Güncelleme Tarihi:
Sanat bir toplumun tanımlanmasında, o toplumun diğer toplumlardan farkını ortaya koyan ayırıcı özelliklerden birisi. Bu geçmiş için de, günümüz için de geçerli. Çünkü her uygarlık var oluşunu sanatla ifade etti, ediyor. İnsan düşündükçe; sanat, tarihin her evresinde, dünyanın her coğrafyasında var oldu. Eğitim sürecinin bir yanını da sanat eğitimi oluşturuyor. Sanat eğitimi, plastik sanatların tüm alanlarını ve biçimlerini içine alıyor. Bireye, çevresine ve olaylara estetik duyarlılıkla yaklaşabilme, eleştirel düşünebilme ve düşüncelerini özgün bir dille aktarabilme becerisi kazandırıyor. Özel olarak bireyin, genel olarak toplumun duygu ve düşüncelerini değişik malzeme ve davranışlarla ortaya koyma yöntemlerini öğretiyor. Sanat, insana ait, insan düşüncesinin ürünü.
Araştırma ve inceleme yapabilen, farklı deneyimler yaşamaktan kaçınmayan, çok boyutlu düşünebilen, bulgularını kendi deneyimleri ile birleştirip yorumlayan özgün ve özgür düşünebilen, ilerinin yaratıcı kişiliklerini oluşturmak sanat eğitiminin temel ilkeleri arasında. Yaratıcılığı hedefleyen gelişim ve eğitim sürecinde çocuklar sezgilerini ve duygularını kavramlaştırmak için sözlü ve görsel ifadeler ve iletişim becerileri geliştirirler. Özgünleştirme diyeceğimiz yeni fikirlere açık olmayı, alışılmışın dışında birleşimler yapabilmeyi, bilinen nesnelere farklı işlevler katabilmeyi öğrenirler. Hayal kurabilmek çok önemlidir. Kurulan hayallerde gelişen düşünceler önce zihinde görselleşmeye başlar, yaşam içinde başka deneyimlerle kazanılan depolanmış birikimler çağrışımlar yoluyla birleşerek yorum olarak davranış, sözel ya da görsel ifade olarak dışa aktarılır. Çocuk kendine özel iletişim dilini büyüme dönemlerinde deneyerek geliştirir ve edinir.
YAŞINA UYGUN EĞİTİME DİKKAT
İnsanların sanatla tanışması, onlara sağlanan olanaklarla ve aldıkları sanat eğitimi ile birebir ilgili. Eğitimin de ancak çocukların gelişim özelliklerine paralel olarak günümüz düşünce anlayışına göre hazırlanmış programlarla yapılabileceği bir gerçek. Çocuklar yaşlara göre farklı gelişimsel özellikler gösterdiği gibi, aynı yaşta olup da farklı düşünebilen, düşüncelerini farklı ifade edebilen çocukların olması sanat eğitiminin değişkenlere ayak uydurabilecek programlara sahip olması gerekli. Sanat eğitiminin mantığı hem çağına hem de kişiye özgü olmalı.
Çocukların gelişimleri, bulundukları yaşların özellikleri sanat eğitimin iskeletini oluşturur. Her yaş grubuna uygun, çocukların fiziksel gelişimlerine, öğrenme ve anlama, anlamlandırma durumlarını dikkate alan kademeli programlarla eğitim planlanır.
DÖRT YAŞLARINDA ÇİZGİLER ANLAMLI ŞEKİLLERE DÖNÜŞÜR
Bilinçsiz karalamalarla başlayıp dört yaşlarında anlamsız çizgilerin anlamı belli olan şekillere dönüştüren çocuk, sanatla tanışmaya başlamıştır. Ancak belirli bir renk seçimi yoktur. Sevdikleri istedikleri renkleri kullanırlar. Bu yaşlarda çocukların çizdiklerine baktığımızda kullandıkları renklerin nesnelerin gerçek renklerinden uzak olduğunu görürüz. Genellikle ana renkleri kullanmayı tercih ederler. Ara renkler ve rengin açık tonları fazla ilgilerini çekmeyebilir. Bu yaşlarda çocuklar kalem ya da fırçayı yetişkinler gibi tutabilir. Büyük dikkat ve titizlikle çalışır. Çocukların bu dönemi bol bol çizerek, boyayarak özgürce çalışarak geçirmelerini sağlamak gerekir. Çocuğun bu dönemlerinde onlara nesneler hakkında gerçekçi bilgiler vermekten kaçınılmalı. Örneğin ağacın, evin, insan ve hayvanların gerçek formlarını belirten bilgileri empoze etmek onları çizme eyleminden soğutabilir. Bu dönemde çocuklara sert ve yumuşak uçlu birkaç değişik renk seçeneği bulunan kalemlerle, farklı zemin malzemelerin üzerine çalışma yaptırılabilir. Zemin olarak kullanabileceğimiz malzemeler beyaz resim kâğıtları, renkli fon kartonları, olabilir. Her zemin malzemesi üzerinde çocuklar farklı sertlikteki ve kalınlıktaki boya kalemleri ile farklı tatlar keşfeder. Bu da onların daha hevesle çalışmalarını sağlar. Ayrıca yoğurma maddeleri ile çalışmak onlar için oldukça eğlenceli ve el kaslarını geliştirici.
6-7 YAŞLARINDA KENDİLERİNE ÖZGÜ BİÇİMLER YARATIRLAR
Çocuklar 6-7 yaşına ulaştıklarında dış dünya ile kurdukları ilişkilerinin zenginliğinin çizgilerine de yansıdığı izlenebilir. Bu dönemde çocuklar canlandırmak istedikleri nesne ya da kavramla düşünceleri arasında ilişki kurma kaygısı yaşadıklarından dolayı kendilerine özgü biçimler (bir insan, bir ağaç, bir kedi tipi) yaratmaya başlar. Bunlar ilk benzetme çabalarıdır. Resimlerinde ayrıntı artar. Önem verdikleri kişiler ya da nesneler, gerçekte ne olursa olsun her zaman büyük çizilir. Bu yaşlarda çok rastlanan tipik bir özellik de röntgen (saydam) resim. Örneğin bir evin içinin, duvarlar yokmuş gibi çizilmesi ya da hamile kadının karnındaki bebeğin görülmesi gibi. Mekân algısı 5 yaştan itibaren gelişmiş olsa da resimlerinde “yer” ancak bir çizgidir. Her şey bu çizginin üzerine sıralanır. Çocukların resimlerinde derinlik yoktur, kullandıkları figür ve nesneler hacimden yoksundur. Ancak 5-6 yaşlarında doğanın, nesnelerin gerçek yaşamdaki renklerini kullanmaya başladıkları görülür.
Özellikle okul öncesi eğitim kurumlarında çocuklar aldıkları sanat eğitimiyle görsel olgunluğa ulaşırlar, görsel bellekleri gelişir, farklılıkların ve benzerliklerin ayrımına varırlar; renkleri, biçimleri ve dokuları tanırlar; oranlar arasında ilişki kurmayı, yaptıklarıyla gerçek yaşam arasında bağlantı kurmayı öğrenirler. Beyin-el-göz koordinasyonları gelişir, alet kullanmayı deneyimlerler. Malzemeyle tanışırlar ve malzemeyi hangi amaçla kullanmaları gerektiğini öğrenirler, giderek malzemeye belli anlamlar yüklemeyi, yaptıklarıyla düşünsel boyutta kendini ifade etmeyi geliştirirler; yaratıcı düşünmeyi ve davranmayı öğrenirler. Yaratıcı düşünme ve davranma çocukların doğasında var. Hayal ederler, istedikleri gibi çizer ve renklendirirler. Gerçeğe bağlı kalmalarını istemek yaratıcılıklarına gem vurmakla eş anlamlıdır. Yoğun sanatsal etkinliklerin yaşandığı okul öncesi eğitimde çocuk için yaşantının bir parçası olan sanat, okulla birlikte ders boyutuna indirgendiğinden ve ifade etme aracının görsellikten yazıya kaymasıyla çocukların gündeminden uzaklaşabilir.
7-9 YAŞLARINDA İMGE İLE GERÇEKLİĞİ BİR ARADA KULLANIR
7-9 yaşları arasındaki çocuk artık farklı boyuttaki nesneler arasındaki ilişkiyi doğru vermeye çabalar. Geometrik formlardan yararlanarak oluşturduğu figürlerine, gördüğünü görselleştirmenin yanı sıra, düşündüklerini de ekler. İmge ile gerçekliği bir arada kullanır. Bu yaşlarda çocuk imgelerle düşünmekten uzaklaşıp gerçeğe yönelmeye başladığından nesnelerin gerçek renklerine sadık kalmaya özen gösterir.
GERÇEKLİĞE YOĞUN BAĞLILIK 9-12 YAŞINDA BAŞLAR
Betimledikleri dünyanın gerçekliğine körü körüne bağlı oldukları dönemse 9 yaşından 12 yaşına dek uzun bir süredir. Mekân algısı bir önceki dönemden daha da gelişmiş olsa bile henüz üçüncü boyutu yaratma becerisine sahip değillerdir. Perspektifi anlamaları, mekânı boyut olarak algılamaları ile başlar. Mekân artık yer ve gök çizgisi değil, nesne ve figürlerin içinde bulundukları farklı bir boyuttur. Bu boyutta yükseklik, derinlik, uzaklık, kısalık, öndelik gibi ilişkiler vardır. 12 yaşından sonra ise gerçeği olduğu gibi taklit edebilme yetileri, nesne ve figürlerin kendi içindeki orantıları, bunların birbirleriyle ve mekân ile orantılarını gerçeğe uygun biçimde yapabildikleri görülür. Bilinçli olarak orantılar üzerinde oynayarak, değişik düzenlemeler tasarlayarak, yaratıcı düşüncelerini rahatlıkla ortaya koyabilirler. Çocukların bütün malzeme ve teknikleri (boya, kolaj, baskı, üç boyut) tanıyabilmeleri ve kullanacakları malzemeyi bilinçli olarak seçebilecekleri bir eğitim uygulanmalı. Bu deneyimler sırasında çocukta eleştirel düşünme becerisi gelişir. Malzemenin ve tekniğin kurallarını öğrenir, estetik bilgisi artar.
BİLİNÇLİ YARATICILIK 12-14 YAŞTA KAZANILIR
Çocukların bilişsel gelişimlerine koşut olarak, öğrenme eyleminin en güçlü olarak yaşandığı ve gerçeğe hakim oldukları dönem 12-14 yaşlarıdır. Yaratıcılıklarının yok olmaya yüz tuttuğu, gerçeğe körü körüne sadık oldukları bu dönemde onların özellikle düş dünyasını canlı tutacak, imgelemlerini kullanabilecekleri bir eğitim yöntemi uygulamak yerinde olur. Örneğin malzemenin öne çıktığı, farklı materyallerin bir arada kullanıldığı üç boyutlu tasarımlarla bu alandaki yaratıcılıklarını körüklemek gerekiyor.
Çocuklar ergenlik dönemine girmeye başladığı yaşlarda modele bakarak resim yapabilirler; gördükleri nesnelerin ve figürlerin boyutlarına, oranlara, renklere, perspektife ve cins ayrımına dikkat eder, bunları gerçeğe en uygun şekilde yansıtmaya özen gösterirler. Çocuk artık somut düşünme evresinden soyut düşünme evresine geçmeye başlamıştır. Bu, kaybettiği imgelerle düşünme yeteneğini yeniden kazanmaya başladığını gösterir. Çocuklar artık çizgilerin özgünleştiği ve düşüncenin ifade biçimi olarak geri geldiği bir döneme doğru gidiyorlardır. Yaratıcılık bu yaştaki çocuklarda yeniden kazanılır. Bu eleştirel düşüncenin getirdiği bilinçli bir yaratıcılık olduğundan, tasarımlarında farklı renk düzenlemelerini deneyip uygulayabilirler. Neden-sonuç ilişkileri kurmaya başlamaları ile eleştirel düşünceleri de başlar. Eleştirel düşüncenin gelişmesi yaratıcı düşünmenin bilinçli olarak kullanılmaya başlaması ile eşgüdümlü. Yaratıcılık sanatın olmazsa olmaz özelliği. Yaratıcılığı geliştirmek de sanat eğitiminin başlıca hedefi. 12-14 yaşlarını kapsayan dönemlerini yaşayan gençler artık sanatın temel kurallarını, sanat tarihini rahatlıkla öğrenebilir. Konuları ya da kavramları birçok boyutuyla değerlendirip eleştirel düşünebilirler. Gerçeği taklit etme becerileri oluştu diye, gördüklerini olduğu gibi yansıtmalarını istemek yaratıcı beyinlere haksızlık olur. Bilgi birikimlerini kullanabilecekleri soyut kavramları irdelemeleri ve nesneler aracılığıyla bunları yorumlayacakları projeler tasarlatmak yerinde olacaktır. Projelerde sanatın her alanından yararlanılır. Bireyin kendi yorumunu ortaya koyacağı ve düşüncesini savunacağı tasarımlarda malzeme ve yöntem sınırlandırması olmamalı.
AİLELER ÇOCUKLARININ YARATICILIĞINI GELİŞTİRMEK İÇİN NE YAPABİLİR?
- Çocuklarda yaratıcılığı geliştirmeyi hedefleyen yetişkin; kazanma ve kaybetme endişesi taşımayan, çocukları birbirine rakip göstermeyen, farklılıkları ön plana çıkaran bir ortamı çocuklara sunabilmelidir.
- Küçük yaşlardan itibaren çocukların sanatla tanışmasını sağlayan onun en yakınında olan ailedir. Ailenin sanatla ilgili olması, sanatsal programları aile yaşamının bir parçası olarak tanıması çocukların sanatla olan ilgi düzeyini belirler. Aile ile yapılan sergi ve müze gezileri, tiyatro izlenceleri, evde kitap okuma alışkanlıkları vb. çocukları doğal olarak etkiler. Sanatın renkli dünyasını tadan çocuklar da düşünsel anlamda mutlaka yaratıcı olur.
- Çocuklarının yaşlarına göre edindikleri gelişim düzeyi onların sanat çalışmalarında da yapabilecekleri sınırı belirler. Sanatsal çalışmalarda öncelikle aileler çocuklarının ne yapacaklarını bilmeli, onların bulunduğu yaşlarının üstünde beklenti içine girmemeli.
- Çocuklar yaptıkları beğenilsin ister. Aile çocuğunun yaptığı sanatsal çalışmaları önemsemeli ve onu yüceltmeli. Karşılaştırma yapmaktan kaçınmalı tersine farklı ve yaratıcı düşüncelerini onaylayıp kutlamalı. Bu, çocuğun başarılı olma duygusunu tatmasını sağlar.
- Yaptıkları sorgulanan çocuk, eleştirilmemek için yapmamayı tercih etme yoluna girebilir. Bu da onu yaşıtlarının gerisine itebilir. Ayrıca çocuğa evde de sanat çalışması yapma imkânı mutlaka yaratılmalı.
EĞİTİMCİLERE DÜŞEN GÖREVLER
- Her çocuk sanatsal etkinlikte bulunur ama yetişkinlerin yaptığını yapmaz. O kendi duygu ve düşüncelerini daha doğrusu algıladıklarını, gelişim özelliklerine göre kendi yorumuyla dışa vurur. Hiç bir zaman bir yetişkinin yapabilecekleri çocuktan beklenmemeli. Önemli olan her çocuğun olayları farklı yorumlayacağı düşünülürse, farklı betimlemelerin çıkacak olması. Kısacası çocuk kendini ifade etmenin yollarını kendi bulur.
- Eğitimcinin ille de sanatçı olması gerekmiyor. Sanatçı duyarlılığı olması, eğitimcinin sanatla eğitim arasındaki iletişimi kolay kurmasını sağlar. Sanatçı duyarlılığı olan eğitimci, çocuklara nasıl yapması gerektiğini kesin ve yapılandırılmış uygulamalarla göstermez. Bunun yerine çocukların bireysel özellikleri doğrultusunda onların yaratıcılıklarına fırsat verici doğrultuda yalnızca yol gösterici olur.
- Eğitimci çocuklara, yaptıkları ile kendilerini ifade etme özgürlüğü tanımalı. Çocukların düşüncelerinde gelişen yaratıcılığı görselleştirmelerine, nesnelerle somutlaştırmalarına katkıda bulunmalı.
- Çocukların yaptıklarını birbirleriyle kıyaslamamalı, birini diğerine örnek göstermemeli. Bunun yerine farklı düşüncelerin yarattığı sonuçları teşvik etmeli, yinelemelerden çocukları kaçındırmalı.
- Grup oluşturularak yapılan sanat çalışmalarında farklı ortamlardan gelen çocukların uyumlu bir yapı içinde kaynaşmalarına yardımcı olmalı. Bazı çocuklar grup içinde lider karakterleri ile öne çıkar. Grubu yönetir. İyi bir sanat eğitimcisi lider karakterli çocukların bu yönünü bastırmaz. Ancak edilgin davranışlar gösteren çocukları, grup içinde etkin konuma getirecek minik desteklerle onların grup dışında kalmamalarını sağlar.
- Sanat eğitimcisi, çocukların ürettiklerine bakıp onların kişilik ve psikolojik durumları hakkında kesinlikle yargıya varmamalı. Hepimiz biliyoruz ki, kalıplaşmış düşünce ve yöntemlere takılıp, çocuklara yeterli uyaranları vermeyen sanat eğitimcisi, çocukların kişiliklerinin oluşmasında önemli katkısı olan, zengin yaşam deneyimleri sunan sanatın çok renkli dünyasından koparmış, çocuğu tek bir bakış açısı ile kısıtlamış değişik çıkışları olmayan loş bir koridora sokmuş olur.