Güncelleme Tarihi:
Yeni umutlar, yeni hedeflerle başlayan bu eğitim-öğretim yılında öğretmen yetiştirme alanında araştırmalar yapan, hem veli hem de öğretmen olan Hasan Kalyoncu Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyesi ve Eğitim Yönetimi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Özge Hacıfazlıoğlu, öğretmenlerin velilere yönelik mesajlarını topladı. Ulusal ve uluslararası öğretmen eğitimi projelerinde aktif görev alan ve Türkiye’de uluslararası bir lisede ders veren Prof. Dr. Hacıfazlıoğlu, Uluslararası Öğretmen Eğitimcileri Birliği’nin (ISATT-International Study Association of Teachers and Teaching) uluslararası ilişkilerden sorumlu koordinatörü olarak yönetim kurulunda çalışıyor. Hem ülkemizde hem de yurtdışında öğretmenleri yakından tanıyan Prof. Dr. Hacıfazlıoğlu, “En değerli varlıklarımız çocuklarımızı emanet ettiğimiz öğretmenlerimizi istemeden de olsa yorduğumuza üzülerek şahit oluyorum. Bu zorluk özellikle ilköğretim yıllarında daha fazla yaşanıyor. Evden okul ortamına geçen çocuğun uyum sürecinde aile de benzer bir süreçten geçerken zorlanabiliyor” diyor.
Prof. Dr. Hacıfazlıoğlu, sınıf öğretmenlerinin yaşadığı deneyimlere göre velilerle işbirliğine ihtiyaç duydukları alanları 15 başlıkta sıralayıp şu önerilerde bulunuyor:
1- ÇOCUĞUNUZA İNANIN: Geçmiş yılların acı deneyimlerini bir tarafa bırakarak yeni umutlarla ve güzelliklerle döneme başlayalım. Çocuğunuza inanın ve iyi yönlerini görmeye çalışın.
2- ONU İYİ TANIYIN: Ailelerin yaptığı en büyük hata, çocuklarını tanımadan yüksek beklentiler oluşturmaları. Çocuğunuzun davranış problemi, dikkat eksikliği gibi özel durumu varsa öğretmeninizle paylaşın ve rehber öğretmenlerle işbirliği içinde hareket edin.
3- ÖĞRETMENİNİZE GÜVENİN: Öğretmene güven önemli. Öğretmenlerimizin de heyecanlı ve gergin olabileceklerini hatırlayın. Onlara ‘sevgi ve saygı’ gösterirken, güven mesajını da açıkça paylaşın. Okullarda dengeli çocuklar yetiştirmede dengeli öğretmen itici güçtür. İş ve özel yaşam dengesini doğru kuran mutlu öğretmen, bu yaklaşımı sınıf içine de yansıtır. Sürekli müdahalede öğretmen mutsuz olur. Çocuğunuzun hafta sonu doğum günü ya da özel bir etkinliğine öğretmeninin katılmamasına anlayış gösterin. Öğretmenlerimizin okul dışında nitelikli yaşamaları öğrencilere olumlu yansır.
4- EV VE OKUL ARASINDA SİNERJİ OLUŞTURUN: Çocuklarınızla okulla ilgili sohbet edin, sınıf öğretmeninize destek verin. Okul yönetimi ve öğretmenlere karşı haklı olduğunuzu düşünseniz bile tepkili davranmayın. Konuşarak halledebileceğinizi unutmayın. Yargılamaktan kaçının.
5- BAHÇEYİ SOSYALLEŞME ALANI YAPMAYIN: İlkokulun ilk kademesinde annelerin bahçede beklemesi alışılageldik bir görüntü. İster devlet ister özel okulda olsun, okul bahçesini annelerin sosyalleşme ortamına dönüştürmeyin. Birinci sınıf velileri, çocuklarına özellikle ilk hafta onları ulaşılabilir bir alanda bekleyecek olduklarını söyleyebilir. Anne-babasının hangi saatte ve nereden alacağını bilen öğrenci, kendini ilk hafta güvende hisseder ama bu durum takip eden günlere ve yıllara yayıldığında, çocuğun isteğinden çok annelerin kendi tercihlerine dönmeye başlar.
6- SPORU YARIŞMA OLARAK GÖRMEYİN: Çocuklarınızı, ilgi alanlarına ve yeteneklerine göre spora yönlendirin. Sporu yarışma olarak görmeyin. Sonuç ve performans odaklı spor planlamalarında, ailelerin çocuklara kurdukları baskılar nedeniyle spor yapmaktan vazgeçen çocukların sayısının azımsanamayacak kadar fazla olduğunu unutmayın.
7- SANAT VE KÜLTÜRÜ DESTEKLEYİN: Sanat ve kültür, çocukların yaratıcılıklarının desteklenmesinde çok önemli. Okulun ilk haftalarında “Senden en iyi gitar performansını bekliyorum”, “Bu yıl başrolde sen oynamalısın!” gibi şeyler söylemeyin. Bu ifadeler, sanat ve kültür etkinliklerinin amaçlarıyla çelişir, çocuğu olumsuz yöne iter. Etkinlikler sırasında, ‘sonuç odaklılık’ yerine sürecin keyfini çıkarın. Dönem sonu sahne performansı kaygısı, eğitim öğretim sürecini sekteye uğratmamalı. Performans, öğrenci deneyiminin bir parçası olarak görülmeli. Öğrencilerin tüm süreçlerde sorumluluk aldıkları ve paylaşım olarak gördükleri etkinlikler tasarlanmalı.
8- EV İÇİNDE SINIRLI TEKNOLOJİ KULLANIN: Okulun sınırlı teknoloji kullanımı politikasını ev içinde de destekleyin. Teknolojinin faydalarıyla beraber yanlış kullanımla öğrenciye getirdiği zararları göz ardı etmeyin. Gün içinde sınırlı bir zamanda ve doğru kullanım, öğrencinin yaşama ve hayata bakışını şekillendiriyor. Ancak yanlış içerik ve zamanlama problemiyle birbirine bağlı çok ciddi sorunlarla karşılaştığını da unutmayın. Uykusuzluk, dikkat eksikliği, obezite ve sosyalleşme gibi birçok sorunun kaynağında ekran bağımlılığının yattığı gerçeği her zaman akılda tutmalı.
9- ÖĞRETMENE VE OKULA MÜDAHALE ETMEYİN: WhatsApp yoluyla velilerin zorbalığına kadar giden trajik vakalarla karşılaşmak mümkün. Gece geç saatlerde mesaj atıp öğretmenin hemen dönüş yapmasını isteyen, hafta sonu öğretmenin telefonunda sürekli cevap verecek şekilde hazır olmasını bekleyen, soru atıp öğretmenin çözmesinde ısrar eden veliler var. WhatsApp yoluyla okul yöneticileri ve sınıfla ilgili eleştirilerini diğer velilerle paylaşıp okul yönetimini zor duruma sokan veliler, öğretmenlerin kâbusu durumunda. Öğretmenler, velilerden her türlü öneriyi ve paylaşımı yüz yüze ve bireysel aktarma konusunda hassasiyet bekliyor.
10- ÖDEVLERİ ÇOCUKLAR YAPSIN: Ödevleri çocukların deneyimleme alanı olarak görün. Performans ödevlerini bırakın çocuklarınız kendi yapsın. Doğru soruları sorarak, ihtiyacı olan kaynakları vermeye çalışarak yardımcı olabilirsiniz. Bırakın ödevi eksik olsun, mükemmel olmasın ama öğrencinin kendi emeğinin ürünü olsun! Ödevlerde mentor rolü üstlenerek çocuğunuzun hata yapmasına imkân tanıyın. Bırakın deneme-yanılma yoluyla öğrenme sürecini dolu dolu yaşasın.
11- SORUMLULUK VERİN: Sınıfta öğretilen her türlü bilgi, yaşamın içinde deneyimlenerek yeşerir. Çocuğunuzla beraber sinemaya, pazara gidin; otobüse, metroya binin. Beraber yemek yapın, sofra kurun. Çocuklarınızın yaşamı sizlerle dolu dolu deneyimlemelerine fırsat verin. Yaşam içinde yaparak, yaşayarak öğrenmesini sağlayın. Öğrenme deneyimleriyle ilgili planlamalarında çocuğunuza sorumluluk vermekten çekinmeyin. Okul döneminin başlamasıyla uyku saatinin iyi planlanmasının altını çizin. Yatış saatinizin belirlenmesiyle ilgili ortak bir toplantıyla ‘zaman yönetimi’ konusunda çocuğunuza sorumluluk verin.
12- ARKADAŞLARIYLA PROGRAMLAR YAPIN: Şehir temposunda ailenin iş yoğunluğu nedeniyle çocuklar yalnızlaşabiliyor. Çocuğunuzun okul içi ve dışından arkadaşlıklar kurmasına, onlarla çeşitli ortamlarda etkileşimde bulunmasına imkân tanıyın. Bu süreçte yaşadıkları deneyimler, kişilerarası ilişkilerinin güçlenmesine ve çatışmaları çözme becerisi geliştirmesine destek olur.
13- AŞIRI KORUMACI OLMAYIN: Kuzey Avrupa’da birçok okulda kışın en soğuk havalarda bile öğrenciler günün belirli saatlerinde bahçeye çıkar. Oyun oynamanın çocuğun yaşam hakkı olduğunu unutmayın. Bırakın çocuğunuz bahçede oynasın, düşsün, havuzda yüzsün, terlesin, kumla, çamurla oynasın... Yaşamın içinde mücadele ederken ‘yılmazlık’ becerilerinin gelişeceğini de unutmayın. Aşırı korumacı tutumunuzun çocuğunuzu zayıf ve kırılgan bir çocuğa dönüştüreceğini hatırlayın.
14- EV İÇİNDE KİTAP OKUMA KÜLTÜRÜNÜ YERLEŞTİRİN: İlkokulun ilk yıllarında ailede okuma kültürünün yerleşmesi, anne-baba ve aile üyelerinin rol modeli olması önemli. Önce siz kitap okuyun ki çocuklar örnek alsın.
15- BAŞKALARIYLA KIYASLAMAYIN: Her çocuk özeldir. Öğrenme hızı, yöntemleri ve ilgi alanları farklıdır. Sınıf arkadaşlarıyla ya da kardeşleriyle kıyaslama, stres ve kaygı oluşturabilir. Aileler tarafından okuma yazma sürecinde kullanılan, “Bak şu çocuk ne güzel yazı yazıyor. Sınıfta arkadaşların senden iyi mi? Sen kaçıncı oldun? Sen aslında zeki bir çocuksun” gibi ifadeler, çocukların kaygı seviyelerini arttırıyor. Avrupa’da iyi uygulamalar gerçekleştiren okullarda, öğrenciler için ‘kendi hızında öğrenme’ anlayışı yaygınlaşıyor.