Hürriyet Eğitim
Oluşturulma Tarihi: Ekim 04, 2017 16:08
TEOG’un kaldırılmasının ardından yerine gelecek uygulama halen tam olarak açıklanmadı. İyi bir liseye girmek isteyen öğrencilerin gündeminde ise ortaya çıkan belirsizlik ve kaygı var. Uzmanlar da bu durumun normal bir sınav stresinden farklı olduğunu belirterek, ailelere şu öneride bulunuyor: “Öyle ya da böyle okul başarısı için ölçüm yapılacak. Yani bu zamana kadar nasıl çalıştılarsa o şekilde devam etmeliler. Bu, ister bir sınav olsun, ister okuldaki not ortalaması olsun, fark etmeksizin, ders çalışmanın sonuçlarından elde edilen kazançlarla liselere yerleştirme yapılacak. Çocuğun bunu algılamasına yardımcı olun.”
Son günlerde eğitim camiasının, öğrencilerin ve ailelerinin gündemi Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sistemi. Bununla birlikte TEOG’un yerine getirilecek yeni sistem ise hala belirsizliğini koruyor. Sınav stresinden dolayı problem yaşayan öğrencilerin yeni sorunu da bu belirsizlikle ortaya çıkan kaygı oldu. Sınav öncesi stresten ve kaygıdan çok, asıl sorunun artık çocuklar için belirsizlik olduğunu söyleyen Altınbaş Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Aylin İlden Koçkar da hem çocuklara hem de ailelere böyle bir süreçte yardımcı olabilecek önemli konulara değindi.
“KAYGININ DERECESİ İYİ AYARLAMALI”
Bu durumun normal bir sınav öncesi stresten farklı olduğunu söyleyen Aylin İlden Koçkar şöyle konuştu:
“
TEOG’un kaldırılmasıyla birlikte ortada genel olarak bir belirsizlik söz konusu. Sonuçta çocuklar bildikleri bir sınava heyecanlı bir şekilde hazırlanırken hiç beklemedik bir durumla karşı karşıya kaldılar. Doğal olarak bu da hem çocuklarda hem de ailelerde kaygıya sebep oldu.
Kaygı çok fazla olduğunda başarıyı baltalıyor. Hiç kaygısızlığı da istemiyoruz. Başarı için ortalama düzeyde bir kaygı duymak lazım. Zaten sınav öncesi belli bir kaygı oluşması normal ama abartılı bir düzeye geldiğinde destek gerekebilir. Fakat bu durum normal bir sınav kaygısı değil. Çünkü sınav kaygısı beklenen sınavlardan kaynaklanan stresin doğurduğu fizyolojik ve duygusal tepkilerden oluşuyor. Normal şartlarda kaslar gerilir, baş ağrısı, ateşlenme, depresif duygu bozuklukları, huzursuzluk, uykululuk ve uykusuzluk vs. olur. Fakat bu durum normal bir sınav öncesi bir stres bile değil. Çünkü sınavın daha ne olduğu belli değil. Bu yüzden aslında öncelikli konumuzun belirsizliğin ortaya koyduğu kaygı olmalı. Çocukların ve yetişkinlerin başa çıkma becerilerinin nasıl olduğu, böyle zamanlarda sınanıyor. Başa çıkma becerisi daha iyi olan çocuklar tabii ki bu tarz belirsizlikleri daha rahat atlatabilirler. Bu durumda çocuklara ne söylendiği de çok önemli. Şu anda net bir şey yok hâlâ. Her hâlükârda yoğun belirsizlik ortamı hâkim.”
KAYGIYLA BAŞA ÇIKMA YOLLARI
Aylin Koçkar, bu belirsizlik ortamında oluşan kaygıyla nasıl baş edilebileceğini şu şekilde anlattı:
“En başta şimdi yapmam gereken şey nedir sorusuna cevap bulmak gerekiyor. Sonuçta şu ana kadar çalışan çalıştı çalışmayan zaten çalışmadı. Öyle ya da böyle okul başarısı için ölçüm yapılacak. Yani bu zamana kadar nasıl çalıştılarsa, nasıl devam ettiyseniz o şekilde devam edin. Bu, ister bir sınav olsun, ister okuldaki not ortalaması olsun, fark etmeksizin, ders çalışmanın sonuçlarından elde edilen kazançlarla çocuklar yerleştirilecek. O yüzden çocuğun bunu algılamasına yardımcı olun. Çocukların daha kendilerine özgü olguları ortaya çıkaracak bir sistem getirilmesi bekleniyor. Bu noktada zaten çocuğa düşen; becerilerini, var olan çalışma düzenini ekstra bir şey yapmak zorunda olmadan devam ettirebilmek.
AİLELERİN DESTEĞİ ÇOK ÖNEMLİ
Her zaman olduğu gibi çocukları rahatlatmakta en büyük görev yine ailelere düşüyor. Belirsizlik olduğunda o toplum ve ortam gerilir. Çocukların bu yüzden kendi kendilerini kontrol edebilecekleri bir mekanizma geliştirmeleri gerekiyor. Çocukların da ‘eyvah ne yapacağız, her şey belirsiz, yandık, bize çattı’ demek yerine ‘bu iş kontrolüm altında, bugüne kadar nasıl devam ettiysem ve çalıştıysam aynı şekilde çalışmalıyım ve devam etmeliyim’ diyerek kendi iç duygularını dindirebilecek şekilde düşünceler üretmelerini tavsiye edebilirim. Ailelerin de aynı şekilde çocuklarla panik edecek biçimde değil daha rahatlatacak şekilde konuşmaları gerekiyor.”