Güncelleme Tarihi:
Genel olarak sistemdeki kademeler arası geçişin daha çok genel eğitim ve bilişsel niteliklerin ölçülmesine odaklı olması, ortaöğretime geçiş sınavlarında başarılı olamayanların ya da akademik liselerde başarılı olamayanların mesleki teknik ortaöğretim kurumlarına yönlendirilmesi, yükseköğretime geçişte daha önceki yıllarda yapılan katsayı uygulaması gibi stratejik kararların kademeler arası mesleki teknik eğitim kurumlarına geçişi olumsuz yönde etkilediği söylenebilir.
Kanunlar, kalkınma planları, şuralar, hükümet programları gibi ulusal dokümanlarda sürekli dile getirilen, “Mesleki teknik eğitime gereken önem verilecek” gibi ifadeleri içeren sihirli sözlerin ötesinde sistem genel eğitim ve bilişsel davranışların ölçüldüğü bir sistem tasarımını daima ön planda tuttu. Bunun sonucu olarak da uygulamada ortaya çıkan sonuç gerek ortaöğretime geçişte, gerekse yüksek öğretime geçişte mesleki ve teknik eğitimin aleyhine sonuçlanıyor. Bunların sonucunda toplumda mesleki ve teknik eğitime karşı olumsuz bir algı yerleşmiş ve “okuyamazsa zanaata gitsin” gibi bir toplumsal algı toplum hafızasına yerleşen bir olgu haline geliyor.
Türkiye’de eğitim sisteminde kademeler arası geçiş düzenlemelerinden en olumsuz etkilenen kesimin mesleki ve teknik eğitim sistemi olduğu söylenebilir. İlköğretimden ortaöğretime, ortaöğretimden yükseköğretime geçişte mesleki eğitim ya son seçenek, ya da başka seçenek kalmadığı için tercih edilen bir aşama olarak düşünülür hale geldi. Bu makalede özellikle endüstriyel mesleki teknik eğitim sistemi kapsamında kademeler arası geçişler adına yapılan düzenlemeler ve sonuçları çeşitli yönleriyle ele alınacak.
İlköğretimden örtaöğretime geçişte METEK
Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması ile kademeler arası geçişler açısından mesleki ve teknik eğitim için yeni bir dönemin başladığı ifade ediliyor. Kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen yeni sistemin oluşturulmasının temel gerekçelerinden birinin mesleki ve teknik eğitimle ilişkili olduğu belirtiliyor.
Buna göre ilk 4 yıldan sonra bir mesleki yönlendirme yapılmayacağı, ortaokul olarak oluşturulan ikinci 4 yıllık dönemde öğrencilerin seçmeli derslerle özelliklerinin tanınmasının hedeflendiği ifade ediliyor. Böylece kademeler arası yatay ve dikey geçişlere imkan tanınmış olacağı, sağlanacak esnek yapı sayesinde bireye yetenek ve gelişimine göre erken yaşlarda tercih hakkı tanınacağı söyleniyor.
Ayrıca “yapılacak sınavla herhangi bir Anadolu ya da fen lisesine yerleşemeyen ve sınava girmeyen öğrencilerin mesleki teknik liselere kayıtlarının yapılacağı” vurgulandı. Genel liselerin tamamen kaldırılma sürecinin tamamlanacağı, bu okulların Anadolu lisesi ya da mesleki ve teknik liseye dönüşümünün sağlanacağı, böylece okul türünün azalacağı, programların güncellenmesi çalışmalarının tamamlanmasından sonra ortaokullardan liselere geçişlerde seçme ve sıralamaya dayalı merkezi sınav uygulamasının gereksiz hale geleceği söylendi. Bu değişim süreci sonrasında ortaya çıkan sonuçlar şöyle değerlendirilebilir:
Lise türlerinde yapılan düzenleme ile genel liselerin çok büyük bir bölümü Anadolu liselerine dönüştürüldü. Bu uygulamanın mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarına öğrenci akışını hızlandıracağı yetkililer tarafından vurgulandı. Bu beklentinin ana nedeni yukarıda belirtildiği gibi ortaöğretime geçişte hiçbir yeri kazanamayanların mesleki – teknik liselere kayıtlarının yapılabilmesi gibi uygulamalar, sınav sistemi dışında bırakıp isteyenin istediği mesleki teknik liseye kayıt yapmasına izin verilmesi vb. uygulamalardır.
Mesleki eğitimde kalite sorunu yaratır
Ancak kademeler arası geçişte nitelik sorununun nasıl aşılacağı belli olmadığı gibi, bu anlayış mesleki eğitimde kalite açısından da önemli sakıncalar içeriyor. Mesleki ve teknik liselere devam eden öğrenciler genel olarak hangi özellikleri taşıyorlar? Bunu incelediğimiz zaman gerçek ortaya çıkıyor.
9. Kalkınma Planı’nda (DPT: 2009) bu öğrencilerin profili bir ölçüde tanımlanıyor, “bilişsel yetenekleri yüksek öğrencilerin mesleki ve teknik eğitimi tercih etmediğinden” söz ediliyor. Bunun sonucu olarak da ekonominin ihtiyaç duyulan alanlarında nitelikli eleman bulmakta zorluklar yaşanmasına rağmen, mesleki ve teknik eğitim mezunlarının işsizlik oranının yüksek olduğu vurgulanıyor.
Burada dikkate değer bir paradoks yaşanıyor. Bir taraftan nitelikli ara eleman ihtiyacının giderek artması sorunu yaşanırken, diğer yandan mesleki teknik eğitim mezunlarının işsizlik oranının yüksek olmasından söz ediliyor.
Ancak başarılı öğrencilerin söz konusu meslek okullarını tercih etmeleri mevcut mesleki eğitime bakış açısı ve mesleki ve teknik eğitim konusunda toplumda oluşturulan algı var oldukça çok güç. Alınan stratejik kararlar bu toplumsal algının oluşmasının zeminini hazırlanıyor.
“Hiçbir yeri kazanamayanlar mesleki teknik okullara kayıt yaptırabilir” gibi bir uygulama görünürde bireylerin önüne bir fırsat koymak olarak değerlendirilebilir, ama verdiği diğer örtük mesajın, “sınavı kazanamazsanız, zanaata gidersiniz” gibi içinde korku kültürü barındıran bir mesajı da içeriyor.
Bunun sonucu olarak diğer seçenekleri tükenen bireylerin son çare olarak devam ettikleri okullar biçiminde algılanan bu kurumlara giden çocukların, yılgınlık, bıkkınlık, çaresizlik vb. olumsuz bir atmosferde nitelikli mesleki eğitimi alarak ekonominin gerek duyduğu nitelikli ara insangücü potansiyelini oluşturmalarını beklemek hayalcilik olacak.
Eğitim sisteminin temel prensibi olan bilişsel nitelikleri yüksek olanları belirledikten sonra kalanları “istihdam piyasasında değerlendirmek adına mesleki eğitim verilmeli” türünden yaklaşım, bu toplumsal algının oluşumunun en önemli nedenlerinden. Bu durum sadece Türkiye’ye özgü bir algı da değil. Nitekim Dünya Bankası politika belgesinde de mesleki teknik eğitimin amacı açıklanırken vurgulanan boyutlardan biri toplumlardaki fakir ve dezavantajlı, daha az yetenekli bireylerin yükseköğrenimden ve sokaklardan uzak tutulması gibi bir amaçla mesleki eğitimin verilmesi gerektiğinden söz ediliyor.
‘Adam’ olmanın bir yolu olarak lanse ediliyor
Bu politikanın ülkemizde uygulanan sınav odaklı sistemle ve alınan kararlarla tesis edildiğini söylemek yanlış olmayacak. Kamuoyunda bilinen bazı kampanyalarda da işsiz başarısız, yoksul gençler ve aileleri için mesleki eğitim ‘adam’ olmanın bir yolu olarak lanse ediliyor, örtük mesaj olarak yukarıda vurgulandığı gibi, bilişsel özellikleri iyi olmayanların seçilerek, kalanların ‘bir şekilde’ eğitim sistemi içinde değerlendirileceği, bunun da tek adresinin mesleki eğitim olduğu gibi bir algının alt yapısı oluşturuluyor.
Aslında bu ayrıştırıcı mesajın toplumdaki çeşitli açılardan dezavantajlı kesimlerin topluma kazandırılması adına bir an için fırsat eşitliği sağlayıcı bir politika olduğunu düşünsek bile konu mesleki eğitim boyutundan bakıldığında da önemli yanlışları içeriyor. Günümüzün meslekleri özellikle teknisyen düzeyinde meslek elemanlarının daha üst düzey bilişsel becerilere sahip olmaları gerektiğini de gösteriyor.
Çünkü hızla gelişen bilimsel ve teknolojik değişimin bir sonucu olarak daha üst düzey bilişsel becerilerle donanmış problem çözebilen bireylere ihtiyaç var. Bu düzeydeki bireyleri yetiştiren mesleki teknik ortaöğretim kurumlarına yapılanın tam aksine bilişsel becerileri iyi olanların da gitmesi gereği çok açık.
Liselerin 4 (2005 – 2006) yıla çıkarılması sonrasında da hedeflenen ya da raporlarda ifade edilenlerle ortaya çıkan sonuç arasında da çelişkiler bir kez daha gözlendi. Çünkü 4 yıllık lise öğreniminin ilk yılının tüm okul türlerinde ortak programın uygulandığı, öğrencilerin başarıları, ilgi, istek ve yeteneklerinin belirlendiği bir aşama olacağı, daha sonra buna göre yönlendirileceği ifade edildi.
Örneğin 9. Kalkınma Planı’nda (DPT: 2009) ortak sınıf uygulamasıyla genel liselerden meslek liselerine, meslek liselerinden genel liselere dikey ve yatay geçişlerin sağlanacağı belirtildi. Ama gerçek yine böyle olmamış, mesleki teknik liseler bir anlamda ötekileştirilmiş ve diğer okullarda başarısız olan öğrencilerin devam ettiği okullar gibi işlev görmeye başladı.
Mesleki ve teknik liselerde çöküş yaşandı
Bir nevi “okumazsa zanaata gitsin” anlayışı hakim görüş olarak kendini gösterdi. Nitekim 2013 – 2014 yılında MEB, sınavsız öğrenci alan ortaöğretim kurumlarına ilişkin olarak çıkardığı genelge ile (MEB: 2013) genel lise puan türünde öğrenim görmek isteyen öğrencilerin, bünyesinde genel lise bulunan çok programlı liseleri tercih edebilecekleri, herhangi bir okula yerleştirilemeyen öğrencilerin meslek lisesi, çok programlı lise ve imam hatip liselerini tercih edebileceklerine dönük karar alındı.
Ancak yukarıda da belirtildiği gibi “hiçbir okula kayıt olamayan öğrenci” mesleki eğitime yönlendirilerek bireyler ilgi istek ve yeteneklerine göre mi eğitim sistemi içinde yönlendirilmiş oluyor? Böylelikle çağ nüfusunun okullaşma oranı içinde mesleki eğitimin ağırlığı arttırılmış mı olacak?, Daha nitelikli meslek elemanı yetiştirilip, endüstrinin çok acil ihtiyacı olan nitelikli insan gücü yetiştirilmiş mi olacak?
İlköğretimden ortaöğretime geçiş konusunda etkili olan bir olgu da ortaöğretimden yükseköğretime geçiş uygulamaları. Bu bağlamda geçmişte ortaöğretimden yükseköğretime geçişte yapılan katsayı uygulaması önemli değişimlere yol açtı. Söz konusu uygulama bireylerin önünde psikolojik bir baraj oluşturdu. Bunun sonucu olarak mesleki teknik ortaöğretim sistemi adeta büyük bir çöküş dönemi yaşandı.
Bu kurumlardan yükseköğretime geçişin son derece sınırlı alanlar için mümkün olduğunu, pek çok alana geçişin neredeyse mümkün olmadığını gören öğrencilerin ilköğretim sonrasında mesleki teknik ortaöğretim kurumlarını tercih etmek yerine, yoğun bir biçimde akademik liselere yönelmeye başladıkları görüldü. Bunun sonucu olarak mesleki teknik ortaoğretim kurumları hem hızla öğrenci kaybetmeye başlamış, aynı zamanda eğitim kalitesi açısından da büyük erozyona uğradı. Çünkü bu okullara giden öğrenciler yukarıda da açıklandığı gibi çoğunlukla ortaöğretime geçiş sınavlarında akademik liselere gitmeyi başaramayan ya da bu liselerde başarısız olan öğrencilerden oluşmaya başladı.
Nitekim demokrasi eğitimi ilkelerine, temel insan haklarına ve uluslar arası normlara uygun olmayan, 1999 yılında başlayan söz konusu katsayı uygulamasının 2010 yılında son bulmasıyla önemli bir hatadan dönüldü. Ancak daha önce de belirtildiği gibi uygulamanın toplumda mesleki ve teknik eğitim adına oluşturduğu olumsuz algıyı kaldırmak uzun yıllar alacak. Bu aşamada mesleki teknik ortaöğretimden yükseköğretime geçiş uygulamalarını incelemekte yarar var.
Mesleki teknik ortaöğretimden yükseköğretime geçiş uygulamaları
Ortaöğretimden yüksek öğretime geçişte 1999 – 2010 yıllarında geçerli olan katsayı uygulaması ile yüksek öğretim programlarının neredeyse tamamı (mesleki-teknik öğretmenlik alanları hariç) mesleki teknik ortaöğretim öğrencileri için alan dışı kabul edilmiş, bir bakıma bu öğrencilere yükseköğretim yolu büyük ölçüde kapandı.
Söz konusu dönem içinde yükseköğretimde neredeyse tek seçenek olarak mesleki teknik öğretmen yetiştiren fakülteleri tercih edenler ise akademik başarı açısından genel olarak yetersiz, öğrenme motivasyonları düşük, gelecek endişesi taşıyan öğrencilerden oluşmaya başladı.
Örneğin, o dönem içinde mesleki teknik ortaöğretim alan bir öğrencinin yükseköğretimde mühendislik eğitimi alabilmesi neredeyse mümkün olamaz hale geldi. Söz konusu mesleki-teknik eğitim fakülteleri de 2009 yılında kapatıldı ve yeni yapılanma kapsamında teknik eğitim fakülteleri teknoloji fakültelerine dönüştürülerek mühendis yetiştirmeye başladı. Mesleki eğitim fakülteleri sanat ve tasarım fakültelerine, ticaret ve turizm eğitim fakülteleri de turizm fakültelerine dönüştürülerek sektöre insan gücü yetiştirme amacına dönük hale getirildi.
Daha önce ortaöğretim kurumlarına mesleki-teknik öğretmen yetiştiren bu kurumların, artık öğretmen ihtiyacı kalmadığı, sektöre insan gücü yetiştirmeleri gerektiği düşüncesiyle kapatılmış olması ayrıca tartışılması gereken bir karar. Çünkü son yıllarda 4+4+4 modelinin oluşturulmasının gerekçesinde de belirtilen ortaöğretimde mesleki eğitimin ağırlığının arttırılması yönündeki yoğun çabalar ortaöğretimde mesleki-teknik öğretmen ihtiyacını da arttıracak. Mahiroğlu’nun da belirttiği gibi (2006) mesleki teknik öğretmen ihtiyacının artacağı düşünüldüğünde yapılması gereken kapatmak yerine arz-talep dengesini de dikkate alarak esnek ve dinamik programların uygulamaya konulması olmalıydı.
Yukarıda belirtildiği gibi katsayı uygulamasına 2010 yılında son verildi, ancak mesleki eğitim adına oluşturduğu olumsuz toplumsal algının aşılması uzun yıllar alacak.
Sınavsız geçiş doğru bir uygulama gibi görünebilir ama...
Sistemde uygulanan bir diğer model olan “mesleki teknik ortaöğretim mezunlarına sağlanan sınavsız yükseköğretime geçiş” görünüşte bireylerin orta öğretimde aldıkları eğitime paralel eğitimi almaları adına doğru bir uygulama gibi görünebilir. Ancak özellikle nitelikli insan gücü yetiştirme adına yine olumsuz sonuçlar ortaya çıktı.
Diğer yandan geçmişte mesleki ve teknik öğretmen yetiştiren ve günümüzde sektöre insan gücü yetiştirdiği düşünülen teknoloji fakültelerine, sanat ve tasarım fakültelerine geçişte uygulanan mesleki ve teknikorta öğretim kurumlarından mezun olan öğrencilerin birinci aşama YGS puanına göre kontenjan sağlanması uygulaması diğer “mühendislik fakülteleri” için de düşünülebilir mi?
Başka bir deyişle toplumsal algı açısından popüler olan mühendislik fakültelerini mesleki teknik ortaöğretim mezunlarının tercih etmeleri halinde belirli kontenjan dahilinde girebilecekleri bir sistem oluşturulabilir mi? Bu tür bir karar almak “ötekileştirilmiş, hiçbir yeri kazanamazsa meslek eğitimi alsın” gibi kararlarla sistem içinde adeta başarısızlığa zorlanmış öğrenciler adına neredeyse mümkün değil.
Bir başka deyişle “mesleki eğitime gereken önem verilmeli” diyen ve ulusal kaynaklara bu temel ilkeyi yazan karar vericilerin böyle bir düzenlemeye geçmişte olduğu gibi “bu okul mezunlarının yeterli akademik bilgisi yok” diye karar vereceklerini ve bu öğrencileri “prestijli mühendislik fakültelerinin kapısından içeri sokmayacaklarını” söylemek kehanet olmayacaktır.
Oysa mesleki teknik ortaöğretim programları içinde teknik lise, Anadolu teknik lisesi gibi okulların program yapılarının bu tür düzenlemeye genel olarak uygun olduğu söylenebilir. Çünkü mevcut işgücü piyasasında genel olarak mühendislik eğitiminin özellikle uygulama boyutu adına bazı olumsuzluklar içerdiği de tartışılıyor.
Konu bir bütün olarak ele alındığında gerek ulusal, gerekse uluslararası eğitim stratejileri temel insan haklarına dayalı ilkeleri ortaya koyuyor ve buna uygun sistem düzenlemelerini gündeme getiriyor. OECD ve AB düzeyinde oluşturulan politikalar incelendiğinde “süslü” ifadelerle sürekli vurgulanan hayat boyu eğitim, eğitimde yatay ve dikey geçişlerin esnekleştirilmesi, yaşamdaki her türlü öğrenmelerin tanınacağı bir eğitim organizasyonunun yapılması, demokrasi eğitimi vb. ilkeler ülkemizdeki eğitim sistemi adına yapılan her türlü strateji belgelerinde atıfta bulunulan cümleler oluyor. Ancak son yıllarda giderek bazı olumlu gelişmeler olmakla beraber, uygulamaların mesleki eğitim adına hala önemli sorunlar içerdiği de bir gerçek.
Sonuç ve öneriler
Son yıllarda mesleki teknik ortaöğretim sisteminin örgün ve yaygın eğitim ikilemi içinde yaşadığı sorunlar, genel ve mesleki teknik ortaöğretimdeki ayrışmalar, 4+4+4 modeli ile mesleki eğitimdeki göreceli artışın taşıdığı anlam vb. uygulamalar çeşitli sorunları barındırıyor.
Gerek ilköğretimden ortaöğretime geçişte, gerekse ortaöğretimden yüksek öğretime geçişte öncelikli olarak bilişsel niteliklerin ön planda olması ve alınan kararlarda da sürekli genel eğitimi ön plana çıkaracak bir sistem yapısı oluşturulması, bu düzeylerdeki mesleki teknik eğitim kurumlarına geçişleri olumsuz etkiliyor.
TEOG gibi merkezi sınavları kazanamayanların son sığınacakları, başka yolları olmadığı için gitmek zorunda oldukları eğitim kurumlarının mesleki ve teknik ortaöğretim kurumları olduğu gibi bir toplumsal algı yaratıyor. Bu durum söz konusu okullardan yükseköğretime geçişleri de olumsuz etkiliyor.
Daha da önemlisi sistemdeki söz konusu gelişmeler mesleki teknik eğitime yeterli niteliklere sahip, istekli, motivasyonu yüksek yeterince öğrenci gelmediği için eğitim kalitesini de olumsuz etkiliyor. Bunun sonucunda iş gücü piyasasında da nitelikli işgücü ihtiyacı her geçen gün artıyor.
Bununla beraber mesleki teknik ortaöğretimden yükseköğretime geçişte yapılan sınavsız geçiş, belirli yükseköğretim kurumlarına girişte kontenjan tanınması gibi uygulamaların özellikle mesleki teknik eğitim konusundaki toplumsal algıya etkileri tartışılıyor. Genel olarak bir zincir gibi ilköğretimden ortaöğretime geçerken yeterince tercih edilmeyen bu okullara gelen öğrencilerin sektörün istediği niteliklere dönük bilgi ve beceriler elde edemedikleri gibi, yükseköğretime geçişleri de sorunlu oluyor. Bütün bu açıklamalara göre öneriler şöyle sıralanabilir:
Genel ve mesleki eğitim ayrımı kaldırılmalı
- Yıllardan beri süre gelen genel eğitim mesleki eğitim ikilemini ortadan kaldıracak uygulamalara ağırlık verilmeli.
- Toplumda olumsuz bir algı oluşturan sınavı kazanamayanların mesleki eğitime yönelmesi algısını ortadan kaldırmak için bu tür uygulamalara son verilmeli.
- Ortak sınıf olarak düzenlenen 9’uncu sınıfta gerçek anlamda bir rehberlik yapılmalı, meslekleri tanıtıcı uygulamalara ağırlık verilmeli.
- Ortaöğretimde teknik lise, anadolu meslek ve anadolu teknik lisesi gibi lise fen kolu programı uygulayan okul türlerinde yeni düzenlemelere gidilmeli, bu okulların bilişsel başarısı yeterli öğrenciler tarafından da tercih edilebilecek hale getirilmesi sağlanmalı.
- Yükseköğretime geçişte lise fen kolu programı uyguladığı belirtilen mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarından mezun olanların “prestijli mühendislik fakültelerini” tercih etmelerini sağlayacak ek puan, kontenjan vb. teşvik edici kararlar alınabilmeli.