Güncelleme Tarihi:
Özellikle okul öncesi eğitimin getirilerine yönelik boylamsal çalışmalar, okul öncesi eğitim alan bireylerin yaşamları boyunca eğitimde ve istihdamda geçirdikleri sürenin bu eğitimi almayanlara göre çok daha uzun olduğunu gösteriyor. Eğitim ve istihdamda geçirilen sürenin artması aynı zamanda kişisel ve toplumsal refah düzeyinin artması ile de ilişkiye sahip. Dolayısıyla okul öncesi eğitim, ekonomik refahı kişisel ve toplumsal düzeyde artırma konusunda önemli bir potansiyel taşıyor. Diğer taraftan, okul öncesi eğitimin sadece akademik becerileri değil, sosyal ve duygusal becerileri de geliştirdiği ve dolayısıyla daha sağlıklı bireyler yetiştirmeye önemli katkılar sağladığı biliniyor. Nitekim okul öncesi eğitim alan bireyler arasında suç oranlarının akranlarına göre daha düşük olduğu ve toplumsal kurallara daha fazla uyum gösterdikleri de benzer çalışmalarda gösterildi.
DAHA SAĞLIKLI NESİLLER
Bu kapsamda örneğin, okul öncesi eğitim almış bireylerin almamış bireylere göre madde bağımlılıklarının çok daha az olduğuna işaret eden çok sayıda araştırma bulgusu ortaya kondu. Dolayısıyla, okul öncesi eğitim “daha sağlıklı nesiller” yetiştirmeyi garanti ediyor. Dahası, eğitim kademelerinin başlangıcını oluşturduğu için maliyeti, ilerleyen eğitim kademelerinin maliyetleri ile karşılaştırıldığında oldukça düşük. Bu nedenle, okul öncesi eğitim, yatırım maliyeti son derece düşük olmasına rağmen uzun vadeli getirileri son derece büyük olan bir eğitim kademesine karşılık geliyor.
Eğitim sistemlerinde okul öncesi eğitimin yeterince yaygınlaştırılamadığı durumlarda, henüz ilkokul kademesinin başlangıcında okul öncesi eğitim alan ve almayan çocuklar arasında önemli hazırbulunuşluk farkları ortaya çıktığı uzun zamandan beri biliniyor. Okul öncesi eğitime erişim, ailelerin sosyoekonomik seviyeleri (SES) ile çoğunlukla ilişkili olduğundan varlıklı ailelerin çocukları bu eğitime erişebilirken diğerleri erişemiyor. Sosyoekonomik seviye farklarının hâlihazırda bir eşitsizlik kaynağı olduğu düşünüldüğünde okul öncesi eğitime erişim, ikincil bir eşitsizlik kaynağı haline gelebiliyor. Eğitim sistemi bu farkları telafi edici mekanizmalara sahip olmadığında ise bu farklar eğitimin ilerleyen kademelerinde sürekli büyümekte ve okullar arası başarı farkları olarak kendisini gösteriyor. Bu durum eğitimde eşitsizlikleri artırmakta, eğitimde fırsat eşitliğini zedeliyor.
OKULLAŞMA ORANLARI BAŞARI FARKI SAĞLIYOR
Okullararası başarı farkları, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak için sadece eğitime erişimin yetmediğini, ayrıca erişilen eğitim kalitesinin de tüm öğrenciler için benzer ve karşılaştırılabilir düzeyde olması gerektiğinin açık göstergesi. Dahası, sosyoekonomik temelli farkların oluşması, öğrencilerin başarı gösterme olasılıklarını sosyoekonomik düzeylerine daha da bağımlı hale getiriyor. Bu nedenle, örneğin öğrencileri farklı okul türlerine (örneğin farklı lise türleri ve programlarına) yerleştirmede kullanılan ölçümler her ne kadar öğrencilerin akademik başarılarına göre yapılsa da bu ayrıştırma aslında örtük bir şekilde SES’e göre gerçekleşiyor. Ülkemizde okul ayrıştırmasının en yoğun gerçekleştiği ortaöğretime geçiş süreci bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Ortaöğretime geçişte kullanılan okul ayrıştırması uygulamalarının bir sonucu olarak, akademik başarısı yüksek olan okullarda SES açısından güçlü arka plana sahip öğrenciler kümelenmekte ve eğitim sisteminin ortaöğretim kademesi aslında SES’e göre sınıflandırılmış bir görünüme sahip oluyor.
Buraya kadar asıl nedenleri üzerinde durduğumuz okullar arası başarı farklarının eğitim sistemimiz için uzun zamandan beri çözüm bekleyen kronik bir sorun olduğu biliniyor. PISA sonuçları ile lise düzeyinde görünürlük kazanan bu sorunun kaynağı ve kökleri okul öncesi eğitim kademesine erişimde yaşanan eşitsizliklere uzanıyor. Ülkemizde eğitime erişim sorunu son 20 yılda yapılan çok-boyutlu yatırımlarla temel, orta ve yükseköğretim kademelerinde büyük oranda çözülmüş olmasına rağmen okul öncesi eğitim kademesinde istenilen seviyelere maalesef ulaşmadı. 2020 yılı verilerine göre 3-5 yaş aralığında OECD ülkeleri arasında en düşük okullaşma oranına sahip olduğumuz biliniyor. Bu sorun, liselerde ortaya çıkan okullar arası başarı farklarının kalıcı olmasını sağlıyor.
Bu nedenle, bu eğitim kademesine erişimin SES farklılıklarından bağımsızlaştırılması ve dolayısıyla varlıklı ya da yoksul olsun her sosyal kesimin çocuğunun rahat bir şekilde okul öncesi eğitime erişiminin sağlanması başarı farkları sorununun çözümüne çok önemli katkı sağlayacaktır. Dahası, okul öncesi eğitime erişimde eşitliğin sağlanmasının yararları okullar arası başarı farklarının azalmasının ötesine geçecek, istihdama geçiş ve yaşam doyumu gibi uzun dönemli avantajların toplumun tüm kesimine ulaşmasını sağlayacaktır. Özetle ifade edersek, okul öncesi eğitime erişimde eşitliğin sağlanması, ülkemizin çocuklarına daha eşitlikçi bir eğitim hayatı sunarak daha mutlu ve daha yüksek becerili nesiller yetiştirmesinin anahtarı olacaktır.
OKUL ÖNCESİ EĞİTİM LGS’Yİ ETKİLİYOR
Dolayısıyla okul öncesi eğitimin orta ve uzun vadeli etkilerinin incelenmesi, bir eğitim sisteminde eşitsizlikleri azaltmak için politika alanlarını görme bağlamında önemli katkılar sağlayabilecektir. Bu yazıda bu kapsamda yeni yayımlanan bir çalışmamızın bulguları değerlendirilmektedir (Suna ve Özer, 2024). Çalışmada, ülkemizde ortaöğretime geçiş (sekizinci sınıf sonunda) ve yükseköğretime geçişte (on ikinci sınıf sonunda) yapılan LGS ve YKS sınav sonuçları ile öğrencilerimizin okul öncesi eğitime katılımı arasındaki ilişki incelendi. Bu kapsamda yaklaşık 5.6 milyon öğrenci verisi analiz edildi. Çalışma, okul öncesi eğitim alan öğrencilerin, 8 yıllık eğitimin ardından girdikleri LGS sınavında bu eğitimi almayan akranlarına göre önemli ölçüde daha yüksek performans gösterdiklerine işaret ediyor. Ayrıca düşük ve orta seviye SES düzeyinden gelen öğrenciler arasında okul öncesi eğitim alan öğrencilerin LGS puan ortalaması, bu eğitimi almayan akranlarına kıyasla ortalamaya daha yakın seyrediyor. Bu sonuç, eğitim literatüründe sıklıkla ifade edilen ‘okul öncesi eğitimin sağladığı yararlar özellikle dezavantajlı öğrencilerin akranlarına yetişebilmesi ve başarılı olmaları için çok önemlidir’ vurgusunu destekliyor.
Diğer taraftan, çalışmanın yükseköğretime geçişteki performansa dair sunduğu bulgular oldukça dikkat çekici. Elde edilen bulgular, tüm yükseköğretim programları dikkate alındığında, okul öncesi eğitimi alan ve almayan öğrencilerin yükseköğretime yerleşme oranlarının oldukça yakın olmasına rağmen okul öncesi eğitimin yüksek prestijli programlara geçişte önemli bir katkı sağladığına işaret ediyor. Bir başka deyişle, okul öncesi eğitim alan öğrencilerin daha yüksek bir yüzdesi tıp, diş hekimliği ve hukuk fakülteleri gibi yüksek prestijli programlara yerleşiyor. Ayrıca, okul öncesi eğitim alan öğrencilerin örgün yükseköğretim programlarına yerleşme oranları daha yüksekken, okul öncesi eğitim almayan öğrencilerin daha çok açık öğretim programları ve önlisans programlarına yerleştikleri görülüyor. Çalışma bulguları ayrıca, okul öncesi eğitim alan öğrencilerin YKS tercihlerinde ilk 5 tercihlerine yerleşme oranlarının da daha yüksek olduğunu gösteriyor.
SAĞLIKLI NESİLLER YETİŞTİRMEK
Sonuç olarak bu çalışma, bağlamı içerisinde ülkemizde okul öncesi eğitimin bireylerin kariyerlerinde orta ve uzun vadede ne kadar etkili olduğunu ilk kez kapsamlı büyük bir veri kullanarak gösteriyor. Dahası, okul öncesi eğitimin öğrencilerin başarılarını ailelerin SES’inden mümkün olduğu kadar bağımsız bir şekilde nasıl daha eşitlikçi bir şekilde sağlayabileceklerinin kanıtını da sunuyor ve ülkemizin eğitim sisteminin kalitesinin artırılmasında nasıl büyük bir potansiyele sahip olduğuna işaret ediyor. Dolayısıyla, okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması ile ilgili son zamanlarda başlatılan kapsamlı adımların sürdürülmesi ve okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılmasına gerekiyor. Son 20 yılda eğitimde sağlanan büyük dönüşüm göz önüne alındığında ülkemiz bu hedefi kısa sürede gerçekleştirebilme gücüne sahip. Bu önemli adımlar, daha sağlıklı nesiller yetiştirmenin ötesinde eğitim sistemimizin en önemli sorunu olan okullar arası başarı farklarının azaltılması ve dolayısıyla eğitimde fırsat eşitliğinin güçlendirilmesi için de en öncelikli politika alanı.
Suna, HE; Özer, M (2024). Medium- and long-term outcomes of early childhood education: experiences from Turkish large-scale assessments. Humanities & Social Sciences Communications, 11, 853.
MAHMUT ÖZER KİMDİR?
5 Mayıs 1970 yılında Tokat’ta doğan Mahmut ÖZER, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümünden (1992) mezun oldu. 1992-1994 yılları arasında Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) Genel Müdürlüğü Dalaman Havalimanında Elektronik Mühendisi olarak görev yaptı. Yüksek Lisans ve Doktorasını Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ), Fen Bilimleri Enstitüsü Elektrik-Elektronik Mühendisliği Anabilim Dalında sırasıyla 1996 ve 2001 yıllarında tamamladı. 1994-2002 yılları arasında Gazi Osmanpaşa Üniversitesinde Öğretim Görevlisi, 2002-2010 yılları arasında Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Elektrik-Elektronik Mühendisliğinde öğretim üyesi olarak görev yaptı.
28 Kasım 2010-4 Ekim 2017 tarihleri arasında Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Rektörü olan Özer, 1 Ağustos 2015-1 Ağustos 2016 tarihleri arasında Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) Başkanlığı yaptı. Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) Yönetim Kurulu Üyeliği ve Başkan vekilliği ve Türk Standartları Enstitüsü (TSE) Genel Kurul Üyeliği görevlerini de yürüten Özer, 4 Ekim 2017 tarihinde Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanlığı görevine atandı. Özer, 8 Ağustos 2018 - 5 Ağustos 2021 tarihleri arasında Millî Eğitim Bakanlığı Bakan Yardımcılığı görevini yürüttü. 6 Ağustos 2021 tarihinde Millî Eğitim Bakanı olarak atandı. Özer, Millî Eğitim Bakanlığı görevinin ardından 2023 yılı Mayıs ayında gerçekleştirilen seçimde TBMM’nin 28. döneminde Ordu Milletvekili olarak görev yapmaya başlamıştır. Ardından Özer, 14 Haziran 2023 tarihinde halen yürütmekte olduğu TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanlığına seçildi.