Güncelleme Tarihi:
12 Temmuz’da Boğaziçi Üniversitesi’nde rektörlük seçimi yapıldı. Seçimde öğretim üyelerinin oylarının yüzde 86’sı mevcut rektör Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu’na gitti. Dört ay atama yapılamadı. 12 Kasım’da Cumhurbaşkanlığı Prof. Dr. Mehmed Özkan’ı Boğaziçi Üniversitesi’nin yeni rektörü olarak atadı. Dört yıl Prof. Dr. Barbarosoğlu’nun danışmanlığını, bir ay da rektör yardımcılığını yapan Prof. Dr. Özkan, pek de kariyer planında olmayan bu koltuğa oturduğunda akademisyenlerin oylarının hiçe sayıldığı ve Özkan’ın AK Parti Eskişehir Milletvekili Emine Nur Günay’ın kardeşi olduğu söylenerek, ‘kayyum rektör’ tanımlamaları yapıldı, çok eleştirildi. Protestolar düzenlendi. Aylarca kimseye konuşmadı. Sessizliğini Hürriyet için bozdu:
REKTÖRLÜK KARİYER PLANIMDA YOKTU
Rektörlük, kariyer planımda yoktu. Yıllarca Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü müdür yardımcılığı yaptım. O dönemlerde müdür dahi olmamıştım. Benim açımdan üniversite için bir şey yapıyor olabilmek, üniversiteyi bir yerden bir yere getirebilmek ve oraya katkımın olabilmesi en büyük tatmindi. Müdür yardımcılığı döneminde bunu doyasıya yaşıyordum aslında. Ekibimiz de çok iyiydi. Rektör danışmanı olarak görev yapmaya başlayınca başka bir kulvara geçiyorsunuz. O zaman Rektörümüz Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu’nun da verdiği bir sinyal vardı. Bütün çalışanlarını, danışmanlarını, “Üniversitede siz rektör olmaya en yakın adaylarsınız. Çünkü böyle bir tecrübe ediniyorsunuz, üniversiteyi tanıyorsunuz. Hepiniz düşünmelisiniz” diye hep teşvik ederdi. Bunu ilk aklımıza sokan Gülay Hoca’dır.
TEKLİF YÖK BAŞKANI’NDAN GELDİ
Resmi teklifi yapan merci Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanımız. Zor bir karardı. Açıkçası Gülay hocanın rektörlüğe devam etmesi gerektiğini düşünüyordum. Çünkü birçok projeyi başlattı ve bunlar devam ediyordu. Onlarda beraber çalışabilirsek başarılı olabileceğimizi biliyordum. Şunu da söyledim: “Bencillik yapıyorum. Siz rektör olursanız, ben projelerde daha rahat çalışabiliyorum.” Rektörlükle ilgili o dönemki hissiyatım böyleydi.
SEÇİM DÖNEMİNDE GÜLAY HOCA İLE ÇOK YAKIN ÇALIŞTIK
Rektörlük ile adım yan yana gelmeye başladığında açıkçası çok da ihtimal vermiyordum. Öyle bir an gelirse, o zaman düşünürüm noktasındaydım. Ocak 2016’dan itibaren Gülay hocanın adaylığını destekledim. Arkadaşlarım da yakından şahit. Kampanyanın o kadar başarılı olmasında az da olsa katkım olduğunu düşünüyorum. Gerçekten, inanarak kendisini destekledim. Sonuç gayet başarılıydı. Ekip olarak en iyisini yaptık. Fakat süreç belli bir yerde tıkandı ve sistem değişti. Değişim aşamasına gelince de bu, bana teklif edildi. Aile ve yakın çevremle, arkadaşlarım ve üniversite içerisinde istişare ettim. Çünkü görev çok zordu ve yeni bir süreç başlıyordu. Seçimle rektör belirleme süreci ilk Boğaziçi Üniversitesi’nde başlamış, son olarak da Boğaziçi ile bitiyordu. Bir açıdan bakarsanız Boğaziçi bir ilk oluyordu.
İLK ATANAN REKTÖRÜM
Bu durumda ilk atanmış rektör oluyordum. Bunun getirdiği sorumluluk, olumlu olumsuz bir sürü zorluğu da içinde barındırdı. Tek başıma karar vermek istemedim. Ortak görüş, “Sen bu üniversitenin öğrencisiydin, burada yetiştin. Hem akademik kültürünü, geçmişini, hem de yönetim sistemini çok iyi biliyorsun. Eğer üniversitenin akademik değerlerini, kriterlerini sonraki nesle taşıyacaksak şu anda olabilecek en iyi adaylardan birisin” şeklindeydi. Bazıları “Bu senin aynı zamanda bir görevin, üniversiteye karşı sorumluluğun” dedi.
YÖK Başkanımız da bu görev için değerlendirildiğimi ifade ederken, henüz karar vermedikleri aşamada bile, “Bizim için Boğaziçi Üniversitesi çok değerli. Biz Boğaziçi Üniversitesi’nin Türkiye için ne anlama geldiğini çok iyi biliyoruz” demişti. Bunun YÖK tarafından da takdir edilmesi ve rektör yardımcısının bu görev için düşünülmesi aslında Boğaziçi Üniversitesi’ne verilen bir değerdir, üniversitenin kültür ve geleneğine verilen bir önemdir.
YÖNETİM AYNI
Bence en önemli aşamalardan biri, yönetim kadromuzu oluşturmaktı. Yönetim kadromuz eskisinin aynısı sayılabilir. Bir tek ben değiştim. Rektör yardımcılarımız, genel sekreterlik, öğrenci işleri aynı. Üniversitemizin işleyişinde zaten mekanizma olarak bir problem yoktu, aynen devam ediyor. Karar alma süreçleri her düzeyde komisyon ve kurulların işlemesiyle ilerliyor.
AK PARTİ MİLLETVEKİLİ ABLAM İLK BENDEN DUYDU
Ablam AK Parti Eskişehir Milletvekili Emine Nur Günay, aynı zamanda profesördür ve Boğaziçi Üniversite’nin bir öğretim üyesiydi. Benim için Boğaziçi Üniversitesi kimliği de önemli. Birtakım yorumlar yapıldı. Rektörlük için ne kendisinden, ne de partiden bir talebim olmadı, bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Olayın kendi gelişimi sonucu atamamın gerçekleşmesine yakın kendisinden görüş aldım. Hem bir akademisyen, hem de ailemizin bir ferdi olarak tabii ki. O da “Üniversiteye katkın olabilecekse kabul et” dedi. Yani rektörlüğü ilk benden duydu. Siyasete girme gibi bir düşüncem şu ana kadar olmadı. Benim için akademik dünya, araştırma ve üniversite her zaman öncelikli. İlerleyen koşullar ne olur bilemiyorum, net bir şey söylemek mümkün değil. Akademi ve araştırma dünyasına bir katkım olabilecekse o zamanki şartlarda değerlendirilebilecek bir şey bu ama şu anda öyle bir planım yok.
HOCA, ÖĞRENCİ VE MEZUNLARIN FİKRİ ÇOK ÖNEMLİYDİ
Tepkilerin olması normal, çünkü yaşadığımız süreci, karar verme aşamalarını, ne şartlarda görevin teklif edildiğini herkes bilmiyordu. Zaten ülkemiz zor ve çok üzücü bir darbe girişiminden geçmişti, gündem farklıydı ve herkesin bunun farkında olmasını da beklemiyordum. Ama tepkileri bekliyordum. Benim için üniversitedeki hocalarımın, öğrencilerimizin ve mezunlarımızın duygu ve düşünceleri çok önemli. Bu nedenle onların tepkilerinin ne olacağı da önemliydi. Çünkü öyle ya da böyle çoğunluğu aslında bu görevi benim neden kabul ettiğimi çok iyi biliyordu. Bunu onlar için kabul ettiğimin de farkındaydı. İlk tereddüdüm “Acaba bu yeterince biliniyor mu?” noktasındaydı. Göreve geldiğim ilk gün öğrencilerimizden bir grubun protestosu vardı. Bunu doğal karşıladım, arkadaşlarımdan rahatsız edilmemelerini de rica ettim. İki gün protesto sürdü. Yaklaşık 100-150 kişiydiler. Endişeyle yapılmış bu tepkiyi anlayışla karşılamak gerekir. Herkesin kendi açısından haklı tepkileri olabilir. Kendilerini ifade ettiler, saygı çerçevesi içerisindeydi. Onların da tepkileri daha çok süreceydi, şahsımı ayırmaya çalıştılar. O da bir Boğaziçili tavrıydı. Aynı gün kulüp temsilcilerini, öğrenci işleri ve dekanımızla birlikte davet ettim. Onlarla süreci paylaştım. Bunun bir ‘kayyum rektör’ olmadığını aslında üniversitenin kültür ve geleneğini sürdürmeye izin veren bir atama olduğunu anlattım. Sistemin değiştiğini, bizim de kanunlar çerçevesinde hareket edeceğimizi ve o çerçeveleri kabul ettiğimizi ifade ederek sorularına cevap vermeye çalıştım. Üniversitemizin değerlerinin korunması yönündeki endişelerini dile getirdiler ve öyle anlıyorum ki tatmin olarak çıktılar. Bu görüşmeler daha sonra öğrenci temsilcileri, akademik genel kurul, mezun temsilcilerimiz gibi değişik platformlarda da sürdü.
İKİ YURT YAPACAĞIZ
Türkiye’nin ilk 1000’ine giren öğrencilerin 700’ü Boğaziçi’ni tercih ediyor ve bunlar her ilden geliyor. Pahalı bir şehirde yaşıyoruz, ulaşımı problemli. Öğrencinin kampus içerisinde olmasına önem veriyoruz. Dört yıl üniversitede yurtta yaşamış biri olarak ben çok iyi biliyorum. Üniversite kültürü sadece derste değil, 24 saat geçirdiğiniz kampusta alınıyor. Şu anda 17 bin öğrenci bulunuyor. Yurtları artırmak gerekiyor. Kandilli ve Kilyos’ta hazırlıklarımız var, buralara yurt yapacağız. Kilyos bir dil köyüne dönüşüyor. Teknoparkımız şu anda oldukça küçük. Ayrıca bir Bilim Teknoloji Merkezi kurmak üzere çalışmalara başladık.
ÜNİVERSİTE YÖNETİM SİSTEMLERİNİ ARAŞTIRIYORUZ
Bulunduğumuz noktaya gelmemizin bir nedenini de önceki sistemin eksikliğine yoruyorum. Bir önceki ne tam seçim ne tam atama evreleri olan bir sistem. Üniversitelerin yapıları, ihtiyaçları çok farklı. Şunu rahatlıkla söyleyebiliyorum: Önceki, Türkiye için en iyi sistem değildi. Onun sıkıntılarını yaşadığımız için belki de bu sisteme geçtik. Senatomuzda bir komisyon, üniversite yönetim modelinin dünyadaki örneklerini de değerlendirerek ideal modellerin neler olabileceğini çalışıyor. Bence çok değerli bilgiler çıkacak. YÖK Başkanımıza da böyle bir çalışma başlattığımızı ilettim.
GÖREVİ BIRAKTIĞIMDA OĞLUM DA BURAYI TERCİH ETMELİ
Üniversiteme büyük bir sevgiyle bağlıyım. 26 yılımı burada geçirmişim. Ama zaten gönlümü de çok daha önceden kaptırdığım bir üniversite. Boğaziçi Üniversitesi’nde görevi bıraktığım zaman oğlumun da tercih edebileceği düzeyde olmalı, sorumluluğum daha fazla. Öğrencilerini üniversiteye hazırlayan veliler, üniversitemizin değerlerinin yaşayacağını, devam edeceğini bilmeli. Bu görevi Boğaziçi Üniversitesi’nin geleneklerini ve kültürlerini devam ettirebilmek ve Türkiye’yi yine en önde temsil edebilmesi adına kabul ettim.
BİLİMSEL ÇALIŞMALARDAN GERİ KALACAĞIM DİYE ENDİŞELİYİM
Bilimsel çalışmalarımdan geri kalacağım endişesini yaşadım, hâlâ da yaşıyorum. Rektör yardımcılığı ve danışmanlık döneminde de üniversitenin problemleriyle uğraşırken, ders yükü almak zordu. Enstitüm Kandilli’de, rektörlük Hisar’daydı. Derslere yetişmek için köprüde hız yapmam gerekti. Öğrencilerimin beni bekliyor olması duygusu çok rahatsız etti ve bir dönem sonra dersi bıraktım ama araştırma projelerime devam ettim, TÜBİTAK projesi yürüttüm. O dönemde yüksek lisans doktora öğrencilerimle çalışmalarımı sürdürdüm. Tabii rektör yardımcılığı görevine geçince TÜBİTAK projemi de sonlandırdım. Ama yüksek lisans, doktora projelerime devam ediyorum hâlâ. Öğrencilerimle yazmakta olduğumuz iki makale var. Muhtemelen aynı tempoda gidemeyeceğim, o yüzden enstitüden arkadaşlarımdan yardım istedim. Bazı aktif projelerimde yöneticiliği kendilerine devrettim ya da tez danışmanlıklarında destek istedim. Ama tamamen elimi çekmedim, çekmek de istemiyorum. Buradaki çalışmalar mecrasında akar hale gelince biraz daha vakit ayırmak istiyorum, ama kopmak istemiyorum.
YÖNETİCİLİK GİRİŞİMİM OLMADI
İki görev de farklı; araştırma gerçekten hobim, hayatım. Araştırma, geliştirme, bilimsel çalışmalar hayatımda en çok zevk aldığım şey. Kariyerimde yönetici olmaya yönelik aslında hiçbir girişimim yok, hep araştırmaya yönelik çalışmalarım var. Yöneticilik kendi kendine gelen süreçler. Başka bir üniversite olsa görevi kabul etmekte belki çok daha zorlanırdım. Boğaziçi, Türkiye’nin ve dünyanın sayılı üniversitelerinden. Burada yönetici olmak hem çok zor, hem de çok öğretici. Benim için daha önemlisi, üniversiteye bir şey verebilmek. Üniversitenin bana verdiklerine karşı onun verdiği mutluluk, haz aslında araştırmadan daha fazla. Birisi kendinize yaptığınız katkı, öbürü bilgiden doğan başka bir keyif. Ama ikisi sanki çok karşılaştırılamaz gibi geliyor bana.
PROF. DR. MEHMED ÖZKAN KİMDİR?
1964 Eskişehir doğumlu. Tıp doktoru baba ve eczacı annenin üç çocuğundan biri. Daha ilkokulda Boğaziçi’ne giden teyzesine özenerek bu üniversiteye gitmeyi aklına koydu. 1982’de Eskişehir Anadolu Lisesi’nden mezun oldu. O dönemde elektronik tutkusu amatör olarak başladı. Lisedeki yabancı dil eğitimiyle üniversitenin hazırlık sınavını geçti. Boğaziçi Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği’ni onur derecesiyle bitirdi. En çok keyif aldığı, fizik kitabı okumaktı. Araştırma odaklı bir kariyer planı vardı. Amerika’da yüksek lisans ve doktoraya başvurdu, kabul edildi. Vanderbilt Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktorasını robotik cerrahi ve akıllı robotlar üzerine yaptı. Özellikle yapay zeka sistemleri ilgi alanıydı. Japonya’da üç yıl robot teknolojileri ve robotlarda yapay zeka uygulaması üzerine çalıştı. Boğaziçi Biyomedikal Mühendisliği’ne 1995’te döndü. Halen ‘Antropomorfik Protez El’ üzerinde disiplinlerarası bir çalışma yürütüyor. Eşi Nilgün Özkan, Boğaziçi İşletme mezunu. 15 yaşında lise birinci sınıfa giden bir oğlu var.
ARAŞTIRMA PROJELERİ
‘Antropomorfik Protez El’ geliştirilmesi üzerinde disiplinlerarası bir çalışmayı hâlâ yürütüyor.
BOARGE isimli, cihaz, hastane ve kliniklerde tanı, işyerlerinde de tarama amaçlı işitme kaybına yönelik ölçüm yapılmasına imkân sağlayacak odyometre cihazının üretilmesi,
Sanal Ortepedik Cerrahi: Serebral Parazeli çocuklarda ameliyata bağlı biyomekanik değişikliklerin ameliyat öncesi simulasyonu,
Mobil telekomünikasyon sistemlerinden yayılan elektromanyetik alanların biyolojik etkilerinin incelenmesi,
Parkinson hastalarında CT ve MR görüntülerinde Stereotaksi yöntemiyle hedef tespiti,
Bilgisayar destekli cerrahi planlama.