Güncelleme Tarihi:
Milli Eğitim Bakanlığı’nın önümüzdeki yıl liseye geçişte uygulayacağı sınav sisteminde belirsizliklere dikkati çeken SETA uzmanları, merkezi sınavların devam etmesi gerektiğini belirterek, olası sınav sistemlerini araştırdı. Uzmanlar, “Asıl bakılması gereken sınavla öğrenci alımının kaldırılıp, kaldırılmaması değil, seçici okulların ve giriş sisteminin kapsamıdır” dedi.
Türkiye’de ortaöğretime öğrenci seçme ve yerleştirme sürecinde sınavların yapısı, içeriği, puan hesaplama yöntemi gibi konularda bir istikrar sağlanamadığı belirtilen raporda, Türkiye’de son 10 yılda Liselere Giriş Sınavı (LGS), Ortaöğretim Kurumları Seçme ve Yerleştirme Sınavı (OKS), üç aşamalı SBS ve SBS ile dört farklı sınav sistemi uygulandığının hatırlatıldı. 1990’ların başında fen, Anadolu ve Anadolu öğretmen liselerinde okuyan öğrencilerin tüm öğrenciler içerisindeki oranının yaklaşık yüzde 2 iken, 2010’da fen lisesi, Anadolu, Anadolu öğretmen, sosyal bilimler liselerinde okuyan öğrencilerin sistem içerisindeki payının yaklaşık 10 katına çıkarak yüzde 19,7 olduğu belirtildi.
Çalışmada, 2012 itibarıyla sınavla öğrenci alan akademik ve mesleki bütün lise türleri dahil edildiğinde, liseye yeni başlayan öğrencilerin yaklaşık yüzde 36’sının sınavla yerleştiği, 2013 için ise bu oranın yüzde 50’nin üzerinde olmasının beklenildiği aktarıldı.
SBS’nin 2013-2014 eğitim-öğretim yılından itibaren kaldırılması durumunda, ortaöğretime geçişte, liseye adrese dayalı yerleştirme, okul notlarına göre yerleştirme ve merkezi sınav(lar)la yerleştirme gibi seçeneklerin muhtemel olduğunun altı çizildi. Bu modellerden adrese dayalı yerleştirmenin, ortaöğretime geçişin aileler ve öğrenciler üzerindeki baskı unsuru olmaktan çıkaracağı ancak çocukların mahallesindeki okula mecbur edileceğinden, mahalleler ve okullar arasındaki avantaj ve dezavantajların doğrudan öğrencilere yansıma riski olduğu savunuldu.
Notlara göre yerleştirme sisteminin ise okul eğitimleriyle lise geçişleri arasındaki bağları güçlendireceğinden olumlu yönlerinin olduğu fakat bütün öğretmenler aynı şekilde not vermediğine dikkat çekildi. Raporda, öğretmenlerin notlarını daha nesnel vermelerini sağlayacak etik kurul, zümre öğretmenler tarafından sınav hazırlanması ya da değerlendirilmesi gibi mekanizmaların kurulması gerektiği bildirildi.
Merkezi sınav(lar)la yerleştirme modelinde de mevcut sınavın bu haliyle sürdürülmesinin, yarım milyondan fazla öğrencinin sıralanması ve elde ettikleri skorlar temelinde yerleştirilmesinin son derece sakıncalı olduğu vurgulanan raporda, mevcut yerleştirme sisteminin terk edilmesi gerektiğinin altı çizildi. Raporda, bunun yerine, norm olarak herkesin mahallesindeki liseye devam etmesi ve öğrencilerin yüzde 3-5’inin ise seçici okullara yerleştirilmesi gerektiği aktarıldı.
SETA’nın önerileri şöyle:
* Daha az sayıda okul için merkezi sistem devam etmeli
* Sınavla öğrenci alan okulların artmaması için önlemler alınmalı
* Anadolu öğretmen liseleri gibi lise türleri kaldırılmalı. Fen ve Sosyal Bilimler Liselerinin sayısı arttırılmalı
* Öğrencilerin merkezi giriş sınavında alacağı puanın yanında, ilköğretimdeki başarı notu da dikkate alınmalı
***
Okula başlama yaşı
Geçen yıl birçok tartışmayla başlayan ve geri adım atılmayan 4+4+4 eğitim sisteminin bu yıl devam etmesiyle eğitimciler endişelerini bir kez daha dile getiriyor. Bakanlık 1 milyon 800 bin öğrencinin birinci sınıfa zaten yerleştirmeleri yaptığını açıkladı. Bundan 2 yıl öncesi birinci sınıfa ortalama 1 milyon 200 bin öğrenci kayıt yaptırırdı. Bu yıl ise bu rakam doğal olarak artmış görünüyor. Çünkü, 60 aylık, 66 aylık ve geçen yıldan kalan 72 aylıkların bir kısmı bugün birinci sınıfta birarada okuyacak.
Hem geçen yıl, hem de bu yıl eğitimciler bu kadar farklı yaş grubundaki öğrencinin aynı sınıfta okumasına tepkili. Özellikle büyük şehirlerdeki derslik açıklarının olması nedeniyle sınıfların kalabalık olacağından endişeli. Zaten yapılan araştırmalar da geçen yıl aynı yaş grubunda okuyan miniklerin altına kaçırma gibi bazı sorunlar yaşadığını ortaya koymuştu.
Kendisi de sınıf öğretmeni olan Eğitim-Sen eski Genel Başkanı Alaaddin Dinçer, “Bu yıldan başlayarak en geç 2 yıl içerisinde okul öncesi eğitimi alan çocuklar ya bağımsız anaokullarına ya da ilkokulların bünyesine taşınmalıdır. 36 aylık çocukları 13-15 yaşında çocuklarla aynı okul binalarını ve bahçelerini kullanmalarının önüne geçilmelidir. Aksi takdirde doğacak ve yaşanacak her türlü olumsuzluğun sorumluluğu ve vebali yürütme ve yasama organının omuzlarında olacaktır” diyerek uyarıda bulunuyor.
Dinçer, ortaokul ve liseleri örgün olmayan yoldan (açıktan) okumak isteyen çocukların sayısında son 5 yılda büyük artışlar olduğunu iddia ederek, şunları söylüyor:
“Okuldan ayrılmanın çeşitli nedenlerinin olduğunu biliyoruz. Bu nedenlerin başında, eğitim maliyetlerindeki artışlar ile geçim şartlarının zorlukları geliyor. Geçim koşullarının ağırlaşması ailelerin çocuklarına çalışmaya yöneltmelerine neden oluyor. Çocuk işçi dediğimiz bu uygulama giderek yaygınlaşmaktadır. Bu alanda son birkaç yıla kadar belirgin bir azalma görülmesine karşın son yıllarda bir artış olduğunu gözlemlemekteyiz. Çeşitli kurumların yaptığı araştırmalarda bu görüşlerimizi doğrular niteliktedir. Çocuk işçiliğinin en yaygın olduğu alanlar, tarım, hizmetler, tekstil ve ev içi işleridir. Oysa osal boyutu gelişmiş ülkelerde 18 yaşın sonuna kadar çocuğun yeri örgün eğitim kurumlarıdır. Açık öğretimin giderek yaygınlaşmasında değişik politik mülahazaların ve yönlendirmelerin olduğunu da belirtmek gerekmektedir.”