Güncelleme Tarihi:
Ebeveynler tarafından bu sınavların çocuğun hayatına etkisinin ise ömür boyu olduğu düşünülür. Bundan dolayıdır ki çocuğun hayatını kurtarıp geleceğini oluşturabilmesi için sınavlar en önemli araçlar olarak kabul edilir. Hatta zaman zaman araç olmaktan bile çıkarak amacın kendisi haline dönüşür. Ebeveynler kendilerine sınavların kısaltmalarıyla ilişkili isimler koyarlar. TEOG anneleri, LGS aileleri… Aile içerisinde kaçınılmaz olarak sınavı merkeze alan bir iletişim gelişir ve hep birlikte 'sınav ailesi' olurlar. Ebeveynlerin bu düşünceleri ister istemez çocuğun omuzlarında ağır bir yüke dönüşür ve kaygıya neden olur.
Kaygı, kişinin bir uyaranla karşılaştığında yaşadığı bedensel, zihinsel ve duygusal değişimler kendisini gösteren bir uyarılmış hali olarak tanımlanır. Esasında kaygı insanın hayatını devam ettirmesini, problemler karşısında çözümler üretmesini sağlayan en önemli temel duygudur. Üstelik insanı harekete geçiren enerji kaynağıdır. Elde edilen başarıların altında kaygı vardır. Kaygının verdiği enerji sayesinde insan bir hedefe odaklanmakta, planlamalar yapmakta, geçici hazlardan uzaklaşıp dikkatini ve zamanını belirlediği hedefler doğrultusunda çalışmaya ayırmaktadır. Ancak kaygı konusunda hiç kuşkusuz önemli bir noktayı da gözden kaçırmamak gerekir. Kaygının normal ve destekleyici bir duygu olabilmesi için dengeli bir düzeyde yaşanması gerekiyor. Yani yüksek kaygı ya da düşük kaygı bir enerji kaynağı olmaktan çıkarak bir başarıyı engelleyen ve taşınması zor bir yüke dönüşür. Kaygı dengesi sağlanamadığında hem çocuk için hem de ebeveynler için önemli sorunların kaynağı olur. Kaygı odaklı duygusal dengenin sağlanmasında ise çocuğun en önemli yardımcısı ebeveynler olacaktır. Peki ebeveynler çocuklarına nasıl yardımcı olabilir?
1- Ebeveynler sınava yeni bir sözlükten bakmalı: Sınava hazırlık değil öğrenmeye hazırlık
Bir sınav varsa kaçınılmaz biçimde bir hazırlık süreci de olacaktır. Ancak doğru olan sınav hazırlık süreci değil öğrenme sürecidir. Eğer bir çocuk sınava hazırlanıyorsa anlamayı bir kenara bırakarak sadece doğru cevabı bulmaya odaklanabilir. Ancak önemli olan sınava değil sürekli biçimde öğrenmeye hazırlanmaktır. Çünkü geleceğin dünyasından bireylerin başarılı ve mutlu olabilmesi için tanımlanan becerilerin merkezinde öğrenme ve yenilikçilik yatıyor. Bilginin bol olduğu ve olacağı gelecekte sürekli öğrenmek ve öğrendiklerinden yola çıkarak yeni fikirler ve eylemler ortaya koymak önemlidir. Bu nedenle ebeveynler tarafından çocukların öğrenme tutkuları desteklenmeli.
2- Ebeveynler empati kurmalı: Kaygı merkezli düşüncelere göre iletişim kurmak
Ebeveynler kaygının nasıl işlediğini bilmek istiyorsa, öncelikle çocukları anlamaya çalışmalı. Eğer bir çocuk yüksek kaygı yaşıyorsa zihninde olumsuz düşünceler var demektir. Bu düşüncelerden bazıları şunlar;
- Başarısız olacağım.
- Yeterince çalışmadım keşke daha fazla çalışsaydım.
- Sınav tarihi ne çabuk geldi.
- Sınavda her şeyi unutacağım.
- Ailemi hayal kırıklığına uğratacağım.
- Başarısız olursam hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
- Geleceğimi bu sınav belirleyecek.
Bu olumsuz düşüncelerle baş edebilmek çok da kolay bir süreç değil. Çünkü çocuk bu düşünceleri kişiliğinin bir parçası olarak düşünebilmektedir. Öyleyse öncelikle çocuğun bu düşüncelerinin normal olduğu bilinmeli bu ona ifade edilmeli. Ayrıca bu düşünceleri yaşayan tek kişinin kendisi olmadığını bilmek de çocuğun kaygı düzeyini düşürmede etkili olacaktır. Çocukla kurulacak iletişim dilinde kendini ifade etmesi sağlanmalı, yargılama, öğüt verme ve çocukların hoşlanmadıkları, çoğunlukla inandırıcı bulmadıkları destek sözlerinden kaçınılmalıdır. Bunun yerine çocukların duygularını ifade etmelerini, yaşadıkları kaygıdan bahsetmelerini sağlamak çok daha etkili olacaktır.
3- Ebeveynler kendini tanımalı: Sınavın anlamını bulmak
Sınav sürecinde ebeveynlerin en sık duyduğu ve belki sıkıldığı cümle “Çocuğunuzu anlayın”dır. Ancak öncelikle olması gereken ailenin kendisini anlamasıdır. Çocuğu anlamadan önce ve sınavın çocuk için ne demek olduğunu cevaplamadan önce her ebeveyn kendisine “Sınav benim için neyi ifade ediyor?” diye sorması gerekir. Bu soruya verilecek olan cevap, çocuğun kaygı düzeyini ve nihayetinde sınav ve hayat başarısını olumlu veya olumsuz etkiliyor. Çünkü çocuğun sınav kaygısının altında yatan en önemli duygusal yük “Ailemin yüzüne nasıl bakacağım?” düşüncesidir. Bu düşünceyi oluşturan ise ailenin sınava nasıl baktığı ve bundan çocuğun ne anladığıdır. Bu noktada aileler çocuklarına sınavın önemsizliği, önemli olanın çocuklarının sağlığı ve varlığı olduğuna dair cevaplar verebilirler. Ancak sınavın anlamı daha çok sözlü desteklerden ziyade tutumlarda kendini bulmaktadır. Deneme sınavlarının sonuçlarında, çocuklarla geçirilen zamanlarda sınava dair yaşanan diyaloglar, yeterince ders çalışılmadığı düşünülen zamanlarda verilen tepkiler ebeveynler için sınavın gerçek anlamını ifade ediyor.
4- Ebeveynler gerçekçi olmalı: Beklentileri yönetmek
Ebeveynlerin büyük bir bölümünün LGS gibi ulusal sınavlarda büyük beklentiler içinde oldukları hatta mükemmeliyetçi bir tavır sergiledikleri biliniyor. Her ebeveynin, çocuğunun sınavda başarılı olabilmesi konusunda bir beklenti içerisinde olması normal. Burada sınırı belirleyen bu beklentinin düzeyidir. Çocuğun yetenekleri üstünde bir beklenti, onun sınav sürecine herhangi bir katkı sunmayıp hatta başarısız olmasına neden olurken normal sınırlarda beklenti onları motive ediyor. Hatta çocuğun yetenekleri, kapasitesi oranında ailenin beklentileri çocuğun ailesinden ilgi gördüğünü düşünmesine, sınava daha umutlu bir şekilde girmesini desteliyor. Yüksek beklenti kadar beklentinin olmaması da çocukta umutsuzluğa, çaresizliğe ve yüksek kaygıya neden olur. Çünkü kendisine aile tarafından değer verilmediğini düşünen çocuk yalnızlığı ile baş başa kalır. Bu nedenle her ne olursa olsun onun yanında olduğunuzu ona hissettirmek önemli.
5- Ebeveynler görünenin ötesini anlamalı: Davranışlardan duygular anlaşılmaz
Sınav sürecinde aileler çocuklarının ders çalışmadığından, sınava hazırlanmadığından, ekran karşısında boş zaman geçirdiğinden yakınabiliyor. Hatta çocuğunun çok neşeli olduğunu, hiç sınavı düşünmediğini, kaygı yaşamadığını söyleyebiliyorlar. Ebeveynlerin bu düşüncelerinin en önemli sebebi çocukların davranışlarından duygularını anlamaya çalışmaları yatıyor. Çocukların davranışlarında kaygı olmayabilir ama duygularında kaygı yaşanabiliyor. Bu nedenle çocukların duygularını davranışlarından çözümlemek yerine onları dinleyerek, onlarla zaman geçirerek ve eleştiri ve öneri içermeyen ve daha fazla dinlemenin olduğu konuşmalar yapmak en doğrusu yöntem olacaktır. Çocuğun endişeleri, korkuları, ne düşündüğü sorulabilir. Konuşmak çocuğun duygularına ulaşabilecek en hızlı yoldur. Burada önemli olan ise çocuğun endişelerinin ebeveynlerin endişeleri haline dönüşmemesidir. Çünkü ebeveynin sakin olması çocuğun kaygısını azaltmakta, sakin kalmasını desteklemektedir. Ebeveynler çocuklarının duygularını anladıkça, onun hayatına girer ve en büyük destekçisi olur.
6- Ebeveynler destekleyici olmalı: Destek, duygular ve çabaların kabulüyle mümkün
Ebeveynlere göre çocuğu yeterli çalışmamış olabilir, sınava tam olarak hazırlanmamış olabilir. Ancak onun gözlerinden onun hayatına baktığınızda durumun düşündüğünüz gibi olmadığını göreceksiniz. Ayrıca ebeveynlerin olumsuz düşünceleri çocuk tarafından sınav anına taşınarak gerçek performansını gösterememesine neden olacaktır. Evet, çocuk sizin düşüncelerinizin etkisiyle endişelenebilir, soruları doğru okuyamayabilir, düşünceleri bloke olabilir, doğru görüp yanlış cevaplayabilir. Sakin olun, duygularını anlayın, kabul edin. Ayrıca çabalarını övün. “Hiç çalışmadın geleceğini mahvediyorsun” cümlesi yerine “Senin için zor bir yıl oldu ama elinden geleni yaptın” cümlesi daha destekleyicidir. Kabul görmek, insan için bereketli bir toprak gibidir. Üzerinde bir ömür boyu başarı ve mutluluk meyveleri yetiştirilebilir.
7- Ebeveynler tek sorunun sınav olmadığını bilmeli: Ergenlik dönemi de sınava dâhil
LGS’ye giren bir çocuk ergenlik döneminin başlarındadır. Bu nedenle yetişkin olmakla çocuk kalmak arasında çatışmalar yaşar. Çocuk aynı zamanda psikolojik, fizyolojik ve sosyal anlamda bir değişim içindedir. Bu değişim çocuğun duygularında ve düşüncelerinde de değişimlere yol açar. Meydana gelen değişimler ise çocukta kaygı düzeyini arttırır. Ergenlikten kaynaklı değişimin verdiği sorunlarla uğraşan çocuk bir de sınava yüklenen yanlış anlamların verdiği baskıyla da mücadele etmek zorunda kalır. Sadece sınava dayalı bir hayat, sınavın yönettiği ailelere neden olurken asıl olması gereken sınav sürecini yöneten aile olabilmektir. Birisinde kaygı düzeyi artarken diğerinde öğrenme ve öğrenmeye dayalı sınav hazırlık süreci vardır.
8- Ebeveynler çocukluğu unutmamalı: Profesyonel sporcu değil, çocuk
Sınav hazırlık sürecinde ebeveynler çocuklarından zaman zaman profesyonel sporcu performansı bekleyebiliyor. Bir sporcu, heyecanı yüksek müsabakalarda duygularına hâkim olabilir ve yaşadıkları kaygıyı normal hale getirebilir. Çocuklar ise zaten büyümelerinin verdiği duygusal bir boğuşma içinde oldukları için ek duygusal yüklerle aynı düzeyde baş edemeyebilir. Hatta yaşadıkları yüksek kaygı onların net düşünmesini güçleştirir, endişe düzeylerini arttırır. Yüksek kaygı yaşayan çocuklar düşük kaygı yaşayan çocuklara göre ne kadar çaba ve zaman harcadıklarına bakılmaksızın daha düşük performans gösterir. Belki de en önemlisi çocukların var olan yetenekleri kaygı yüzünden bulanıklaşabilir. Ailenin ve çocuğun yaşadığı kaygı çocukta var olan yeteneklerin fark edilmesini engeller. Bu da hiç kuşkusuz zaman zaman çocukların bugünü için geleceklerini köreltmeye sebebiyet verebiliyor. İçlerinde var olan ve açılacağı anı bekleyen güzelliklerin üzerinin örtülmesine neden olabiliyor.
9- Ebeveynler kehanette bulunmamalı: Eğitimde her zaman 'bugün' 'yarının' göstergesi değil
Çocukların yaşadığı kaygı bizlere sadece sınavla ilgili görünse bile aslında 'başarı'yla ilgilidir. Ebeveynler LGS’yi bir sınava hazırlık olarak, bir sınav olarak değil hayatın tüm alanlarındaki başarıların belirleyicisi olarak görmektedir. Çocuk sınavla öğrenci alan bir okula yerleşememiş olsa bile başarılı bir mühendis, başarılı bir öğretmen, başarılı bir teknisyen, başarılı bir hemşire, başarılı bir meslek elemanı olabilir. Çocukların mutluluğu sadece sınavda elde edeceği başarıyla ölçülemeyecek kadar önemlidir. Hiçbir sınav onların gelecekte nasıl bir başarı göstereceğini, nasıl bir hayat yaşayacağını, nasıl bir birey olacağını ölçemez.
10- Ebeveynler mutluluk anlayışını değiştirmeli: Mutluluk; paylaşmak, dostluk ve sevgidir…
Sınavlarda başarılı olmak birilerinin önüne geçmek hayattaki tek mutluluk kaynağı olabilir mi? Tabii ki hayır. Ancak çocukların zihin dünyasında bu düşünce her geçen gün daha fazla kabul görür hale geliyor. Çocukların mutlu olmak için sadece başarıya değil arkadaşlığa, paylaşıma, sevgiye ihtiyacı vardır. Ebeveynler mutluluğun tek nedeni olarak sınava o kadar odaklanmıştır ki; bu düşünce çocuğu mutlu etmekten çıkmış, baskı ve kaygı oluşturur hale gelmiştir. İyiliğin, sevginin, saygının, şefkatin mutluluk kaynakları olduğunu unutmadan çocuklarımızı geleceğin mutlu ve psikolojik olarak güçlü bireyleri yapmak için çabalamalıyız.
11- Ebeveynler kendini suçlamamalı: Anne babalık içten ve gerçekçi olmakla mümkün
Ebeveynler sınav sürecinde kendilerine karşı acımasız olabiliyor. Bu nedenle kendileriyle konuşurken olumlu cümleler kurmalılar. Kendi kendileriyle konuşurken şu cümlelerden uzak durmalılar; “Çocuğumu yanlış yetiştiriyorum.”, “Elimden geleni yapıyorum ama olmuyor.”, “Ben iyi bir anne, iyi bir baba değilim.” Ebeveynlerin yaşadığı yüksek kaygı çocukların da kaygı yüklenmesine ve mutsuz aile olmanıza neden olacaktır. Ebeveynler öncelikle kendilerine karşı hakkaniyetli olmalı, sınav sürecinde olumsuz düşüncelerle önce kendilerini sonra bunun yansıması çocuklarını olumsuz etkilememeli.
Gördüğünüz üzere bu yazıda sadece ebeveynlerin yükümlülüklerinden bahsettik. Artık sürecin sonuna geldik. Bulunduğumuz an itibarıyla ebeveynlerin yapması gerekenler öğrencilerin sorumluluklarından daha önemlidir. Unutulmamalı ki; sınav sürecini yönetmek, aile için çocuğunun gireceği sınavdan daha büyük bir sınav.
DR. CEM GENÇOĞLU KİMDİR?
1977 yılında Ordu/Korgan’da doğdu. Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nde Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık alanında lisans, yüksek lisans ve doktora dereceleri aldı. Milli Eğitim Bakanlığı'na (MEB) bağlı okullarda psikolojik danışmanlık ve yöneticilik yaptı. 2012 yılında Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi'ne öğretim üyesi olarak atandı. Fakülte Yönetim Kurulu Üyeliği ve Rektör Danışmanlığı gibi idari görevlerde bulundu. YÖK, ÖSYM ve TÜBİTAK’ta çeşitli komisyonlarda görev aldı. 2014 yılında yarı zamanlı olarak MEB Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Güney Avrupa Girişimcilik Eğitimi Merkezinde (SEECEL), Avrupa Konseyi Eğitimde Etik Şeffaflık ve Dürüstlük Platformu (ETINED), OECD Erken Çocukluk Eğitimi Network Komitesi (ECEC), Avrupa Eğitim Politikası Danışmanlar Ağı (EPAN), UNESCO Türkiye genel kurul üyeliği gibi uluslararası görevlerde bulundu. 2016 yılında Temel Eğitim Genel Müdürlüğü’ne atanan Gençoğlu akademik hayatına Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde yarı zamanlı öğretim üyesi olarak devam ediyor.