PISA’da öğrencilerin ulaştığı düşünme süreçleri

Güncelleme Tarihi:

PISA’da öğrencilerin ulaştığı düşünme süreçleri
Oluşturulma Tarihi: Nisan 07, 2014 09:15

Bilindiği gibi PISA, 15 yaş öğrencilerinin matematik, fen ve okuma alanında modern topluma tam katılımını sağlayacak gerekli bilgi ve becerilere sahip olma derecelerini belirlemeyi amaçlayan bir durum belirleme çalışması.

Haberin Devamı

PISA sonuçlarının ülke sırasından çok öğrencilerin ulaştığı düşünme süreçleri açısından irdelenmesi gerekiyor. Öğrencilerin düşünme süreçlerindeki gelişimini sağlamayı amaçlayan her atılım uzun vadede Türkiye’nin PISA sonuçlarını ülke sırası anlamında olumlu yönde etkileyecek. Bu nedenle PISA ile ilgili çalışmalarda öğrencilerin hangi düşünme süreçlerinde başarılı olduğu, hangi düşünme süreçlerini geliştirmeleri gerektiği konusunun öncelik kazanması gerekiyor.

Türkiye 448 ortalama puanla PISA tarafından tanımlanan 6 yeterlik düzeyinden ortalama olarak ikinci yeterlik düzeyine ulaşabiliyor. Türkiye 2003’ten bu yana her yıl ortalama olarak 2.5 puanlık bir artış gösteriyor. Ancak 2012 yılı uygulamasında da ortalama olarak ikinci yeterlik düzeyinde bir başarı sergiliyor. İkinci yeterlik düzeyi ile beşinci ve altıncı yeterlik düzeylerinin kapsam olarak karşılaştırılması eğitim sistemimizde hangi düşünme süreçlerinin vurgulanması gerektiğini ortaya koyacak.

Haberin Devamı

İkinci yeterlik düzeyinde olan öğrenciler genel olarak tek bir kaynaktan doğrudan çıkarım yapmayı gerektiren süreçlerde yeterli gözüküyor. Ancak beşinci ve altıncı yeterlik düzeyindeki öğrenciler daha farklı süreçlere ulaşabiliyor. Örneğin, bu düzeylere ulaşan öğrenciler karmaşık problem durumlarında strateji önerebiliyor, genelleme yapabiliyor, farklı bilgileri ilişkilendiriyor, birbirine tranfer edebiliyor, verilen durumlara ilişkin karşılaştırma ve değerlendirme yapabiliyor. Bu anlamda Türk eğitim sisteminde PISA yeterliklerinde adı geçen bu düşünme süreçlerinin öğretim programları kapsamında ne ölçüde ve nasıl ele alındığı, sınıf içi uygulamalara bu süreçlerin nasıl yansıdığı, öğretmenlerin süreçlerden ne anladığı, özellikle kitaplarda bu süreçlerin nasıl ele alınıp örneklendirildiği incelenmesi gereken ve eğitim politikaları açısından ele alınması gereken önemli bir durum.

Düşünme süreçlerinin iyi tanımlanmadığı ve örneklendirilmediği bir sistemde öğrenmelerin gelişmesi anlamında doğru eğitim öğretim uygulamalarının yapılabilmesi mümkün görünmüyor. İlgili düşünme süreçlerinin tüm paydaşlarca aynı anlaşılması ve yorumlanması PISA’da ölçülen bilginin yeni bir kapsam içerisinde kullanılmasını gerektirecek aşamaya ulaşmamız konusunda bir ön koşul. PISA öğrencilerde var olan bilgi birikiminden çok, bilgilerin yeni durumlarda kullanılabilirliğini belirlemeyi amaçlıyor. Bu da özellikle matematik dersinde okullarımızda konu kapsamı dışında, düşünme süreçlerinin geliştirilmesi açısından nelerin üzerinde durulduğunun ciddi biçimde değerlendirilmesini gerektiriyor.

Haberin Devamı

Okul özerkliği OECD ortalamasının altında

OECD tarafından yayınlanan raprolar da eğitim politikası kararları almak konusunda ülkelere yol gösterebiliyor. PISA raporları neden-sonuç ilişkisi kurmaya olanak sağlamamakla birlikte, başarılı ekonomilerdeki öğrenci ve okul özellikleri konusunda önemli ip uçları veriyor. Bu kapsamda raporlardaki genel bulgular incelendiğinde, sistem içinde hesap verilebilirlik ve izleme süreçlerinin iyi çalışması koşuluyla, okulların öğretim programları ve öğrenci değerlendirmeleri konusunda özerk olması, PISA’da başarılı olan ülkelerde gözlenen genel bir durum olarak ortaya çıkıyor. Ancak okul özerkliği Türkiye için OECD ortalamasının çok altında kalıyor.

Haberin Devamı

Benzer şekilde, kaynakların eşit dağıtıldığı ve öğrencilerin sosyo-ekonomik düzeylerinin öğrenmelere olan etkisinin kısmen az olduğu ülkeler de PISA’da daha başarılı olma eğilimindeler. Türkiye’de sosyo-ekonomik göstergeler anlamında okullar arası fark oldukça büyük. Bu yapı aslında “eşitlik” ilkesine ters düşüyor ve özellikle öğrencilerin okullar arası ya da okul içinde yetenek gruplarına ayrılması da PISA puanlarına olumsuz yansıyor. Bu tür ayrıştırmacı sistemlerde öğrenci motivasyonu ayrışmanın yapılmadığı sistemlerden daha düşük bulunuyor. Türkiye’de okullar arası farkın yanı sıra okul içinde de öğrencilerin yetenek düzeylerine göre ayrıştırılması yaygın bir uygulama. Tüm bunların yanı sıra başarılı olan ülkelerde öğrenci devamsızlığı ve okula geç gelme daha az sorun olarak rapor ediliyor, okul öncesi eğitim daha yaygın uygulanıyor, öğretmen maaşları ve öğretmenlerin toplum içindeki statüleri daha iyi durumda. Ülkemizde ise okul yöneticilerince devamsızlık öğrenimi etkileyen önemli bir sorun olarak algılanıyor.

Haberin Devamı

Türkiye’de öğrencilerin matematik endişesi yüksek

PISA araştırmacılara geniş bir veri tabanı sağlıyor. Bu hem ulusal düzeyde hem de uluslararası düzeyde veri analizi yapmayı mümkün kılıyor. Analizler genellikle regrasyon modelleri ile yapılabiliyor. PISA veri tabanı hem öğrenci, hem de okul düzeyinde pek çok değişken tanımlıyor. Bu nedenle çok farklı regrasyon modellerini test etmek mümkün. Yapılan ‘Hiyerarşik Lineer Modelleme’ çalışmasında, öğrenci ve okul düzeylerinde PISA okuma puanları, ekonomik, sosyal ve kültürel statü, matematik öz yeterlik algısı, sınıf disiplini, matematik endişesi, okul kaynaklarının niteliği, öğretmen morali, okulun matematik dersinde öğrencileri yetenek gruplarına ayırması PISA matematik okur yazarlığı puanları ile ilişkilendiriliyor.

Haberin Devamı

Denenen modeller genel olarak öğrenci düzeyinde okuma becerilerinin matematik okur yazarlığı için önemli bir değişken olduğunu gösteriyor. Bunun yanı sıra, matematik öz yeterlik algısı, matematik endişesi ve sınıf disiplini değişkenleri okul düzeyinde tanımlanarak analiz edildiğinde matematik okur yazarlığı puanlarında okullar arası farkların önemli bir bölümünün açıklandığı görüldü. Benzer şekilde okul kaynaklarının niteliği ve öğretmenlerin yüksek morale sahip olması PISA puanları ile olumlu ilişkiler veriyor. Okullarda matematik dersinde öğrencilerin yetenek gruplarına ayrıştırılması ise PISA matematik puanları ile olumsuz ilişkiler veriyor. Türkiye’de öğrencilerin matematik endişeleri OECD ülkelerine göre daha yüksek. Ancak matematik öz yeterlikleri ve sınıf disiplini OECD ülkelerine göre daha düşük gözüküyor. Öğrenciler günlük yaşam kapsamında karşılarına çıkan matematik kullanmayı gerektiren durumlarda temel matematiksel becerileri gerçekleştirme konusunda kendilerine güvenmiyor. Bunun yanı sıra matematik öğrenme konusunda ve matematik dersinden kötü not alma konularındaki endişe düzeyleri oldukça yüksek.

Sınıf ortamının ise genelde öğrencilerin dersi dinlemediği, sınıfta gürültü olduğu, öğretmenlerin sınıfın susmasını beklediği, öğrencilerin yeterince çalışmadığı bir yapıda olduğu görülüyor. Endişe düzeyi düşük, öz yeterlik düzeyi yüksek ve sınıf disiplininin sağlandığı durumlarda Türk öğrencileri PISA matematik okur yazarlığı puanlarında daha iyi gözüküyor.

PISA sonuçları çok farklı açılardan ele alınarak irdelenebilir. Ancak sistemdeki değişimlerin bütüncül yapıyla gerçekleştirilmesi gerekiyor. Şöyle ki, öncelikli olarak okullar arasındaki sosyo-ekonomik ve yetenek düzeylerine göre oluşturulan ayrıştırmaların azaltılması lazım. Başarılı ekonomilerde daha heterojen yapıdaki öğrenci gruplarının birarada olduğu biliniyor. Özellikle ülkemizde yaygın olarak kullanılan öğrencilerin yeteneklerine göre ayrıştırılmasının aynı okul içinde bile oluşturulması öğrenmelerle olumsuz ilişki gösteriyor. Ülkemiz veri tabanında ortaya çıkan bu bulgu uluslararası bulgularla paralel.

Sınıf yönetimi de bir sorun

Okul kaynaklarının niteliği okul yöneticilerince bir sorun olarak algılanabiliyor ve bu PISA puanları ile ilişki veriyor. Bu bulgu kaynak niteliğinin arttırılması konusunda da eğitim politikalarının geliştirilmesini zorunlu kılıyor. Ancak eğitim politikalarının geliştirilmesinde öğrencilerin duyuşsal özelliklerinin de akademik gelişim kadar dikkate alınması kaçınılmaz.

Özellikle matematik derslerine ilişkin öz yeterlik algısındaki düşüklük, yüksek endişe düzeyi ile birleşince öğrenmeyi olumsuz yönde etkileyen önemli bir bariyer ortaya çıkıyor. Öğrencilerin daha kendine güvenen ve endişe taşımayan bireyler olarak yetiştirilmesi, öğretmen, öğretim programı özellikleri ile ilgili olduğu kadar, öğretmen yetiştirme programlarındaki pedagojik formasyon derslerinin içeriğini de ilgilendiriyor.

Benzer şekilde sınıf yönetiminin bir sorun olduğu yapılan analizlerde görülüyor. Bu anlamda da pedagojik formasyon dersleri içinde sınıf yönetimi derslerinin önemi artıyor. Tüm bunların yanı sıra, işini yüksek moralle ve şevkle yapan, akademik başarıya değer veren öğretmenlerin olduğu okulların daha başarılı gözükmesi, öğretmen seçimi ve yetiştirilmesinde farklı politikaların izlenmesi gerektiğine işaret ediyor. Şüphesiz ki, tüm bu bulgulara yapılacak farklı analizler yeni kararların verilmesi konusunda ek bilgiler sağlayacak. Ancak öğrencilerdeki düşünme süreçlerinin geliştirilmesi sistemdeki iyileştirmenin pek çok parametreyi dikkate alarak yapması ile mümkün.

Kaynaklar:
OECD (2013), PISA 2012 Results: What Students Know and Can Do – Student Performance in Mathematics, Reading and Science (Volume I), PISA, OECD Publishing.
OECD (2013), “Executive Summary”, in PISA 2012 Results: What Makes a School Successful (Volume IV): Resources, Policies and Practices, OECD Publishing.
Raudenbush, S.W.% Bryk, A.S. (2002). Hierarchical Linear Models: Applications and Data Analysis Methods. London. Sage Publication


Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!