Güncelleme Tarihi:
İçinde bulunduğumuz günlerde, “Pandemi geçtikten sonra uzaktan eğitim devam edecek mi? Okullar eskisi gibi olacak mı? Peki, evde eğitim daha çok tercih edilen bir seçenek olarak karşımıza çıkacak mı?” gibi birçok soruya cevap arıyoruz. Bu soruların yanıtını tabii ki zaman gösterecek ama küresel trendler üzerinden değişimi analiz ederek bazı öngörülerde bulunmamız da mümkün.
EĞİTİMDE DİJİTAL DÖNÜŞÜM
21’inci yüzyılın dünyamıza kazandırdığı iletişim ve bilişim teknolojileri sayesinde, sanayi devriminden beri köklü değişime karşı direnmekte olan eğitim yaklaşımımız ilk defa bu kadar büyük bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Pandemi sebebiyle birçok öğrenci ve öğretmenin zorunlu olarak eğitim teknolojileriyle tanışmasıyla hızlanan bu dönüşümün, eğitim sistemimiz üzerindeki etkilerinin kalıcı olacağını ve pandemiden sonra da devam edeceğini tahmin edebilmek zor değil. Araştırmalar, dünya genelinde eğitim teknolojilerine yapılan yatırımın geçtiğimiz yıl 3.5 kat civarında arttığını, sektörde normal şartlar altında 10 senede gerçekleşmesi beklenen büyümenin 2021 yılı sonuna kadar gerçekleşmiş olacağını ortaya koyuyor. Online eğitim pazarının 2025 yılında 350 milyar dolara ulaşacağı öngörülüyor.
Eğitimde dijital dönüşümü yaşıyoruz; eğitim mekândan ve zamandan bağımsız, kişiye özel ve veriye dayalı bir deneyime dönüşüyor. Bugün bilgiye ulaşmanın birçok yeni yolu var. Bilgiye o kadar hızlı ulaşabiliyor ve o kadar hızlı tüketiyoruz ki, yerine koyabilmek ve fazlasını üreterek ileriye gidebilmek için paylaşmamız gerekiyor. Son yıllarda ön plana çıkan paylaşım ekonomisi, ya da paylaşım kültürü gibi küresel trendler, eğitimin geleceği için de belirleyici bir rol oynuyor. Dijitalleşen eğitim ortamı bilgiye ve veriye kaynağından ulaşma, dört duvarla sınırlı kalmadan bilgiyi tüm dünyayla paylaşma ve eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek için geçmişte var olmayan olanaklar sunuyor. Araştırmalar doğru tasarlanan bir dijital eğitim deneyimiyle öğrenmenin daha etkin olduğunu, bilgiye istediği an istediği ortamda ulaşan ve kendine en uygun hızda öğrenen öğrencinin çok daha hızlı ilerlediğini gösteriyor. Böylece kısa zamanda daha çok bilgi aktarmak ve öğrenci ile öğretmenin geçirdiği değerli zamanı daha verimli kullanmak mümkün olduğu gibi, bu süreç doğru yönetildiği takdirde her birey kendi öğrenme sorumluluğunu sahiplenme şansını buluyor.
PANDEMİDEN SONRA BİZİ NASIL BİR EĞİTİM ORTAMI BEKLİYOR?
Dünya genelinde 120 milyon öğrencisiyle, hem uzaktan eğitim hem de evden eğitim için en yaygın kullanılan platformlardan biri olan Khan Academy’nin Türkiye temsilcisi olarak, sanal eğitimin yüz yüze eğitimle birebir aynı deneyimi sunduğunu savunabileceğimizi düşünmüyorum. Bir başka deyişle, dijital ortamdaki eğitimin okullardaki eğitimin yerini tam anlamıyla alabileceğini, ya da birebir okulun yerine geçebileceğini düşünmek hata olur. Kaldı ki, pandemi döneminde eğitim için en büyük sorunlardan birini teşkil eden dijital uçurumun yarattığı teknolojiye erişim eşitsizliğinin, tahmin edilenden çok daha fazla öğrenciyi etkilediğine ve eğitimini sekteye uğrattığına ne yazık ki şahit olduk. Diğer taraftan şu da bir gerçek ki, teknolojinin hızla yaygınlaştığı bir dünyada toplum olarak sektörler arası dayanışmayla çocuklarımız için gerekli kitlesel yatırımları yapabildiğimiz bir gelecekte; online eğitim platformları ve dijital öğrenme araçları, öğrencilere ve öğrenmek isteyen herkese uçsuz bucaksız bir bilgi kaynağı ve kaliteli içeriğe erişim eşitliği açısından geçmişte hayal bile edemeyeceğimiz imkanlar sunabilir. Kişiselleştirilmiş bir öğrenme deneyimiyle çocuklarımız dört duvardan bağımsız olarak, istediği an, istediği yerde, kendine en uygun hız ve yöntemle ilgi alanlarında ustalaşarak tam öğrenme şansına sahip olabilir. Bilgiye erişim açısından fırsat eşitliğini küresel ölçekte güçlendirebilirsek, öğrenme ortamının hem demokratikleştiği hem de özgürleştiği bir geleceğe doğru yol alabiliriz.
VELİLER EVDEN EĞİTİMİ BİR SEÇENEK OLARAK DEĞERLENDİREBİLİRLER Mİ?
Ne var ki, eğitimi yalnızca bilgi aktarımı ve akademik konuları öğrenmek olarak tanımlamak büyük bir hata olur. İyi bir eğitim deneyimini aynı zamanda sosyalleşmek, iletişim, işbirliği, eleştirel düşünme ve yaratıcılık başta olmak üzere hem çocuklarımızı hem de bizleri geleceğin bilinmez dünyasında daha başarılı yapabilecek becerileri güçlendirmek olarak düşünmeliyiz. Eğitimin deneyiminin sosyal yanı ve yüz yüze eğitim tüm öğrenciler, özellikle de küçük yaşlardaki öğrenciler için büyük önem taşıyor. Bilginin beceriye, becerinin deneyime dönüştürülebilmesi için öğretmenin rolü ve sınıftaki etkileşim ortamı çok değerli. Makineler bilgiyi depolama, hatta ihtiyaç anında en uygun hız ve yöntemle aktarma konusunda biz insanlardan daha iyi olabilir. Fakat unutmayalım ki, öğretmenlerimiz sadece bilgi aktarmakla kalmıyor, birikim ve deneyimlerini paylaşıyor; öğrencilerin becerilerini geliştirebilecekleri ortamlar tasarlıyor ve dönüşümle birlikte her öğrenciyi öğrenme yolculuklarında destekleyen birer kılavuz rolünü üstleniyor. Bir öğretmenin bir grup öğrenciyi kendi kullandığı araçla aynı hızda, aynı mesafede ileriye taşıdığı günleri geride bıraktığımıza inanıyorum. Öğrenme yolculuğunda ilerlerken sürücü koltuğunda artık öğrenci oturuyor, fakat aynı araç kullanmayı öğrenir gibi bu yolculukta da yan koltukta oturacak ve her yoldan saptığında düz ve kararlı ilerlemesini sağlayarak ona destek olacak bir öğretmene ihtiyacımız var. İnanıyorum ki öğretmenleri tarafından iyi yönlendirilen çocuklarımız, kendi kullandıkları araçlarla kendi hedeflerine doğru istedikleri hızda ilerleyebilecek ve hayallerine ulaşabilecek.
Küresel verilere baktığımızda, eğitim teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte özellikle son yıllarda dünya genelindeki daha çok velinin çocuklarının evden eğitim alması fikrini desteklediklerini görüyoruz. Ne var ki, evden eğitimin çoğu zaman öğretmenin doldurulamayan yeri nedeniyle zayıf kaldığını, çocuklarımızın hazır olmadan ve ihtiyaçları olan desteği almadan kendilerini direksiyon başında bulma ihtimallerinin evden eğitimin en zayıf yanı olduğunu söyleyebiliriz. Her ne kadar dijital eğitimin birçok avantajından fayda sağlayacak olsa da; aynı zamanda, sınıf ortamının sunduğu etkileşim, sosyalleşme, gözlemleyerek öğrenme, akran öğrenimi gibi birçok potansiyel eksiklik de evden eğitimin bilgi aktarımıyla sınırlı kalmasına sebep olabilir. Bu durumda ortaya çıkacak öğrenme ortamı, aslında geleneksel sınıf modelinde öğrencinin pasif olarak ders dinlediği ve öğrenme sürecinde aktif rol almadığı; sadece teneffüslerde akranlarıyla sosyalleşebildiği için eleştirdiğimiz geçmişin eğitim yaklaşımından çok da farklı olmayacak.
UZAKTAN VE YÜZ YÜZE EĞİTİM BİRBİRİNİ TAMAMLAYAN SÜREÇLER
Bahsi geçen hatalara düşmemek ve potansiyel sorunların önüne geçebilmek için, iki yaklaşımın en güçlü yanlarını bir araya getirmeyi amaçlayabiliriz. Djital araçlar ve online platformlar ile desteklenen bir uzaktan eğitim deneyimiyle yeniden tasarlanmış, öğrencinin öğrenme ortamına aktif katılımını sağlayan bir yüz yüze eğitim deneyimini birleştirebildiğimiz takdirde ortaya çıkacak olan hibrit eğitim ya da harmanlanmış öğrenme ortamı, eğitimdeki başarımızı ileriye taşıyacaktır. Bu sebeple, fiziksel ve dijital ortamdaki eğitimi birbirinden bağımsız değil, birbirini tamamlayan süreçler olarak düşünmemiz doğru olur.
Bu noktada eğitim yöneticileri başta olmak üzere, öğretmen, veli, öğrenci ve tüm eğitim paydaşlarına önemli bir rol düşüyor. Değişen dünyada, eğitim yaklaşımımızı ve öğrenme ortamı tasarımımızı değiştirmemiz kaçınılmaz. Eğitim kişiselleştirilmiş bir deneyime dönüşürken; yalnızlaştırıcı ve rekabetçi değil, grup çalışmasına teşvik eden ve işbirlikçi bir öğrenme ortamı tasarlayabiliriz. Aksi takdirde, dijitalleşen bir dünyada insan odağımızı kaybetme riskiyle karşı karşıya kalırız. Eğitimin öznesi her zaman insan, bunun için teknoloji destekli olduğu kadar insan odaklı bir eğitim yaklaşımı, otomasyon ve yapay zekanın güçlenerek karşımıza çıkacağı bir gelecekte çocuklarımızın insani becerilerle fark yaratmasını sağlayacaktır. Hızla değişen bir dünyada belki de ilk kez bu kadar bilinmez bir geleceğe hazırlanıyorken, hayat boyu öğrenme kavramını ne kadar erken içselleştirebilir ve öğrenmeyi hayatımızın ne kadar geniş bir alanına yayabilirsek, o kadar başarılı olacağımıza inanıyorum. Öğrencilerin her alandaki okuryazarlıklarını desteklemeli; doğru bilgiye, güvenilir kaynaktan, ihtiyaç anında en kısa yoldan ulaşmayı öğrenmeli ve öğretmeliyiz. Böylece sadece bugün var olan bilgiye değil, gelecekte var olacak bilgiye de ulaşmayı öğreniriz. Bilgi hızla değişebilir, güncellenebilir; ancak bilgimizi beceriye ve deneyime dönüştürebildiğimiz takdirde kazanımlarımız kalıcı olacaktır. Dijital dönüşümü doğru yerden yakalayabilen toplumların geleceğin dünyasında öne geçmek için önlerinde çok önemli bir fırsat var. Çok disiplinli, disiplinlerarası ve kapsayıcı bir yaklaşımla, pandemi sonrası ortaya çıkacak şartlara uygun bir eğitim modeli kurgulayabilir; dijital ve yüz yüze eğitimin en güçlü yanlarını bir araya getirebilirsek; sadece değişen dünyaya adapte olmakla kalmayıp, bu değişimi yöneten liderler yetiştirebiliriz.
ALP KÖKSAL KİMDİR?
Alp Köksal, Khan Academy’nin 2012 yılında ilk yerel iştiraki olarak kurulan Khan Academy TR’nin direktörlüğünü yürütüyor. Türkiye’nin köklü şirketlerinden STFA Grubu’nun eğitim vakfının genel müdürlüğünü üstleniyor ve Boğaziçi Mezunlar Derneği (BÜMED) Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapıyor. Okul Destek Derneği ve Yeni Nesil Öğrenme Girişimi’nin kurucularından olan Köksal, Türkiye Bilişim Derneği İcra Sektör Kurulu’nda da yer alıyor. Eğitimde dijital dönüşüm üzerine odaklanan Köksal, çalışmalarıyla teknoloji destekli ve insan odaklı yeni nesil bir öğrenme anlayışına dikkat çekmeyi ve fırsat eşitliğini güçlendirmek için sosyal girişimciliğin önemine dair farkındalık yaratmayı hedefliyor. Köksal, deneyimlerini farklı TEDx sahnelerinde paylaşma şansı buldu, yurtiçi ve yurtdışında düzenlenen konferanslara davetli konuşmacı olarak katıldı. Marka Konferansı, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Sosyal Fayda Zirvesi, UNESCO’nun en önemli bilgi ve iletişim teknolojileri etkinliği olan Mobil Öğrenme Haftası gibi etkinliklerde sahne aldı ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlenen ilk Eğitim Teknolojileri Zirvesi’nde açılış konuşmacısı olarak yer aldı. Köksal, 2017 yılında Uluslararası Genç Liderler ve Girişimciler Derneği tarafından Türkiye’nin 10 Başarılı Genci’nden biri seçilerek TOYP “İnsanlığa ve Gönüllü Kuruluşlara Hizmet” ödülünün sahibi oldu ve dünya birinciliğine aday gösterildi.