analitik düşünme ve iletişim kurabilme gibi özelliklerin de ölçüldüğü sınavlar esas alınıyor. Ülkemizde yapılan yerleştirme sınavları ise sadece bilgiyi ölçüyor. Aradaki puan farklarının çok fazla olması bilgi düzeyinde farklılığı ifade ediyor.
Çok düşük puanlarla yerleşen öğrencilerden yatay geçişle devlet tıp fakültelerine gelenlerin zorlandığı görülüyor. Sadece devlet ve vakıf üniversitelerinde değil, aynı vakıf üniversitesinde de burslu giren ile ücretli giren öğrenciler arasında uçurum olabiliyor. Bunun yanı sıra toplumda da bir kırgınlık ve üzüntü nedeni olabiliyor.
Toplum vicdanında da haksızlık olarak kabul ediliyor. Parası olmadığı için Hacettepe hemşirelik veya diyet bölümüne gitmek zorunda kalan birisinin, meslek hayatında parası olduğu için tıp okuyan ancak ÖSYM puanı kendisinin çok çok altında olan birinin yanında görev yapmasının doğuracağı sorunları da düşünmek gerekiyor.
Batı ülkelerinde de parası olan okuyabilir. Çok iyi okullara gidebilir. Ancak belli bir temelinin de olması istenir. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde, Kanada’da tıp fakültesi okuyabilmek için genellikle iki skor dikkate alınıyor. İncelendiğinde tıp fakültesine yerleşen öğrencilerin GPA (grade point average) skorlarının genelde 3’ün, MCAT (The Medical College Admission Test) skorlarının 24’ün üzerinde olduğu ve fakültelerin bir çoğunun daha yüksek skorları başvuru için kriter kabul ettiği görülüyor. Benzer bir uygulama İngiltere’de de var.
Bazı fakültelerin kapanması gerekebilir
Bu anlamda son günlerde YÖK Başkanı Sayın Prof. Dr. Yekta Saraç tarafından dile getirilen, tıp fakültelerine taban puan uygulamasının çok yerinde olduğunu düşünüyorum. Ancak bu puanın aradaki uçurumu azaltan bir rakam olması gerekir.
Bazı basın organlarında bu durumda bir kısım tıp fakültesinin kapanabileceği yönünde yazılar yer alıyor. Ben bunun çok doğru olmadığını, ülkemiz şartlarında çok pahalı olan tıp fakültesi ücretlerinin aşağıya çekilerek bu sorunun giderilebileceğini düşünüyorum. Bir başka önlem devlet tarafından ilk ve orta öğretimde özel okullar için uygulanmaya başlayan teşvik sistemine benzer bir sistemin veya başka ülkelerde olduğu gibi kredi sağlanması gibi bir uygulamanın burada da uygulanması olabilir.
Bu sistemle en azından parasızlık nedeniyle tıp veya hukuk ya da istediği bir alana giremeyen öğrencilerin okuması sağlanabilir. Eğer buna rağmen gerek altyapı gerekse tercih edilmeme nedeniyle kapanma durumuna gelen fakülte olursa da bunun da sorun teşkil etmeyeceğini, halen gerekenin 2-3 katı tıp fakültesi olduğunu, fakülte kontenjanlarının çok yüksek olduğunu, giderek azaltmak zorunda olduğumuzu ve bu nedenle zaten bir kısım fakültenin de kapanması gerekeceğini bilmemiz lazım.
Taban puan uygulamasının yanı sıra yeni tıp fakülteleri açılmaması, açılmış olanların eğitime başlama ve devam edebilme kriterlerinin iyi belirlenmesi, sağlamayanların ise eğitiminin durdurulması gerekir.
Ülke olarak bunları uygulamakta geç kaldığımızı, bizim hekime değil, iyi yetişmiş hekime ihtiyacımız olduğunu, dolayısı ile YÖK Başkanlığı’nın bu konudaki düşüncesini desteklediğimizi belirtmek isterim. Bu uygulamanın lisansiyer diploması yerine meslek diploması veren tüm alanlara da yaygınlaşması yerinde olacak.