Güncelleme Tarihi:
Henüz çocuklarla buluşmadan, “öğretmenim” kelimesini çocuk sesinden duymadan, okul bahçesinde ayağımda kundurayla top peşinde koşmadan, bir halkada onlarla el ele tutuşmadan nasıl bilebilirdim senin ne demek olduğunu?
İçinde “sevgi” vurgusu olmayan bir öğretmenlik tanımının ne kadar yetersiz olduğunu çok geç anladım. Öğretmenliğin yalnız öğretmekle ilgili değil de birlikte bir şeyler üretmek olduğunu anladığım gün “bu meslek için var olmuşum” dedim.
İlk bakışta seni sadece para kazanacağım bir meslek olarak görmüşken hayatımdaki tüm güzellikleri seninle kazandım. Senden ve sayende tanıştığım çocuklardan çok şey öğrendim; kendimi tanıdım, yeteneklerimi keşfettim, mutlu oldum, umut doldum… Beni ben yaptığın için sen çok yaşa “öğretmenlik”.
BİRAZ ÇİFTÇİ, BİRAZ HAYVANCIYIM
Öğretmenler günü anısına, öğretmenliğe yazdığım mektubumu paylaşmak istedim sizlerle. Aslında sayfalar dolusu yazsam bitmeyecek bir mektup bu. Bitse de hep eksik kalacak bir mektup… Mavi gözlü dev değilim ki size bir mektupla Amine’min gülüşünü anlatayım ya da Kafka değilim Ceren’imin sesindeki huzuru satırlara aktarayım. Ben bir öğretmenim; bunları ancak doyasıya yaşarım. Ben bir öğretmenim. Öğretmenliğin sadece öğretmenlik olmadığını düşünen bir öğretmen…
Mesela biraz çiftçi, biraz hayvancıyım; bunları daha çok Yusuf’la Kerem’den öğrendim. “Merak ettiğiniz bir şeyi araştırın, yarın bize anlatın” ödevinde ilk “yem makinesi”ni hangi firmanın ürettiğini araştıran Kerem’den bahsediyorum. Nasıl öğrendiğimi siz düşünün. Hep birlikte domates, biber, patlıcan ektik okulun bahçesine. Tamamen organik ve iddia ediyorum ki dünyanın en güzel domatesini yetiştirdik. Bir de kümesimiz var ve gezen tavuklarımız…
Mesela biraz mimarım; bunu zevkli çocuklarımdan öğrendim. Duvarlarımızın daha renkli olması gerektiğini, bahçe düzenlemesini, sınıf düzenini onların fikirlerinden öğrendim. Mesela biraz dansçıyım; bunu onlarla 23 Nisan’a hazırlanırken öğrendim. Çiftetelliyi Efe Kemal’den, kasap havasını Kadir’den, çayda çırayı kederden, Erik Dalı’nı keyiften öğrendim. Sanki biraz müzisyenim; bunu onların korosuna gitarist olduğumda, Ceren’le düet yaptığımda öğrendim.
Biraz ustalık var bende mesela; bunu onlarla duvar boyarken, kendimize tahtadan oturaklar yaparken, rafı düşen dolabı birlikte tamir ederken öğrendim. Tabi biraz da ameleyim, bunu Hamzalarla kömür taşırken öğrendim.
NE MUTLU Kİ BEN BİR ÖĞRETMENİM!
Ben bir öğretmenim; bunu başöğretmenimden öğrendim. İşgal altındaki topraklarda, Maarif Kongresi’ni toplayan adamdan ve o toplantının açılış konuşmasında “En önemli, en esaslı nokta eğitim meselesidir. Çünkü eğitim bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüce bir toplum halinde yaşatır ya da bir milleti esarete ve sefalete terk eder” diyen Ata’mdan öğrendim.
Ne mutlu ki ben bir öğretmenim! Sevmeyi, saymayı, renkli hayal kurmayı, nefessiz gülmeyi, gururdan ağlamayı, bazen anne bazen baba olmayı, diş çekmeyi, yüksek ateşe bakmayı hatta Edison’u ve Tesla’yı hayatıma giren onlarca çocuğumdan öğrendim.
İlk öğretmenlerim olan aileme, Başöğretmenim Atatürk’e, hayatıma giren tüm öğretmenlerime, işini severek yapan bütün öğretmenlere, beni ben yapan miniklerime kucak dolusu sevgilerimle…