Güncelleme Tarihi:
Örgütlerin hayatta kalmak için çevreleriyle etkileşime girmesi gereken açık sosyal sistemler olarak görülmesi sistem teorisi yaklaşımı olarak bilinir.
İnsanlar, kendilerini çevreleyen fenomenleri açıklamak için gerekçeler dayatma eğilimindedir. Bazıları mekanik bilimsel görüşü, bazıları ise sistem görüşünü benimser. İlki, gözlemlenen olgunun parçalara ayrıldığı ve parçaların bütünden izole edildiği ve ayrı ayrı incelendiği analitik, indirgemeci ve lineer-nedensel bir paradigmadır.
Sistem teorisi, sistemlerin indirgenmesine karşı çıkar. Mekanistik görüşü eleştirir, bileşenlerin daha büyük sistemlerle ilişkisini ihmal eder. Sistemin bütünlüğünü, karmaşıklığını ve dinamiklerini vurgular. Bununla birlikte, dünyanın karmaşıklığına ve çeşitliliğine rağmen, modellerin, ilkelerin ve yasaların çeşitli sistemler, bileşenleri ve aralarındaki ilişkilere genelleştirilebileceğini de savunuyor.
Sistem Teorisi Kim Tarafından Ortaya Atılmıştır ve Özellikleri Nelerdir?
Sistem teorisi, biyolog Ludwig von Bertalanffy tarafından önerilen genel sistem teorisinden gelir. Artan karmaşıklıkları, herhangi bir disiplinin yetkinliğini aşan karmaşıklıkları anlamak ve bunlarla başa çıkmak için birleşik ve disiplinli bir araştırmaya yönelik zorlayıcı bir ihtiyacı fark etti. Teori, sistemlerin bilimsel olarak araştırılmasını, anlaşılmasını ve kontrol edilmesini sağlar.
Sistem teorisinin özellikleri;
Sistem teorisinin temel amacı, çeşitli doğal ve sosyal bilimlerin bütünleştirilmesi yoluyla birleştirici ilkeler geliştirmektir. Sistemin yapılarına ve işlevlerine odaklanılarak, sistem farklı perspektiflerden görülebilir.
Açık Sistem: Bir sistem gelişmeye devam eder ve özellikleri, çevre ile etkileşimi yoluyla ortaya çıkmaya devam eder.
Bütünsel Görüş: Sistem teorisi, onları bir bütün halinde birleştiren parçaların düzenlenmesi ve aralarındaki ilişkilere odaklanır. Parçaların karşılıklı etkileşimi, bütünü parçaların kendisinden daha büyük yapar.
Hedef Odaklılık: Sistemler hedefe yöneliktir ve hedeflere ulaşmak için çevre ile geri bildirimde bulunur. Ayrıca, sistemin her parçası, hedeflere doğru birlikte çalışarak birbirine bağımlıdır.
Kendi Kendini Organize Eden: Üretken dinamik sistemler kendi kendini organize eder. Sistemlerin çevredeki değişikliklere uyum sağlama yeteneğini ifade eder. Pask (1975, 1984) bir sosyal etkileşim metaforu kullanarak kendi kendini organize etme sürecini "amacı "bir anlayış üzerinde bir anlaşmaya" varmak olan iki veya daha fazla katılımcı arasındaki bir konuşma olarak tanımladı.
Öğretim Sistemleri Tasarımının Önemi Nedir?
Sistem bakış açısından, öğretim sistemi, eğitim sistemi ile etkileşime giren açık bir sistemdir ve psikoloji, iletişim, eğitim ve bilgisayar bilimi gibi farklı alanları içeren disiplinler arası bir konudur. Ayrıca, öğretim tasarımına uygulanan sistem yaklaşımı, bileşenler arasında etkileşime giren girdi-çıktı-geribildirim dönüşüm sürecinin yanı sıra öğretim amacını gerçekleştirmeye dahil olan bileşenlerin kapsamlı bir analizini ortaya çıkarır.
Sistemler açısından bakıldığında, öğretim sisteminin süreçlerinin ve bileşenlerinin incelenmesi, sistemin kendisini tam olarak anlamak için yeterli değildir. Böylece, dikkati öğretim stratejileri, medya seçimi ve materyal geliştirme gibi tasarım bileşenlerinden uygulamaya kaydırır. Sistemin öğretimsel yeniliği veya değişikliği nasıl benimsediği ana konu haline gelir. Sistem teorisi, tasarımcıların değişime karşı direnci öngörmeleri için kapsamlı bir bakış açısı sağlar ve tasarımcıların eğitim sistemlerinin karmaşıklığını anlamalarına yardımcı olur.
Banathy (1996), sistemin bu işlevsel yapısına dikkat etmenin yanı sıra sisteme iki farklı açıdan bakmamız gerektiğini öne sürmektedir. Sistemik değişim, eğitim sisteminin parçaları arasındaki karşılıklı ilişkileri ve karşılıklı bağımlılıkları tanır, bunun sonucunda sistemin bir bölümünde istenen değişikliklere, bu istenen değişiklikleri desteklemek için gerekli olan diğer bölümlerdeki değişiklikler eşlik eder ve karşılıklı ilişkileri tanır.