Güncelleme Tarihi:
İnsanın toplumsal-tarihsel-kültürel bir varlık oluşu da yine düşünme ve dil/söz edimleriyle olanaklı. Buna bağlı olarak ilkin var olmak, ardından da kendini farklı görmek, farkını fark etmek, fark yaratmak, ancak düşünme ve dil/söz edimleri bağlamında insanca bir nitelik kazanabilir, insanca olabilir. Gerek düşünme gerek dile getirme birer formdur, biçimdir, kaptır. Düşünme neye ilişkin olursa olsun, zihnin sınırları içinde, zihinsel resimler olarak; hayaller, imgeler olarak, tüm yetkinliğiyle kendini gerçekleştiriyor.
İnsan özne olarak, var olanı yetkinliği içinde düşünüyor; düşünmenin bir türü olarak hayal etme de bu bağlamda gerçekleşiyor. Hayal etmede hayal edilen, tüm yetkinliği içinde hayal edilir. Ancak burada salt zihinsellik söz konusudur; oysa dış dünyada bu düzeyde bir yetkinlik olanaksız. Dış dünyada olup bitenler çok farklı etkenlerin etkisi altındadır; farklı bağlantılar içindedir, düşünme alanında olduğu gibi yetkin bir durum, yetkin bir var olma burada söz konusu değil.
Düşünmenin kaç türde ortaya çıktığı; filozofların ve eğitimcilerin, özellikle düşünme eğitimi konusunu gündemine alan kişilerin sıklıkla sorduğu bir soru olarak çıkıyor karşımıza. Genel olarak kabul gören türlerine ayırma bu bağlamda, ‘yaratıcı düşünme’yi ve ‘eleştirel düşünme’yi öne çıkarıyor. Ancak son zamanlarda üzerinde durulan, çerçevelendirilen bir üçüncü düşünme biçime daha var; bunun adı ise ‘özenli düşünme.’
ÖZENLİ, ELEŞTİREL VE YARATICI DÜŞÜNCE ARASINDAKİ FARK NEDİR?
Özenli düşünme farklı seçenekleri dikkate alma, ilişkisel bağlamları keşfetme, olup bitenler arasındaki bağlantılara dikkati çekme, farkları/ayrımları ölçebilme ve tartabilme şeklinde tanımlanabilir. Aslında özenli düşünme, tüm diğer düşünme türlerinin temelini oluşturuyor. Eleştirel düşünme ise düşünenin, düşünülene ilişkin kazandığı mesafeyle ilgilidir ve eleştirme ediminin en ağırlıklı olarak gerçekleştiği düşünme biçimidir. Yaratıcı düşünme ise özellikle hayal gücünün yeni olanı ortaya koymak üzere gerçekleştirdiği düşünme biçimidir.
Burada çok kısa bir biçimde tanımları yapılan üç tür düşünme biçiminin ortak paydaları nelerdir? Düşünmenin ana formu, biçimi nedir? Bu bağlamda yapacağımız saptamalar, bizi özenli düşünmenin, diğer düşünme biçimlerinin temelini oluşturduğu noktasına götürür. Yukarıda yaptığımız tanıma biraz daha yakından bakalım:
- Farklı seçenekleri dikkate alma,
- İlişkisel bağlamları keşfetme,
- Olup bitenler arasındaki yeni bağlantılara dikkati çekme,
- Farkları/ayrımları ölçebilme, tartabilme.
Daha dikkatli bir çözümleme yapıldığında, burada sıralanan edimlerin iki ana kavramı beraberinde getirdiğini görüyoruz: Benzerlik ve farklılık.
Zihnin işleyişi de benzerlik ve farklılıkları/farkları/ayrımları dikkate almakla bağlantılıdır. Düşünenler, benzerleri bir araya getirir; farklı olanları, aralarında ayrım olanları da ayırır ve ayırt eder. Farkları ortaya çıkarmak, benzerleri bir araya getirmek, hangi edimlerde ortaya çıkabilir? Fark yaratmak, hangi bağlamlarda kendini gösterebilir? Bu soruların ayrıntısına geçmeden önce, insan dünyasıyla ilgili kimi saptamalarda bulunmak gerekiyor.
İnsan dünyasına yakından bakıldığında, insanların toplumsal-tarihsel-kültürel varlıklar olarak farklı biçimlerde ortaya çıkan, zaman içinde değişen, farklılaşan, yeni karşılaşmalarla, belki de tümüyle değişen gereksinimlerinin ve yine insansal varoluşuyla bağlantılı olarak değerlerinin olduğu, öteden beri biliniyor.
“Yaşama dünyası, gereksinim-değer gerilimi, birlikteliği ya da ilişkisi üzerinde biçimlenir” savını burada ileri sürebiliriz. Öyleyse, özenli bir düşünme, her şeyden önce gereksinimleri saptamakta fark yaratmalı. Bu da insanı ve onun dünyayla, bilgiyle olan ilişkilerini özenli bir biçimde gözlemlemekle ancak gerçekleşebilir.
DÜŞÜNME, DİL/SÖZ BİRLİKTELİĞİ ÖNEMLİ
Öyleyse daha somut dile getirmelerle fark yaratmanın hangi bağlamlarda ortaya çıkabileceğini, adım adım giderek belirleyebiliriz. Bu noktadan itibaren, düşünme ve dil/söz birlikteliğini hesaba katmak büyük önem taşıyacak. Çünkü özenli düşünme, özenli bir dil kullanımıyla desteklenmediği takdirde, hiçbir şekilde özneler arası nitelik kazanamayacak; başka bir deyişle iletişimsel bir değer elde edemeyecek.
1. Gözlemlemede fark yaratmak:
- İnsan-dünya-bilgi ilişkilerini gözlemlemek.
- Gereksinimleri gözlemlemek
- Değerleri gözlemlemek
- Etik değerlerin özellikle değişmezliğini gözlemlemek.
- Eylemleri ve onların değişikliğini gözlemlemek.
- Eylem-niyet/amaç ilişkisini gözlemlemek.
- Eylem-değer ilişkisini gözlemlemek.
2. Bağlantı kurmada fark yaratmak:
- Neden-etki ilişkisi olarak bağlantı kurmak
- Öncelik-sonralık ilişkisi olarak bağlantı kurmak.
- Önemliyle-önemsizi ayırt etmek üzere bağlantı kurmak.
- Gereksinimler arasında bağlantı kurmak.
- Değerler arasında bağlantı kurmak.
- Gereksinimlerle değerler arasında bağlantı kurmak.
3. Kavramsal ayırımlar yapmada fark yaratmak.
4. Herhangi bir şeyin, durumun adını doğru koymada fark yaratmak.
5. Yaptığı iş üzerinde düşünmekte fark yaratmak.
6. Gerçekleştirdiği eylem üzerinde düşünmekte fark yaratmak.
7. İnsanı “karşılama”da fark yaratmak.
8. Dünyayı “karşılama”da fark yaratmak.
9. Bilgiyi “karşılama”da fark yaratmak.
10. Yöneldiği nesneyi gözden kaçırmamakta fark yaratmak.
11. Dili kullanmada, söz edimlerini oluşturmada fark yaratmak.
12. Düşünme ve dil/söz edimlerini iletişimsel amaçlı olarak gerçekleştirmekte fark yaratmak.
Şimdiye kadar daha çok düşünme edimleri üzerinde durarak fark yaratmanın hangi bağlamlarda kendini gösterdiğini belirgin kılmaya çalıştık. Ancak dile dökülmeyenlerin, yaşama dünyasına geçmeyenlerin, insanlar için hiçbir şey ifade etmeyeceği de açık. Bu nedenle, özenli düşünmeye, özenli dile getirme edimlerinin de eşlik etmesi gerekiyor.
Özellikle 20’nci yüzyıldan başlayarak, filozoflar, düşünürler söz edimlerinin, bireysel dile getirme biçimlerinin üzerinde ayrıntılı olarak durdular. Bu yolla, dilden yola çıkarak, dış dünya ve düşünme bağlantılarının nasıl kurulduğunu anlamaya çalıştılar. İnsan bu çerçevede dünyayla ve bilgiyle buluşuyor. Özenli düşünmeyi özenli dile getirme, özenli konuşma ve yazma izlemediği; başka bir deyişle, düşünme özeni-düşünme bakımı, dil/söz özeni-dil/söz bakımında somutlaşmadığı takdirde, fark yaratmak olanaksız. Öyleyse, okul ve üniversite eğitiminde özenli düşünme ve dili özenli kullanma yeterliliklerini elde etme ve bu yeterlilikleri üst düzeylere taşıma, daha sonrasında, meslek yaşamında fark yaratma olarak somutlaşacaktır.