Güncelleme Tarihi:
Türkiye’de 11 Mart 2020 tarihinde ilk vaka tespit edildi ve bu durumun ardından 12 Mart’ta okulların tatil edilmesi, spor müsabakalarının seyircisiz oynanması, toplu etkinliklerin kısıtlanması gibi kararlar alındı. Nisan ayında ise ülke çapında hafta sonları sokağa çıkma kısıtlaması, 20 yaş ve altındaki bireyler için sokağa çıkma kısıtlaması getirildi. Okulların online eğitim sistemine geçmesi ve sokağa çıkma kısıtlamasıyla birlikte pandemi döneminde karantina uygulamasından en fazla etkilenen gruplardan birini 20 yaş ve altı bireyler oluşturdu.
İlk ve ortaöğretim düzeyindeki öğrencilere sokağa çıkma kısıtlamalarının uygulaması, yaşam tarzlarında ve alışkanlıklarında birçok radikal değişikliklere neden oldu. Özellikle izole bir hayat tarzı, öğrencilerin fiziksel aktivite ve yeme alışkanlıkları üzerinde ciddi olabilecek etkiler yarattı. Bunun yanı sıra temel olarak market alışverişlerindeki kısıtlamalar nedeniyle daha çok stok yapılabilen besinlerin tercih edilmesi, sosyal hayattan izole olmaktan kaynaklanan öğün saatlerindeki düzensizliğe, uluslararası düzeyde etkili koronavirüsten kaynaklanan haberleri/duyuruları takip etmekten kaynaklanan stres düzeyindeki artışla birlikte beslenme alışkanlıkları ve yeme davranışlarında değişiklikler oluşturdu. Ayrıca uzun süre evin içerisine olmak yeme isteğini arttıran reklamlara ve değişik şekillerde yeme modelleri ve mesajları veren programlara maruziyeti arttırıyor, yemek/besin seçimi tercihlerinde farklılıklara yol açıyor. Yapılan bir çalışmada, sokağa çıkma kısıtlamaları yapılan çocuk ve ergenlerin bu durumda olmayanlara göre daha fazla psikolojik sıkıntı yaşadıklarını gösteriyor.
STRES AŞIRI YEMEYE NEDEN OLUYOR
Daha önce yapılan çalışmalarda özellikle stres faktörünün öğrencilerin beslenme düzenini ve yeme alışkanlıklarını ciddi şekilde etkilediği bildirilmişti. Stres, çoğu zaman aşırı yemeye, özellikle ilave edilmiş şeker ve yağ içeriği bakımından zengin olan besinlerin daha fazla tüketilmesine neden oluyor. Temelde basit karbonhidratlar açısından zengin olan bu besinler, ruh hali üzerinde olumlu bir etkiyle mutluluk hormonu üretimini teşvik ettikleri için belirli bir süre için stres düzeyini azaltabiliyor. Ancak karbonhidratların besin bağımlılığı yapıcı etkisi var. Bu tür besinlerin tüketiminin artması obezite ve kardiyovasküler hastalık gelişme riskinin artmasına, kan şekeri düzeyinde dalgalanmalara ve daha ciddi komplikasyonarın oluşmasına yol açabiliyor.
ABD’DE OBEZİTE 10-19 YAŞ ARALIĞINDA 3 KATINA ÇIKTI
Obezite, Dünya Sağlık Örgütü tarafından ‘Sağlığı bozacak ölçüde vücutta anormal veya aşırı yağ birikmesi’ olarak tanımlanıyor. Çocukluk çağı obezitesi, özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde hızla artan bir prevalansa sahip. Amerika Birleşik Devletleri’nde son 30 yılda çocukluk çağı obezitesi prevalansı 10-19 yaş arası bireylerde üç katına çıktı. Genetik, çevresel, nörolojik, fizyolojik, biyokimyasal, sosyokültürel ve psikolojik pek çok faktör birbiriyle ilgili olarak obezite oluşumuna neden oluyor. Ancak bunların içinde aşırı beslenme, dengesiz beslenme ve fiziksel aktivite yetersizliği en önemli nedenler olarak kabul ediliyor. Bu faktörlerin yanı sıra tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgınının çocuklarda obeziteye sebep olabilecek (fiziksel aktivitede azalma, dengesiz beslenme, stres gibi) faktörlere yol açabileceği biliniyor. Dolayısıyla pandemi şartlarında çocukların bu faktörlerden etkilenmemesini sağlamak hem çocukluk çağı obezitesini önlemek hem de yetişkinlik döneminde de devam edebilecek yanlış beslenme alışkanlıklarını önlemek açısından oldukça önemli.
PANDEMİ DENGELİ BESLENMEYE UYUMU ZORLAŞTIRIYOR
Pandemi şartları, yeterli ve dengeli bir beslenme modelinin oluşturulmasına olan uyumu zorlaştırabiliyor. Örneğin, günlük market alışverişine sınırlı erişim özellikle meyve, sebze ve balık gibi taze besinlerin daha az tüketilmesine yol açarken; hazır yiyecekler, abur cuburlar, atıştırmalıklar ve yemeye hazır tahıllar gibi yüksek oranda işlenmiş besinlerin daha fazla tüketimine neden olabiliyor. Bu grupta yer alan besinler daha fazla yağ, şeker ve tuz içeriyor. Beslenme modelinin bu yönde değişmesi birçok sağlık sorununun oluşması açısından oldukça önemli. Koronavirüs salgınına verilen psikolojik ve duygusal tepkiler, istenmeyen yeme davranışları geliştirme riskini arttırabiliyor. Aynı zamanda uzun süre evde kalmaktan kaynaklanabilecek stres ve benzeri duygular, genellikle monotonluktan kaçmanın bir yolu olarak aşırı yemek yemeye ya da beslenmenin neden olduğu toklukla ilgili sinyalleri taklit eden fizyolojik stres reaksiyonları nedeniyle yeme kısıtlamasına yol açabiliyor.
ÇOCUKLAR OKULA GİTMEDİĞİNDE YANLIŞ BESLENİYOR
Yapılan bilimsel çalışmalar, çocukların okula gitmediği zaman (örneğin, hafta sonları ve yaz tatilleri) fiziksel olarak daha az aktif olduklarını, çok daha uzun ekran sürelerine maruz kalmalarına, düzensiz uyku düzenlerine ve yanlış beslenme programlarına sahip olduklarını ve bunun da vücut ağırlığında artışa, vücutta birçok dengenin değişmesine ve zaman içerisinde özellikle kalp-solunum sistemi hastalıklarına neden olduğunu gösteriyor. Bu durumlar göz önüne alındığında pandemi şartlarında da uzun süre evde kalmak zorunda kalan çocukların benzer eğilimler gösterdiği görülüyor. Dünya Sağlık Örgütü, sağlıklı bir beslenme programının birçok hastalığın önlenmesi ve tedavisinde yardımcı olabileceğini hatırlatarak evde kalmak zorunda olunan bu dönemde besin ve beslenme konusunda bazı öneriler yayınlandı. Yeterli ve dengeli beslenme, yaşamın erken dönemlerinde ve ergen dönemde sağlıklı olabilmek için önemli faktörlerden biri olarak kabul ediliyor. Bu aşamada, mevcut sağlık durumunu ve yetişkinlik döneminde beslenmeye bağlı oluşabilecek obezite, diyabet (şeker hastalığı), kardiyovasküler hastalıklar gibi hastalıklara yatkınlığı eşzamanlı olarak etkileyebilecek doğru beslenme davranışlarının edinilmesi esas. İtalya’da yapılan bir çalışmada, 10-19 yaşları arasındaki ergenlerin pandemi sürecindeki beslenme alışkanlıklarındaki değişimler incelendi. Çalışma sonunda ergenlerin artmış stres nedeniyle tatlı tüketimlerinin pandemi öncesi döneme göre daha fazla olduğu, aynı zamanda ev yemekleri tüketiminin de arttığı bildirildi. Üniversite öğrencileri ve yetişkinlerle yapılan bir çalışmada da benzer şekilde katılımcıların yüzde 52.9’unun pandemi sürecinde daha fazla besin tükettikleri ve vücut ağırlığında artış olduğu saptandı. Genel anlamda öğrenci popülasyonuyla yapılan çalışmalar sınırlı olsa da daha önce benzer durumlarda yapılmış çalışmalardan yola çıkılarak stres durumlarında tatlı ve basit karbonhidrat ile fast food türü besin tüketiminin arttığı, öğün ve uyku düzeninin bozulduğu düşünülüyor.
DSÖ’NÜN BESLENME ÖNERİLERİ
Bu durumda özellikle pandemi sürecinde öğrencilerin hem okul başarılarının arttırılması hem de bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi için Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği beslenme önerileri dikkate alınmalı. Bu konuda genel anlamda verilen öneriler şöyle:
- Karantinada, çocukların yardım alabilecekleri en yakın ve en iyi kaynak ebeveynlerdir. Ebeveynler çocuklar için örnek olacak beslenme davranışları sergilemeli.
- Öğün saatleri düzenlenmeli ve ana öğünler atlanmamalı.
- Mümkün olduğunca taze besin tüketimine önem verilmeli.
- Bu dönemde bağışıklık sisteminin korunması için meyve-sebze tüketimine daha fazla dikkat edilmeli. Bağışıklık sisteminin korunması için özellikle A, C, E, D vitamini, Se, Zn, Fe gibi mineralleri içeren besinlerin tüketilmesi önemli.
- Özellikle balık, yağlı tohum (belirli miktarda ceviz, fındık, fıstık gibi) tüketimi bağışıklık sistemini koruyucu etkili yağları içermesi nedeniyle önemli. Haftada en az 1-2 porsiyon balık tüketilmeli.
- Çocukların hem mevcut virüsten korunması hem de sağlığının iyileştirilmesi ve devamı için yaşına ve cinsiyetine uygun olarak enerji gereksinimini belirlenmeli.
- Hekim tarafından eksiklik ya da yetersizlik olduğu saptanan mikro besin ögelerinin takviyesi sağlanmalı.
- Hazır ve işlenmiş ürünlerin mümkün olduğunca az tüketilmesi (tercih hiç tüketilmemesi) hem çocukluk çağı obezitesinden korunmada hem de bağışıklık sistemi için gerekli besin ögelerinin alımı konusunda önemli.
- Bu dönemde evde yapılabilecek fiziksel aktivitelerin sağlıklı bir yaşam için önemli olduğu bilinci oluşturulmalı ve buna yönelik programlar yapılmalı.
SAĞLIK BAKANLIĞI’NIN REHBERİ İNCELENMELİ
Çocukluk çağı obezitesinin önlenmesinde olabilecek en kolay yaklaşım her besinden az miktarda yenilmesidir. Halen sürdürdüğü beslenme örüntüsünde daha az enerji içeren, ancak çocukların gereksinimlerini, tercihlerini ve bireysel farklılıklarını göz önünde bulunduracak beslenme müdahalelerini yapabilmek için temel beslenme bilgilerini bilmek ve uygulamak önemli. Beslenme alışkanlıklarının uzun süre ve kalıcı olmasını sağlamak için, sağlıklı beslenme önerilerinin çocuğu yormayan değişikliklerden oluşması ve önerilmesi akıllı bir yaklaşım olacaktır. Ülkemizde Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan Türkiye’ye Özgü Beslenme Rehberi’nde ilk ve ortaöğretim düzeyindeki öğrenciler için sağlıklı beslenmenin nasıl olması gerektiği, besin gruplarının günlük tüketilmesi istenen porsiyon miktarları ve yaş ve cinsiyete göre besin ögelerinin referans alım miktarları bulunuyor. Bu rehberin aileler tarafından incelenmesi, daha sağlıklı toplumların oluşmasında önemli düzeyde katkı sağlayacaktır.
DOÇ. DR. HÜLYA YARDIMCI KİMDİR?
Ankara’da doğan Doç. Dr. Hülya Yardımcı, Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden 1988 yılında mezun oldu. 1992 yılında ‘İlkokul Çağında Çocuğu Olan Annelerin Beslenme Bilgi Düzeylerinin Saptanması’ adlı tez konusuyla yüksek lisansını, 2005 yılında ‘Ankara İli Gölbaşı İlçesinde Yetişkin Kadınların Antropometrik Ölçümleri ve Beslenme Alışkanlıkları Üzerinde Bir Araştırma’ adlı tez konusuyla doktorasını tamamladı. 1989-2011 yılları arasında Sağlık Bakanlığı’na bağlı çeşitli kurumlarda çalışırken aynı zamanda Sağlık Bakanlığı’nın Beslenme ve Diyetetik alanında yaptığı çeşitli projelerde görev aldı. 2011 yılından bu yana Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nde çalışıyor. Toplum beslenmesi, beslenme hastalıkları epidemiyolojisi, beslenme antropometrisi, anne sütü, çocuk ve adölesan beslenmesi, yetişkin kadın beslenmesi, gebe beslenmesi, yaşlı beslenmesi, besin ve beslenme politikaları alanlarında çeşitli derleme yazıları ve araştırmaları var. Doç. Dr. Yardımcı, evli ve iki çocuk annesidir.