Güncelleme Tarihi:
Bugünlerde öğretmenlik mesleğini, öğretmen adaylarının Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) ve Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi (ÖABT) puanları üzerinden konuşmaya başladık. Bu tartışma daha bir süre devam edecek gibi gözüküyor. Bu tartışmayı bir yana bırakıp daha temel bir soruya odaklanalım: Öğretmenlik mesleğinin erozyona uğramış statüsü nasıl yeniden inşa edilebilir? Öğretmenlerin toplumun en özverili ve saygıdeğer unsurları haline gelmesi için neler yapılabilir?
Öğretmenler bir ülkenin geleceğini belirler. Öğretmenlik insanların hayatını en çok etkileyen mesleklerden biridir. 3-5 yaşındaki bir çocuğu bir öğretmene emanet ediyoruz. Emanet ettiğimiz çocuk, hayatını şekillendirecek, kararlarını ve tercihlerini belirleyecek birçok şeyi öğretmenden öğreniyor. Öğretmenin kontrol ettiği ve şekillendirdiği okul ortamında akranlarından öğreniyor. Biz yetişkinler öğretmenle konuşmaktansa, onun hakkında konuşmayı tercih ediyoruz. Bu konuşmanın içeriği, tonu ve biçimi ne yazık ki öğretmenleri ve mesleği örseliyor. Öğretmen yetiştirme, seçme, istihdam ve mesleki gelişim süreçlerini iyileştirerek öğretmenlerin niteliğini geliştirmeye odaklanmak; onları yargılamaktan daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Kamuoyu önünde öğretmenleri ve bu mesleği konuşma ve tartışma dilimiz, üslubumuz ne onlara ne de çocuklarımıza bir fayda sağlıyor. Öğretmenler hakkında konuşma dilimizi düzeltmeliyiz.
Ödeme sistemi saygın olmak zorunda
Bu meslek, tam zamanlı ve profesyonel bir iştir. Haftalık 15 ders saatlik bir iş değil. Büro tipi veya rutin teknik işlerde ek çalışma ücreti ya da fazla mesai gibi uygulamalar oluyor. Profesyonel işlerde fazla mesai veya saat ücreti gibi ödeme şemaları uygulanmaz. Öğretmenin maaşını haftalık 15 ders saati üzerinden tanımlayan bir ödeme sistemi ne yazık ki mesleği, teknisyenlik düzeyine indirgeyen bir yaklaşım. Öğretmenin ders saatleri dışında derslere hazırlık, materyal geliştirme, mesleki gelişim çalışmaları, ölçme ve değerlendirme, bireysel olarak desteğe ihtiyacı olan öğrencilerle çalışma gibi etkinliklere harcadığı zaman onun asli işinin bir parçasıdır. Öğretmenin işi sadece ders saatine indirgenemez. Ders saatine indirgendiği zaman, uzun dönemde bunun dışındaki her türlü iş ve etkinlik bir fazladan çalışma, onun esas işi olmayan bir faaliyet olarak algılanır hale gelir. Nitekim öyle de oldu. Öğretmenler de öğrencilerin önünde ek ders ücreti, nöbet ücreti tartışır konuma düşürüldü.
Öğretmen bir profesyonel olarak görüldüğünde ek ders kavramı ortadan kalkar. Yaptığı her işi “ek ders” ödemesi ile tanımlayarak öğretmeni, öğrencinin ve toplumun gözünde itibarsızlaştıran ödeme biçiminin son bulması gerekiyor. Bu mesleğin ücret ve ödeme sisteminin yeniden düzenlenmesi lazım. Öğretmenin, mesleğinin gereği olarak yerine getirdiği tüm iş ve görevler iş yükü içinde tanımlanmalı. Maaşlarının kişi başına düşen Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın iki katı civarında bir noktaya getirilmesi ile ücret tartışması sona erdirilmeli. Öğretmene yatırım yaparak okul içinde makul çalışma koşullarına ve okul dışında makul bir yaşam standardına erişmesi sağlanmalı.
Kaliteyi geliştirmek zorundayız
Sayılar havada uçuşuyor. 100 bin civarında öğretmen açığı var, ama 900 bin kadar öğretmen adayı bulunuyor. Millî Eğitim Temel Kanunu öğretmenliği bir uzmanlık mesleği olarak tanımlıyor. Bir uzmanlık mesleğinin yetiştirme sisteminde, istihdam da kamu tekelinde olduğu halde, bu kadar büyük boyutta bir arz-talep dengesizliği olamaz. Şu anda pedagojik formasyonda veya çeşitli öğretmen yetiştirme programlarında, son beş yıl içinde 10 kişinin bile atanmadığı alanlarda yüzlerce veya binlerce öğrenci eğitim görüyor. YÖK bu sorunu sıralama sınırlaması getirerek çözmeye çalışıyor. Bu durumda pedagojik formasyon programlarına kabul sürecinde de bir sıralama sınırlaması uygulanacak mı? Öğretmen yetiştirme programlarına öğrenci kabulünde, Türkiye’nin geçmişte öğretmen okullarına öğrenci seçmede yaptığı uygulamaların kullanılması bile bugünkü seçme yönteminden daha sağlıklı sonuçlar verecektir.
Öğretmen yetiştirme sabırla ve bire bir ilgilenerek, adeta usta-çırak ilişkisi içinde bir yetiştirme süreci gerektiriyor. 60-70, hatta bazen 100 öğrenciyi bir sınıfa doldurarak öğretmen yetiştirilemez. Uzaktan eğitim bazı alanlarda etkili olabilir. Ancak uzaktan eğitim yoluyla hizmet öncesi öğretmen eğitimi yapılamaz. Burada mutlaka bir akreditasyon sistemi oluşturulmalı ve öğretmen yetiştirme süreci ile çıktılarının niteliği güvence altına alınmalı. Hangi dersin veya eğitim içeriğinin, öğretmenlerde hangi niteliğin veya yeterliliğin geliştirilmesine katkı sağladığına bakmaksızın; merkeziyetçi bir anlayışla şekillenmiş öğretmen yetiştirme programları öğretmenlik meslekî yeterlikleri ile ilişkili hale getirilmeli. Bu mesleğin saygınlığının geliştirilmesinin ön koşulu, kaliteli ve saygın bir öğretmen yetiştirme eğitimi sağlamaktır.
İstihdamda iki temel sorun öne çıkıyor
İstihdam konusunda iki temel sorun öne çıkıyor. Birincisi hangi yükseköğretim programlarından mezun olanların hangi alana atanacakları, ikincisi ise atanacak öğretmenlerin nasıl seçileceği. Öğretmen istihdamı konusunda bugüne kadar uygulanan geçici çözümler kalıcı problemler üretti. Özellikle alan dışı atamalar, “bu atama dönemine mahsus olmak üzere” kaydı ile alan şartlarını taşımayanların çeşitli branşlara atamalarının yapılması, geçici olarak ya bir konjonktürel baskıyı azalttı ya da bir alandaki öğretmen açığını kısmen karşıladı. Ancak unutulmamalı ki, bu şekilde yapılan öğretmen istihdamı orta ve uzun vadede bakanlığın önünde alan değişikliği sorunu veya çoğu zaman alan dışı olarak atandığı alanda mesleki yetersizlik sorunu olarak kendini gösteriyor. Geçici çözümler ve alan dışı atamaların sistem içinde alışkanlık haline gelmesi, Öğretmenliğe Atamaya Esas Teşkil Eden Alanları belirleyen kararın sürekli olarak değişmesi için baskı oluşturuyor. Her yeni yönetim bu kararı değiştirerek öğretmen istihdamı sorununu çözebileceği yanılgısına düşüyor. Ne yazık ki bu konuda bir süreklilik ve tutarlılığın olmaması öğretmenlik alanlarının/branşlarının statüsüne zarar veriyor.
Önce sadece KPSS, daha sonra KPSS ve ÖABT puanları ile öğretmen istihdamı yapılırken, geçtiğimiz yıl bu sürece bir de mülakat eklendi. Mülakat konusunda oluşan güncel tartışmaları bir yana bırakacak olursak, seçme sürecinin kendisi ile ilgili daha üst bir sorun olduğunu görebiliriz. KPSS, ÖABT ve mülakat birlikte değerlendirildiğinde, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından belirlenmiş olan öğretmenlik mesleği genel ve özel alan yeterlilikleri ile ne kadar ilişkilidir? Doğru ve sağlıklı bir seçim yapabilmek için öğretmen yetiştiren programlara öğrenci seçme, öğretmen yetiştirme süreci ve öğretmen seçme süreci ile öğretmenlerin, meslek genel ve özel alan yeterlilikleri arasında uyum sağlanması gerekiyor.
Disiplinler arası çalışmalarla mesleki gelişimleri sağlanabilir
Kaliteli bir hizmet öncesi öğretmenlik eğitimi, meslekte iyi bir başlangıç yapmaya yardımcı olabilir, ama iyi bir öğretmenlik için yeterli olamaz. Öğretmenin sürekli olarak kendini geliştirmesi gerekiyor. MEB tarafından tanımlanmış olan ‘Okul Temelli Gelişim Modeli’ teorik olarak iyiydi. Ancak pratiğinde unutulan veya göz ardı edilen şeyler bunun sadece bir teori olarak kalmasına neden oldu. Öğretmenlerin mesleki gelişiminin bir maliyeti var ve modelin içinde maliyet yer almıyor. Bu maliyetin bütçelendirilmiş olması gerekiyor. Öğretmenlere ders vermek, hizmet içi eğitim vermek veya seminer düzenlemek gibi geleneksel yaklaşım ve yöntemler yerine okul ve öğretmen merkezli yaklaşımların daha etkili olduğu biliniyor. Türkiye’de öğretmelerin yaklaşık yüzde 50’sinin 10 yıldan daha az kıdeme sahip olduğu olgusu da öğretmen merkezli mesleki gelişim fırsatlarını destekliyor.
Öğretmenler dünyanın başka yerlerinde neler öğretildiğini ve öğrenildiğini izleyebilecek kadar yabancı dil yeterliliğine sahip olmalı. Öğretmen meslektaşları ile işbirliği içinde çalışarak, konuşarak ve tartışarak öğrenme ve öğretme yaklaşımları ile yöntemleri hakkında geniş bir bakış açısı ve dağarcığı geliştirebilir. Mesleki gelişim okul içinde her bir öğrencinin hazır bulunuşluğu ve öğrenme ihtiyaçlarının değerlendirilmesi, öğrencilerin ihtiyaçlarına göre içerik ve materyal oluşturulması, öğrencinin ihtiyaçlarına ve özelliklerine göre bireysel eğitim planları hazırlanması gibi çalışmalar yoluyla gerçekleştirilebilir.
Branşındaki öğretmenler ve diğerleriyle disiplinler arası çalışmalar yaparak, öğrencilerin gelişimleri, öğretimle ilgili konuları tartışarak gelişir. Tecrübe ederek ve meslektaşlarıyla paylaşarak kendini geliştirebilir. Bu şekilde bir mesleki gelişim yaklaşımının uygulanabilmesi, okulda mesleki gelişime zaman ve kaynak ayrılması ile mümkün. Mevcut öğretmenlerimizin en az yüzde 50’si yaklaşık 25 ile 30 yıl daha öğretmen olarak eğitim sisteminin içinde olacak. Bu açıdan bakıldığında eğitimin kalitesinin artırılmasında ve mesleğin saygınlığının geliştirilmesinde meslekî gelişimi sağlamak önceliğimiz olmak zorunda. Kendini geliştirmiş, alanına hakim ve özgüveni yüksek bir öğretmen saygındır ve saygı görür.
Yetkin öğretmenlik özerklik ister
Uluslararası öğrenci başarısı veya performans değerlendirmelerinde öğretmenlerin özerkliği ile başarı arasında yüksek bir ilişki olduğu görülüyor. Mesleki yetkinlik düzeyi gelişmiş olan bir öğretmen dersinin içeriğinin belirlenmesi, öğretim materyallerinin seçimi, eğitim öğretim uygulamalarında özgün tercihler yapabilme konularında özerklik ister. Bu özerklik ile mesleki gelişim birlikte ilerler. Özerklik aynı zamanda hesap verebilirliği de beraberinde getiriyor. Ne öğreteceği ve nasıl öğreteceği konusunda özerkliği ile okuldaki kararlarda katılımının olması öğretmenlerin hem gelişimini destekleyerek daha başarılı olmalarına katkı sağlar hem de saygınlığını artırır.
Ne yazık ki öğretmenlik mesleği etik açıdan sıkça sorgulanıyor. Öğretmenlik mesleki beceriler kadar duyuşsal yönü de baskın olan bir meslektir. İnsanı sevmeyen, insanın gelişiminden ve öğrenmesinden mutlu olmayan iyi bir öğretmen olamaz. Öğretmenlik mesleğinin icrasında; öğrencilerle, meslektaşlarıyla ve velilerle ilişkilerde öğretmenlik mesleği için olmazsa olmaz etik ilkeler belirlenmeli ve sıkı bir şekilde uygulanmalı. Özellikle öğretmenlerin meslek örgütleri tarafından bu etik ilkelerin belirlenmesi ve uygulanmasının takip edilmesi gerekiyor. 900 bini aşan bir öğretmen kitlesi içinde bir öğretmenin etik olmayan davranışı mesleğe ve bütün öğretmenlere zarar veriyor.
Öğretmenlik mesleğinin statüsünün, niteliklerinin tartışılmadığı bir ülke yok yeryüzünde. Ancak öğretmen yetiştirme, seçme, istihdam ve mesleki gelişim sisteminin, pratiğinin bütün sorunlarını, sonuçlarını öğretmene yüklemek onlara haksızlık etmektir. Bu mesleğin statüsünün yeniden inşası öğretmenliği bir bütün olarak değerlendirmekle, onların yetişme ve çalışma ekosistemi içindeki öğelerin bir olarak ele alınması ve iyileştirilmesi ile mümkün olabilir. Yukarıda belirttiğim önlemlerin bir bedeli olacak. Ülke olarak geleceğimiz için bu bedeli ödemeliyiz. Çünkü, “hiçbir eğitim sisteminin kalitesi öğretmenlerinin kalitesini geçemez.”