Güncelleme Tarihi:
PISA, 15 yaş grubundaki öğrenci nüfusunun matematik, fen ve okuma alanlarında yaşam becerilerini standart ve ülkeler arası karşılaştırılabilir biçimde ölçüyor. Türkiye PISA’ya 2003’den beri katılıyor. Bu şekilde Türkiye’deki 15 yaş öğrenci grubunun matematik, fen ve okuma alanlarındaki becerilerini ve becerilerindeki değişimi izlemek ve diğer ülkelerle karşılaştırmak mümkün oluyor.
Türkiye’de 2003 ve 2012 arasında ortalama öğrenci başarısı karşılaştırıldığında, öğrenci başarısının, yani ilgili alanlarda öğrenmenin, ileri gittiği ve Türkiye’nin OECD ortalamasına yaklaştığı görülüyor. Hatta OECD, Meksika ve Almanya ile beraber Türkiye’nin 2003 ve 2012 arasında hem öğrenci başarısının ilerlediği hem eşitsizliğin azaldığı üç ülkeden biri olduğunu bildiriyor. Buna karşın, OECD ve Türkiye’deki 15 yaş öğrencilerinin yaşam becerileri arasında halen çok büyük bir uçurum var. Örneğin, Türkiye’de ortalama matematik başarısı OECD’nin yaklaşık 50 puan, yani 1,5 öğretim yılı, gerisinde bulunuyor.
Gençler yaşam becerilerini kazanamıyor
Son on yıllarda gerçekleştirilen sayısız bilimsel araştırma, ekonomik kalkınma ve refahın en önemli belirleyicilerinden birinin eğitim kalitesi, yani PISA ve TIMSS gibi çalışmalar tarafından ölçüldüğü hali ile öğrenci başarısı, olduğunu gösteriyor. Bu nedenle, ortalama matematik başarısının Türkiye’de OECD ortalamasının 1,5 öğretim yılı gerisinde olması Türkiye’de orta vadede ekonomik kalkınmanın sekteye uğrama riskinin yüksek olduğuna işaret ediyor. Türkiye’de gençler, gelecekte yenilikçi olmalarına ve işgücü verimliliğinin yükselmesine yardımcı olacak yaşam becerilerini kazanma konusunda geride kalıyor.
Türkiye ve kalkınmış dünya arasında öğrenme uçurumunun giderilmesinde eğitim politikalarının yaşamsal önemi bulunuyor. Türkiye’de eğitim politikalarına ilişkin en temel zorlukların başında ise kalkınmış ülkelerde yıllar önce çözülen sorunların Türkiye’de hala çözüm bekliyor olması geliyor. Örneğin, Türkiye’de 15-19 yaş grubunun yüzde 36’sı herhangi bir eğitim kurumuna kayıtlı değilken bu oran pek çok OECD ülkesinde yüzde 10’un altında. Özetle, PISA araştırmasına konu olan 15 yaş nüfusu için OECD ülkelerinde eğitime erişim sorunları azalmışken Türkiye’de 15 yaş öğrenci nüfusu hala hızla büyümeye devam ediyor. Nitekim OECD’de 2003 ve 2012 arasında 15 yaş öğrenci nüfusu yüzde 0,3 azalmışken Türkiye’de yüzde 33,2 yükselmiş durumda. Ayrıca zorunlu eğitim süresinin 12 yıla yükseltildiği dikkate alınacak olursa Türkiye’de öğrenci nüfusunun artma eğiliminin devam etmesi en olası senaryo olarak karşımızda.
Sonuç olarak, Türkiye’de ortaöğretim sistemine her sene daha fazla öğrenci katılıyor ve bunun büyük bir bölümünü sosyoekonomik olarak dezavantajlı öğrenciler oluşturuyor. Bu nedenle, Türkiye’de eğitim politikalarının, önümüzdeki yıllarda artması beklenen ve sosyo-ekonomik statüsü göreli olarak daha düşük bir öğrenci nüfusuna, nitelikli eğitimin verilmesini sağlayacak biçimde tasarlanması gerekiyor.
Nitelikli okul öncesi eğitim
Eğitim politikalarını ülkeler arası karşılaştırmalı olarak inceleyen pek çok çalışma böyle bir zorluğun üstesinden gelinmesine yardımcı olacak en temel eğitim politikası tercihinin nitelikli okul öncesi eğitime erişimin yaygınlaştırılması olduğunu ortaya koyuyor. Çocukların nitelikli erken çocukluk eğitimi alması eğitim yaşamlarının ilerleyen yıllarında dezavantajlılıkları nedeniyle geride kalma risklerini azaltıyor. Bu nedenle eğitim hayatına nitelikli ve erken başlangıç yapmak nitelikli eğitime eşitlikçi erişimin ilk adımını oluşturuyor.
Kritik öneme sahip diğer bir politika alanı ise okul yöneticileri ve öğretmenlerin sürekli desteklenmesini sağlayacak mekanizmaların kurulmasıdır. Araştırmalar öğrenme için en önemli okul faktörünün okul yöneticileri ve öğretmenlerin niteliği olduğunu ortaya koyuyor. Bu nedenle her okulda nitelikli müdür ve müdür yardımcılarının görev yapması, her sınıfta nitelikli öğretmenlerin bulunması ve okul yöneticileri ve öğretmenlerin sürekli olarak desteklenmesi büyük önem taşıyor. Önümüzdeki dönemde Türkiye’de öğretmen ve yönetici niteliği alanında atılacak adımların öğrenmeyi olumlu yönde etkileme olasılığı yüksek.
Diğer taraftan, Türkiye’de politika yapıcıların son dönemlerde çabalarını, eğitimin niteliğini yükseltmek ve eşitlikçi hale getirmek adına 8’i 4+4’e, genel liseleri Anadolu lisesine, merkezi sınavları ortak sınavlara ve dershaneleri özel okula dönüştürmeye odakladığı görülüyor. Bu politikaların Türkiye’de eğitim kalitesini ve öğrenci becerilerini nereye taşıdığını TIMSS ve PISA 2015 sonuçları açıklandığı zaman ayrıntılı biçimde değerlendirme olanağına sahip olacağız.