Güncelleme Tarihi:
SUÇA İTİLEN ÇOCUK NE DEMEK?
Suça sürüklenen çocuk, işlediği suç ile ilgili hakkında güvenlik tedbirlerinin alınmasına karar verilen çocuk. Suç teşkil eden bir eylemi yapmış olan çocuklardır. Suça sürüklenen çocuğun, suç olan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında kanuni soruşturma ve kovuşturma yapılır.
5237 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Kanunu - TCK yaş evrelerini; 0-12, 12-15 ve 15-18 olmak üzere üç dönemdir. TCK’ya göre fiilin işlendiği tarihte on iki yaşını doldurmamış (0-12 yaş grubu) çocukların ceza sorumluluğu bulunmuyor. On iki yaşına kadar olan çocukların, ahlak gelişim düzeylerinden bağımsız olarak, işlenen fiilin hukuki anlamını bilmez. Sonuçlarını kavrama ve davranışlarını yönlendirebilme yeteneği yeterli değil.
5237 sayılı TCK’nın 31- (1) Maddesinde: “Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz. Ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir” ifadesi yer alır.
5237 sayılı TCK’nın 31- (2) Maddesi’nde: “Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan on bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz” hükmü vardır.
TÜRKİYE’DE ÇOCUK SUÇLULUĞU VERİLERİ
Türkiye’de suça sürüklenen çocukların resmi istatistikleri çıkarıldı. Son yıllarda suça sürüklenen çocuk sayısında çarpıcı bir artış görüldü. TUİK, 2016) verilerine göre; 2010 yılında güvenlik birimlerinde getirilen suça sürüklenen çocuk sayısı 83.393dü. 2014 senesinde bu sayı 117.486’ ya, 2015 senesinde 118.245’e yükseldi. Cinsiyete göre 2015 senesinde güvenlik birimine getirilen suça sürüklenen çocukların 101.097’si erkek, 17.148’i kızdı. 2016 senesinde 91.699’u erkek 16.976’sı ise kız çocuğudur. Çocuk suçluluğuna yönelik bu resmi veriler suç nedeniyle adli birimlerde bulunan çocuk sayısının arttığını söyledi. Ayrıca kız çocuklarının suça sürüklenme sayısında da artışın olduğunu gösterdi.
SUÇLULUĞUN TARİHSEL GELİŞİMİ
Çocuk suçluluğu tarihin ilk dönemlerinden itibaren var. Çocuk suçluluğuna sanayi devriminden sonra modern bakış açısı ile yaklaşıldı. Aydınlanma çağı düşünürleri suça sürüklenen çocukların korunması gerektiğini söyledi. Çocuk mahkemelerinin olması gerektiğini savundular. Aydınlanma çağı düşünürleri suça sürüklenen çocuklarla ilgili sosyal hukuk akımı ve ceza hukuku ekollerinin belirlenmesinde büyük görevler aldılar.
Orta çağda çocukların doğduğunda günahkar olduğu fikri hakimdi. Aydınlanma çağında çocuğun doğuştan kötü olduğu yolundaki ortaçağ düşüncesi net biçimde terk edildi. Artık Çocukların bulunduğu sosyal çevrenin etkisiyle suça ya da iyiye yöneldiği düşüncesi baskın oldu. Bu düşüncenin yaygınlaşmasında etkide bulunan filozofların başında Voltaire, Rousseau ve Beccaria bulunur. Voltaire çocukluk çağını, şeytanın üzerinden elini çekmediği kötülüğe ve günaha sürekli bir eğilim olarak ele almaz. Çocukluk bir saflık ve masumiyet dönemidir. İkinci Dünya Savaşından sonra batı toplumları suça sürüklenen çocuk oranlarında patlama yaşadı. Avrupa ve Amerika’da refah seviyesi yüksek olsa bile yakma, yıkma, cinayet olayları arttı. Şiddet olayları meydana geldi ve suçlar durdurulamadı. O dönemde suça sürüklenen çocuklara sosyal hukuk açısı gelişti. Sosyal hukuk düşüncesi yoluyla toplumdaki sosyal haksızlıkların düzeltildi. Sosyal adalet ilkesinin oluşum süreci devam etti. Suça sürüklenen çocukların korunmasının için çocuk mahkemeleri kuruldu.
ÇOCUK NEDEN SUÇA SÜRÜKLENİR?
Çocuklar, madde bağımlılığı, kavga, kapkaç, hırsızlık veya cinsel suçlar gibi nedenlerle suça sürüklenir. Suçlu çocuklar gözlendiğinde; kızgınlık hisleri yoğundur. Zorlayıcı davranışlar, saplantılı düşüncelerini baskıladıkları görülür. Tutarsız davranışlarından dolayı yoğun bir acı çekerler. Asosyal ve öfkelidir. Suçluluk duygusundan yoksundur. Duygusal dünyası dengeli ve düzenli değildir. Kafası karışık ve içe dönüktür. İç ve dış dünyaları arasında uyumsuzluklar vardır. Toplumsal kurallar ve yasalara uyma konusunda isteksizdir. Çocuk suçluluğu ile ilgili yapılan çalışmaların birçoğu aile ve çevreye odaklıdır. Ailede anne ve babanın bireysel özellikleri çocuklarının gelişimleri üzerinde en önemli etkendir. Anne babaların çocuğuna karşı göstermiş olduğu olumsuz tutumu, çocuğuna değerli hissettirmemesi, kurduğu kötü iletişim tarzı, aile içi çatışmalar, aile içi şiddete maruz kalması, ailede madde kullanan birinin var olması, yetersiz denetim, ailede suçlu bireyin bulunması gibi etkenler çocuğun gelişiminde olumsuz izler bırakır.
Çocuklar, davranışları aile içinde gözlemler. Kendinin değerlerini aile içinde belirler. Ailesini gözlemleyen çocuk davranışların aynısını kuşaktan kuşağa aktarır. Ebeveynlerin çocuk sahibi olmaya istekli olmaması, doğumdan sonra bebeğini kabullenmeyip, temel ihtiyaçlarını karşılamaması çocuğu derinden örseleyecektir. Sağlıklı bir aileye sahip olamayan çocuğun gelişiminin sağlıklı olması mümkün değil. İhmale, istismar gibi çeşitli olumsuz deneyimlere maruz kalır.
PEKİ NELER YAPILMALI?
• Çocukların temel ihtiyaçları çok önemli. Kendini iyi-rahat hissetme, sevme-sevilme, bakım alma, korunma, ilgi görme ve kabul edilme ihtiyaçları sevecenlikle karşılanmaları. Çocuklar biyolojik olarak, önemli olan kişilerden olumlu tepkiler alma ihtiyacı hisseder. Aileler bu ihtiyaçları en iyi şekilde verebilecek yerdir.
• Suça sürüklenen çocukların ölüm, boşanma ve terk edilme gibi nedenlerle parçalanmış ailelerden geldiği görülür. Bowlby’nin bağlanma kuramına göre, doğum anından beş yaşına kadar olan sürede bebeğin anneden ayrılması bebek için olumlu duygular oluşturmaz. Aile yapısının güçlenmesi, ailelerin sağlıklı işlevler yerine getirmesi önemli.
• Çocuklar ilişki kurmayı ailede öğrenir. Sağlıksız ilişkiler sonucu ortaya çıkan davranışlardan biri de saldırganlıktır. Ailelerin çocukları ile sağlıklı ilişkiler kurmaları gerekir. Ebeveynler çocuklarına karşı çok eleştirici olmaları, çocuklarına yeterince zaman ayırmamaları ve çocukların istismar ve ihmal edici bir aile ortamında bulunmaları ilişkilerini zedeler. Bu davranışlardan kaçınmaları gerekir.
• Çocuklar okullarında sosyalleşme imkanı bulur. Ergenliğe kadar okul bireyin yaşamında çok ön planda. Çocuk ailesinden sonra arkadaşları tarafından kabul edilmek, oyunlara alınmak, birlikte yapılan planlara dahil olma arzusunu taşır. Arkadaşları ve sosyal çevresi tarafından sevilme, onaylanma, kabul alma ve onlara güven geliştirme ihtiyacı içindedir. Çocuklar okullarında sosyal kulüplere dahil olmalı, etkinliklere katılmalı, bir gruba ait olma duygusunu yaşayabilmeli.
• Göç çocukların en fazla tehlike ile karşılaştıkları süreçtir. Gelişimini sağlıklı biçimde sürmeye çabalayan çocuklar hızlı bir dil edinim süreci yaşar. Topluma uyum sürecinde çocuğun alabileceği sosyal destekler çok önemli.
• Belediyeler çocukların sosyalleşebileceği çocuk kulüpleri oluşturmalı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı çocuklara sosyal destek verebileceği çocuk kulüpleri oluşturulabilir.
DOÇ. DR. ZEYNEP DERE KİMDİR?
Lisans, Yüksek Lisans ve Doktorasını Gazi Üniversitesi Çocuk Gelişimi ve Eğitiminde tamamladı. Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinde çocuk gelişimi uzmanı olarak çalıştıktan sonra Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı anasınıflarında 3 yıl öğretmenlik yaptı. Erken çocukluk döneminde yaratıcılık, sanat, STEM, kaynaştırma, bilim, erken okuryazarlık konularında Türkçe ve yabancı dilde yayınları bulunuyor. Okul Öncesi Eğitimi alanında Doçent olan yazar Ege Üniversitesi’nde olarak görev yapıyor, araştırma ve projelerine devam ediyor..