Güncelleme Tarihi:
Hem liselere, hem de üniversiteye girişte önce ‘sınav kalktı’, sonra da defalarca değişti. Hatta değişimin değişimi yaşandı. Kafalar karıştı, hazırlık süreci zorlu geçti. Ancak her iki sınavda da son nokta kondu. Kimine göre PISA tarzı, kimine göre ‘mühendislik matematiği’ soru tipleriyle ilk kez bir sınavda karşılaşan öğrenciler çok zorlandı, hatta ağlayarak sınavı terk edenler oldu.
Anlayacağınız liseye ve üniversiteye giriş hazırlığında olup sınavlara katılan çocuklar üzgün, aileler öfkeli. Hayalleri de, moralleri de alt-üst. Bu sınav tipine hazırlıksız yakalanan adayların birçoğu şimdi nereye yerleşebileceklerini kara kara düşünüyor.
SEÇME SINAVI ZOR OLMAK ZORUNDA DEĞİL
Ölçme değerlendirme yani sınav soruları konusunda uzmanlığına güvendiğim Hacettepe Üniversitesi Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Selahattin Gelbal’a bu durumu sordum: Okullarında bu soru tiplerine göre hazırlanmayan, öğrenimlerini bu süreçle yapmayan çocukların bocalamaları doğal mı? İyi bir sınav nasıl yapılmalı?
İşte Prof. Dr. Gelbal’ın cevabı:
Her iki sınav da, özellikle matematik testi zor sorulardan başlıyor. Çok iyi bir öğrencinin de ilk sorulara bakınca morali bozulabiliyor. Oysa iyi sınavın en önemli kurallarından biri, ‘yemlik’ dediğimiz kolay sorularla başlaması. Biz genellikle seçme sınavlarında çocukların sınava güdülenmesi için ‘yemlik’ dediğimiz kolay sorularla başlarız. Çünkü onlar çocuğu sınava güdüler, yapabileceğini gördükçe ilerler. Kolay sorudan başlayıp, ileriki aşamalara orta ve sonra da zor sorular serpiştirilir.
Zor soru barındırılır, ama tamamı zor olmaz. Çok kolay sorulardan oluşan sınav da iyi bir sınav değildir. Orta güçlükteki test, iyi seçer. Ne kadar kolay soru olursa, o kadar zor soru olmalı testte.
Üst düzeyde yetenekli olanlar zor soruda iyi dağılım gösterir. Sınav bu gerçeği yansıtmalı. Eğer zor sınav yapılırsa normal dağılım elde edilemez. Test puanlarının dağılımında da normali göremezsiniz. Seçme sınavı çok zor sorudan oluşan sınav değil. İyi bir sınav her yetenek düzeyine hitap etmeli. Kolay, zor ve orta düzeyde soru olmalı.
KAZANIM SORGULANIR, YETENEK DEĞİL
Bir sınavı hazırlarken çocuğun okul hayatı boyunca kazanımları ölçülmeye çalışılır. Kazanımlarla soruları ilişkilendirip, birebir örtüşüp örtüşmediği araştırılır. Oysa sınavlara baktığımızda öyle sorular var ki, çok sayıda kazanımın olduğu beceri gerektiriyor. Çocuğun birçok ilişkiyi kurup, bunu çözmesi bekleniyor. Özellikle liselere girişteki sınavlar bu türden. Bazı sorular yetenek gerektiriyor. Oysa ders kazanımı ile yeteneğin ilişkisini kuramazsınız. Derslerdeki kazanım altyapıyı oluşturur. Altyapıda birçok ilişkiyi kurdurup sonra soru çözdürülmeli.
Liselere giriş sınavındaki özellikle matematik sorularına bakınca, durum pek böyle değil. Ortaokulda yapılan dersler ve etkinlikler, bu soruları doğrudan çözmek için gerekli donanım sağlamamış. Soru yazarlarına bu çelişkiyi sorduğumda, seçme amaçlı yaptıklarını söylüyorlar.
SINAVLARDA İSTİKRAR SAĞLANMALI
Neredeyse her yıl değişen sınavlarda istikrarı yakalamadığımız, değişimler olduğu sürece çocuklar daha çok üzülecek. Buradan aman zor soru sormayalım, üzmeyelim yaklaşımı da çıkmasın. Önce okulları, öğretmenleri bu sisteme hazırlamalıyız. Eğitim bilimlerini göz ardı etmemeliyiz.
Sistemi ezberden uzaklaştıralım; uygulamaya, anlamaya, okumaya döndürelim. Ama öğretmenimize de bakalım. Hedef çocukların ya da gençlerin okuma, anlama bilgilerini ölçmekse, kazanımlarını anlamaksa, önce derslerde kullanılan teknik ve modellerin bu sisteme ne kadar uyduğunu araştıralım.
Sonuçta okullarda verilen eğitimle hem liselere, hem de üniversiteye girişte adayların büyük kısmının bu soruları çözmesi pek de mümkün değil.