Güncelleme Tarihi:
Kartal’da bir devlet okulundayız. Nihat Erim İlkokulu’nun 3-G dersliği, bir başka deyişle ‘satranç şampiyonları’nın sınıfı. 22 yıllık sınıf öğretmeni Yusuf Kaya, kendi deyişiyle ‘alaylı satranç oyuncusu’. 35 kişilik sınıfın hepsi oyunu biliyor, ama 19’unun turnuvalara katılarak, belirli başarı seviyesine gelenlere verilen ulusal kuvvet derecesi (UKD) var. Bu yıl okullar arası düzenlenen turnuvada kız takımı birinci ve ikinci, erkek takımı ise ikinci oldu. İstanbul ve birçok ilçe şampiyonu bu sınıftan çıktı. Sınıfın öğrencileri, 2.5 yılda birçok madalya ve kupanın da sahibi oldu. Yusuf öğretmenin satranç sevgisi sadece kendi sınıfıyla sınırlı değil. Zamanla diğer dersliklerin öğrencileri de oyunu öğreniyor. Okulda 3’üncü sınıfların koridorunda satranç masaları karşılıyor bizi. Sınıfların hemen hepsinde öğrencilerin heyecanla hamlelerini yaptığı oyun tahtaları var.
‘AKADEMİK BAŞARIYA DA KATKISI VAR’
Satrancın öğrencilerin akademik başarısını arttırdığını, özellikle matematiği öğretmekte artık zorlanmadığını anlatan öğretmen Yusuf Kaya, şöyle konuştu:
“Okulda öğretmeye başladığımda çocuklardaki davranış değişikliğini gördüm. 40 sınıf var. Spor salonu yok. Her sınıfın haftada beş saat beden eğitimi dersi var. Birkaç saat de bireysel etkinlik dersi oluyor. ‘Çocuğum koşma, durun’ demek yok artık. Sınıfta satranç tahtalarının başında tüm enerjilerini harcayabiliyorlar. Turnuvalara gidip oradaki rekabet ortamını da görünce çocuklar bir adım daha ötesine taşıdılar kendilerini. Onlardaki olumlu davranış değişikliklerini gözlemliyorum. Üçüncü sınıfta, matematikte iki aşamalı problem konusu var. Çocuk satranç tahtası üzerinde üç, dört aşamalı problemleri çözebiliyor. Ben artık matematiği dert etmiyorum. O problemi tahtanın üzerinde çözebiliyorsa, hayatta her türlü problemle başa çıkabilir. Sınıfta kıpır kıpır olan çocuk, iki saat tahtanın başında odaklanıp hamleyi düşünebiliyor. Problem çözmeye odaklanıyor. Önüne çıkan engelleri nasıl aşabileceğini düşünüyor. Bu kadar sabrın sonunda kaybediyor. Kaybetmeyi içselleştiriyor. Hayatta hep kazanmıyoruz. Bunu da orada görüyor.
TABLETTEN, TV’DEN UZAKLAŞIYORLAR
Yalova’ya, İzmit’e turnuvalara gittik. Sınıfta mücadele edemediğim 8-10 çocuk var. Beni geçtiler. Oynamak istediklerinde bazen çamura yatıyor, geçiştiriyorum. Zihinleri çok berrak. Koridorda üç masadan birden kolumdan çekiştiriyorlar. ‘Öğretmenim bakın nasıl mat ettim, bozmayın öğretmenim bitmedi’ diyorlar. Bunalsam da işimi biraz sekteye uğratsa da hoşuma gidiyor. Bu kültürü yaratmış olmak bana huzur veriyor.”
Yusuf öğretmen, çocukların turnuvalarına yetişmeyen çalışan velilerin, bu işten dolayı biraz yorulsalar bile genellikle tepkilerinin olumlu olduğunu söyledi.
TENEFFÜSTE DIŞARI ÇIKMIYORUZ
Nil Çokgezen (Türkiye Olimpiyat Komitesi FaIr Play ödülü sahibi): Geçen sene turnuvada kural dışı hamle yaptım. Rakibim ve hakemler fark etmedi. Kural dışı hamlemi hakeme anlattım. Sonra bana orada ‘Centilmenlik Ödülü’ verdiler. Türkiye Olimpiyat Komitesi beni çağırıp Fair Play ödülü verdi. Çok mutlu oldum. Satrancı çok seviyorum.
Ömer Faruk Aslan (İstanbul Birincisi): Turnuva güzel, şanslı geçti. İstanbul birincisi oldum. Çok iyi hissettim. Bir daha olmak isterim. Boş zamanlarımda satranç çalışıyorum. Tabletle oynamıyorum, televizyon izlemiyorum. Teneffüslerde de satranç oynuyoruz. Hedefim Türkiye birincisi olmak.
Baran Çağın Demirci (İstanbul Bahçelievler Bölge Birincisi): Anaokulunda taşların hareketini öğrenmiştim, fakat tam bilmiyordum. Öğretmenimiz öğretti. Çok seviyorum satrancı. Turnuvalar çok zevkli geçiyor. Hedefim önce Türkiye birincisi olup, ardından dünya birinciliğini kazanmak.
Nil Tokat (3-F sınıfı öğrencisi): Yusuf öğretmenin sınıfında değilim, 3-F’deyim. Bizim sınıfta oynayan az kişi var. Onlar da çok iyi bilmedikleri için buraya geliyorum. Hedefim milli takıma girmek.
YENİLGİYİ DE ÖĞRENİYORLAR
Aylin Zeynep Çokgezen (Veli): İkiz kızlarım ilkokul birinci sınıftayken öğretmenimizin yönlendirmesiyle satranca başladı. Nil başladıktan bir yıl sonra Fair Play ödülü aldı. Çok mutluyum. Çocuğumun gelişimi için çok olumlu olduğunu düşünüyorum.
Sevcan Karakelle Er (Veli): Umutcan anaokulunda satranç öğrenmeye başlamıştı. Yusuf öğretmen ablasının öğretmeniydi. Ablasının yanına geldiğinde öğretmenle oynuyordu. Davranış olarak satrancın kattığı çok güzel değişiklikler oldu. Çünkü herhangi bir oyunda yenildiğinde ağlıyordu. Şimdi eskisi gibi değil. Matematikte de çok etkili oldu.
'KÖY KAHVESİNDE ÖĞRENDİM'
Sekiz yıldır öğrencilerine satranç öğreten Yusuf öğretmen, bu sporla lise çağlarında köy kahvehanesinde tanıştı. Kahvehanede kâğıt oyunları yasaktı. Yalnızca satranç ve domino oynanıyordu. O günleri şöyle anlattı: “Köyde kahvehanede pişpirik, okey gibi oyunlar yasaktı. Biz de domino ve satranç oynuyorduk. Satranç öyle bir tutkuydu ki insanlarda, televizyon bile açılmazdı. Köyün içinde 42 kişiyle turnuva düzenledik. O zaman böyle federasyon, UKD, turnuvalar
gibi bir dünya olduğunu ben de bilmiyordum.”