Güncelleme Tarihi:
ABD’nin Florida eyaletinde yaşayan 12 yaşındaki Rebecca’yı bir yıl içinde sayıları 15’e ulaşan kız arkadaşının internet ve mobil ortamda mesaj bombardımanına tuttuğu, “Ölmen gerekiyor”, “Neden kendini öldürmüyorsun?” diyerek baskı altına aldığı ve ‘erkek arkadaş meselesi’yle başlayan bu siber zorbalık nedeniyle Rebecca’nın intihar ettiği haberini okuyalı çok zaman olmadı.
Yine Almanya’da Albertville Lisesi eski öğrencilerinden 17 yaşındaki Tim, mezun olduğu okula elinde pompalı bir tüfekle geldi ve rastgele açtığı ateş sonucunda 15 lise öğrencisini katletti. Katliamı yapan gencin olayın hemen ardından polis sirenleri eşliğinde, ‘heyecanlı’ kovalamacayla kaçması ve yakalanacağını anladığında da kendi silahıyla intihar etmesi Alman ve dünya kamuoyunun dikkatini olaya çekti. İnsanları dehşete düşüren Tim’in ‘çalışkan, sakin ve masum bir çocuk’ olmasından öte, katliamın perde arkasında “Herkesi öldür ve geri dön” olarak da tanınan ve yüksek sanal teknoloji oyunları arasında en popüler oyun olan ‘Counter Strike’ olmasıydı.
Okuduğunuz iki sıra dışı sayılabilecek olayın yanı sıra Amerika, Almanya ya da fark etmez Türkiye için de geçerli olan ve sosyal medyada tanımadıkları kişilerle arkadaşlık yüzünden dünyayı keşfetme uğraşında olan çocukların/ergenlerin karşı karşıya kaldığı siber zorbalığa dair tehlikeler gün geçtikçe artarak, haber değeri düşük olaylar sıralamasında yerini alıyor.
SİBER ZORBALARIN KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ
Kişisel internet siteleri, sosyal paylaşım ağları, telefon, chat odaları, forumlar, anlık mesajlaşma platformları siber zorbalık araçları olarak sayılabilir. Arkadaşlarının intikamını almaya çalışan ‘intikam melekleri’, gerçek hayatta bulamadığı gücü sanal alemde arayan ‘gücü arzulayanlar’, yaptıkları genel olarak eğlence amaçlı olsa da siber zorbalık davranışında bulunan ‘eğlence arayanlar’ ve davranışlarının nelere yol açacağını kestirmeden siber zorbalığa başlayan ‘kasıtsız zorbalar’ı genel olarak siber zorbaların karakteristik özellikleri olarak sayabiliriz.
2000’den sonra doğan, internetsiz nasıl yaşanabildiğini bilmeyen dijital nesle ‘Z Kuşağı’ deniliyor. Z Kuşağı, uç örneklerin bizzat hem mağduru hem de faili olma yolunda diyebiliriz. Geçmişin sokak aralarında, günümüzün site bahçelerinde oynanan oyunlar esnasında ya da halihazırda okullarda çocukların karşılaşabildiği ‘akran zorbalığı’, dijital dünya içerisinde yerini ‘siber zorbalığa’ bırakmış durumda. Üstelik siber zorbalık sadece tanıdık akranlar tarafından uygulanan şiddet olarak değil, çocukların tanımadıkları tehlikeli yetişkinlerce de maruz kaldığı, dijital dünyanın en tehlikeli yönü oldu. Bu açılardan bakıldığında dijital dünya, gecenin karanlığında çocuklarımızın dışarıya çıkmasından korktuğumuz ıssız sokaklardan çok daha tehlikeli görünüyor.
‘DOĞAL HAYAT YALNIZI’ BİREYLER OLUYORLAR
Bütün bu tehlikeli ‘sosyal’ hayata ek olarak saatlerce tablet, telefon ya da oyun konsollarıyla geçen süreler de göz önüne alındığında Z Kuşağı’nın derslerine, kitap okumaya, sohbet etmeye daha az konsantre olan birer ‘doğal hayat yalnızı’ bireyler olarak büyüdükleri ve bu kapalı sistem içerisinde psikolojilerinin de fazlasıyla etkilendiği bir başka gerçek olarak karşımızda duruyor.
İnterneti hava, su gibi temel ihtiyaç kabul eden kuşağın çocuklarının yaşam alışkanlıklarının da farklı olmayacağı kesin. Z Kuşağı’nın dili, kabul etmeliyiz ki ‘teknoloji’. Onları tehlikelerden korumak amacıyla kullandıkları dili engellememiz de çok mümkün görünmüyor.
Çocuğumu dijital dünyanın neden olabileceği psikolojik ve sosyal tehlikelerinden nasıl koruyabilirim? Bu, günümüz yetişkinlerinin en çok sorduğu sorulardan biri olarak öne çıksa da, aslında artık korumaya değil, önlemeye yönelik davranışsal çözümler bulma vakti geldi de geçiyor. Sosyal medya kullanımının yaygınlaşmasıyla örneklerini verdiğimiz siber zorbalıkların sonucu olarak ortaya çıkan olumsuz yaşantıların önüne geçmeyi sağlayacak tek kavram, ‘ siber empati’ gibi görünüyor. Z Kuşağı’nın siber zorbalık duygusunu/davranışını önlemek için de günümüz çocuklarının ‘siber empati’ becerisini artırmamız gerekiyor.
EMPATİNİN ÖĞRENİLEBİLİR
Empatinin kendinizi başkasının yerine koymakla başladığını, farklı bakış açılarını anlamak için önemli bir adım olduğunu, farklılıkları kabullenmenin, ilişki kurmanın, küresel bir bakış açısı kazanmanın, daha zengin daha derin çözümleme yapabilmenin ve daha etkin iletişim kurabilmenin temelini oluşturan önemli bir beceri olduğunu söyleyebiliriz. Empati, günümüzün yani 21’inci yüzyılın yaşam becerilerinden önemli biri olarak kabul ediliyor. Empatinin de diğer tüm beceriler gibi öğrenilebilir ve geliştirilebilir bir özelliği var. En basit anlatımla yardım duygusunu geliştirmek için birisi düşüp yaralandığında ona yardım etmek gerekliliğinden ve yardım etmemenin bencillik olduğundan bahsedilebilir.
Öncelikle bir kişiye sosyal medya üzerinden bile olsa gerçek bir zarar verildiğinin farkında olmak ve yapılan olumsuz davranışın yasal bir suç olarak kabul edilebileceği bilincinde olmak oldukça önemli. İnternet üzerinden kendisine yapılan siber zorbalığın, kendi alanına dair sınırları aştığı farkındalığında olabilen çocuklar, yapılanın sosyal medyaya has bir olay değil de zorbalık olduğu bilincine varacak ve kabullenmek yerine sorunun çözümüne dair harekete geçebilecek.
Blogger arkadaşlarını ya da tanınmayan başka insanları takip ederken yorumların, karşı tarafa dair olumsuz/argo içerikte olmaması; sanal arkadaşlıklardaki dilin sadece siber dünyaya ait olmadığı ve buradaki iletişimin normal hayat normlarında saygıyla yürütülmesi; sanal alışverişlerde ailenin maddi imkânlarını zorlamamak gerektiği ve maddi sınırların aşılması durumunda kendisinin ve ebeveynlerinin zor durumda kalacağının fark edilmesi; herkesin hayat biçiminin/tarzının farklı olduğu anlayışıyla sosyal medya kıskançlığının kontrol altına alınması ve dijital dünyanın pornografi gibi çocuklar/yetişkinler için zararlı içeriklere sahip olabileceği bilincinin çocuklara kazandırılması çok önemli. Bu becerilerin kazandırılmasının anahtarı da ‘siber empati’ kavramında saklı görünüyor.
SADECE POLİSİYE ÖNLEMLER YETMEYECEĞİ ORTADA
Siber dünyada çocuklarımızın bağımlılık, zorbalık, Youtubber olma/takip etme, internet alışverişi, sosyal ağ kıskançlığı, pornografi, tanımadığı kişilerle tanışma, sürekli konum paylaşma gibi içeriği tehdit barındıran unsurlarla karşı karşıya oldukları aşikar. Z Kuşağı ebeveynleri olarak okul öğretmenleriyle irtibatta olmak, bilgisayarlarını/tabletlerini kontrol etmek, girdikleri siteleri yazılımla izlemek, bilgisayara saat kısıtlaması getirmek ya da birlikte kurallar belirlemek hatta interneti ders dışında hiç kullandırmamak gibi önlemler de alabiliriz. Kısıtlamaya ve kontrole yönelik bu önlemler, çocukları tehlikelere karşı koruma amaçlı. Ancak internetin bu denli yaygınlaştığı bir dönemde artık sadece polisiye önlemlerle çocuklarımızı koruyamayacağımız da net bir şekilde ortada. Çocuklarımızın bilinçli birer dijital vatandaş olabilmeleri ve empatinin en önemli özelliklerinden ‘karşıdaki insanın yerine kendinizi koyarak o kişiyi anlama’ becerisi geliştirebilmeleri sayesinde, siber dünyada karşılaşabilecekleri tehlikelere karşı da beceriler geliştirebilirler.
‘BAĞIMLILIK’ TEHLİKESİNE KARŞI ZAMAN YÖNETİMİ
İnternetin hayatımıza getirdiği en büyük olumsuzluk, tartışmasız ki günümüz insanının teknoloji bağımlılığı. Bilgisayar oyunlarının üretilmesiyle ortaya çıkan ‘oyun bağımlılığı’, sosyal medya ve akıllı telefon/tablet uygulamalarıyla ortaya çıkan ‘sanal bağımlılık’, içinden çıkılmaz bir hal aldı. Çocuklarımıza, zamanı ve kendini yönetmeye dair temel yaşam becerileri kazandırmak aslında teknolojik bağımlılığın da önemli düşmanı. Ev içerisinde yapılması gereken bazı temel işlerin sorumluluğunun küçük yaşlardan itibaren çocuklara verilmesi ve zamanı yönetmek adına birlikte hazırlanan yaşam çizelgeleriyle hareket edilmesi önem kazanabilir.
Duygulara dayalı ev ve okul ortamı oluşturmak, gün içinde karşılaşılan sorunlarla ilgili neler hissettiklerine dair paylaşımlarda bulunmak, dinleme alışkanlığı ve olaylara durup bakabilme becerileri kazandırmak ve istenmeyen her davranışın temelinde giderilmeyen sosyal ya da duygusal bir ihtiyacın yattığı bilincinde olan ebeveynler olmak; gelecek zamanı, teknolojiyi ve elbette en önemlisi kendini yönetebilen bir kuşağın inşasını sağlayabilecek.
OZAN DEMİRALP KİMDİR?
TED Diyarbakır Koleji'nde Genel Koordinatör olarak görev yapıyor. Öncesinde Milli Eğitim Bakanlığı’nda (MEB) öğretmen, yönetici ve Maarif Müfettişi ve Öğretmen Akademisi Vakfı’nda eğitimci olarak çalıştı. Lisans eğitimini Trakya Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği, yüksek lisansını üniversitenin ‘eğitim yönetimi, denetimi’ bölümünde bitirdi. ‘Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme’ ile ‘Hoş Geldin Öğretmenim’ adlı kitapların yazar grubunda yer aldı. MEB bünyesinde düzenlenen birçok öğretmen eğitiminin program yazarlığını yürüttü. Günümüz dijital dünya kurallarının, yarının sosyal hayatının belirleyicisi olacağına ve ‘dijital dünya kültürünün’ oluşmasında en büyük rolü eğitimcilerin üstlenmesi gerektiğine inanıyor.