Güncelleme Tarihi:
Bu nedenle bireyin kazanabileceği en önemli becerilerden birisi öğrenme olarak açıklanabilir. Öğrenme kavramı aklımıza okulu getirse de içinde bulunduğumuz bilgi çağı olarak adlandırılan zamanda sadece okulla sınırlı biçimde düşünmek haksızlık olur. Tabi herkesin aynı biçimde öğrendiğini varsaymakta bu konudaki en büyük yanılgılardan birisi. İşte bu nokta da üzerinde hâlâ tartışılan ama nasıl öğrendiğimizi açıklamaya yarayan öğrenme stili kavramı ile karşılaşıyoruz.
HER BİREYİN ÖĞRENME STİLİ FARKLIDIR
Öğrenme stili, araştırmacıların bireyler arasındaki farkları inceleme çalışmaları sonucunda ortaya çıkmış bir kavramdır. Bireyin öğrenmeye yönelik eğilimlerini ya da tercihlerini gösteren özellikler olarak açıklanan öğrenme stili, her birey ile ilgili ipucu veren gözlenebilir ve ayırt edilebilir davranışları içerir. Bu nedenle yaşam boyu değişmeyen ancak bireyin yaşamını değiştiren bir kavramdır. Yaşamın her anında ve her boyutunda davranışları etkiler. Yürürken, otururken, yatarken, konuşurken, oynarken, yazarken bireyi etkiler ve bu özelliklere göre eylemler yapılır.
Öğrenme sürecindeki tercihlerimiz ve özelliklerimizin bir toplamını ifade eden öğrenme stillerinin ne olduğunu anlatmak için kullanılabilecek belki de en iyi benzetme “parmak izi” dir. Yeryüzündeki her birey nasıl diğerlerinden farklı bir parmak izine sahipse, öğrenmede de o ölçüde farklı tercihleri vardır. Bu nedenle her bireyin öğrenme stili kendine özgüdür. Öğrenmede bazılarımız işitsel etkinlikleri tercih ederken bazılarımız görsel etkinlikleri tercih eder. Kimilerimiz dikkatlice okuyup düşünerek öğrenirken kimilerimiz yaparak ve deneyerek daha iyi öğrenir. Kimileri ders çalışırken kütüphane gibi sessiz ortamları tercih ederken kimileri ise kafe ya da kantin gibi daha gürültülü ortamlardan hoşlanırlar. Kimileri öğrendiklerini bir şarkıya ya da tekerlemeye dönüştürürken kimileri ise bir tablo ya da afiş hazırlamayı daha anlamlı bulur. Bu farklılıkların temelinde ise doğuştan getirdiğimiz biyolojik özelliklerimiz ve mizacımız yer alır. Örneğin daha çekingen mizaçlı öğrenciler tiyatro oyunu gibi etkinliklerde yer almaktan hoşlanmayabilirler. Dokunarak öğrenenler için ise hareket temelli bir etkinlik olan tiyatro oyunu oldukça keyif verici olabilir. Peki bu durum öğrenme stillerimizin birbirinden üstünlüğünü mü gösterir? İyi ya da kötü öğrenme stili var mıdır? Tabi ki buna yanıtımız hayır olacaktır. Nitekim, yapılan araştırmalar öğrenme stilinin bu biçimde değerlendirilemeyeceğini, tam tersine ayrı öğrenme stillerinin olduğunu gösteriyor. Hatta bireylerin öğrenme stillerinin yaşa, cinsiyete, kültüre, akademik başarı düzeyine, analitik bilgi edinme süreçlerindeki tercihlerine göre de değişiklik gösterdiği de belirlenen diğer özellikler..
MÜZİKLE DERS ÇALIŞMAK
Konuyla ilgili gerçekleştirmiş olduğum son araştırmada, okuma ve yazma etkinlikleri sırasında arka planda müzik kullanılmasının yaparak öğrenenlerin başarı duygularını artırdığı ve dersten daha fazla keyif almalarına yol açtığı; ancak düşünerek ve hissederek öğrenenler için yeterince etkili olmadığı sonucu ortaya çıktı. Dolayısıyla “müzik dinleyerek ders çalışmak verimli midir?” gibi basit bir sorunun cevabı bile her öğrenciye göre değişiyor. Öğrenme stilleri olarak adlandırdığımız bu farklılıklar, öğrencilerin doğuştan getirdiği özelliklerle birlikte yaşam deneyimlerinden ve okuldaki öğrenmelerinden de etkilenerek zaman içinde az veya çok miktarda değişim ve çeşitlilik gösterebilir.
ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMEK
İçinde bulunulan çağın gerekliliklerini karşılamak amacıyla belirlenen 21’inci yüzyıl becerileri içerisinde öğrenmeyi öğrenme en çok konuşulan becerilerden birisi olarak açıklanıyor. Bilgi toplumunun oluşmasında gerekli kavramlardan olan öğrenmeyi öğrenme, bireyin öğrenme sorumluluğunu üstlenebilmesi, kendi öğrenme tercihlerine ilişkin özelliklerini tanımasıdır. Öğrenmeyi öğrenmek için bireyin, öğrenme stilini bilmesi ve bunu sürece sokması gerekli. Böylece başkalarından yardım beklemeden sürekli değişen ve artan bilgiyi elde edebilir hem daha kolay, hem daha çabuk öğrenir ve büyük bir olasılıkla öğrenme sürecinde başarılı olur. Çünkü öğrenme stiliyle nasıl çalışacağını ve ödevlerini nasıl hazırlayacağını bildiği için kendine güven duyar, okula karşı olumlu bir tutum geliştirir, başarısız olma durumuna karşılık kaygı düzeyini en aza indirir. Sonuçta, başarılı bir öğrenme gerçekleştirir.
Eğitimciler ve ebeveynler açısından anlaşılması gereken öğrenme stillerine göre düzenlenen sınıf ve ders çalışma ortamlarıyla öğrenme etkinliklerinin okul başarısını artırmada önemli bir rol oynadığıdır. Öğrenme stilleri ile ilgili yapılmış yaklaşık yarım yüzyıllık araştırmalar ele alındığında öğrenmede bireysel farklılıkların eğitimde başarıyı sağlamada oldukça önemli bir yer tuttuğu sonucuna rahatlıkla ulaşılabilir. Bu araştırmaların sonuçları bir araya getirilerek değerlendirildiğinde, farklı öğrenme stillerine sahip öğrencilerin başarısının birbirinden farklı olmadığı ancak öğrencilerin öğrenme stillerine hitap eden öğrenme etkinliklerinin onların okul başarısı ile okula ve derse yönelik tutumları üzerindeki etkisini ortaya koyuyor.. Kendi öğrenme stillerine dayalı ortamlarda etkinliklerde bulunan öğrenciler, okulda daha başarılı olmakta, başarı ve yeterlilik duygusunu daha fazla tatmakta, kendilerine daha fazla güvenmekte ve okulu daha fazla severler.
ÖĞRENME STİLİ DERSLERİ MONOTONLUKTAN KURTARIYOR
Bununla birlikte, öğrencilerin değişik öğrenme stilleri olduğu göz önüne alınmadan tek bir kanaldan öğretme süreci gerçekleştirildiğinde, öğretmenin öğrenme stili ile uyumlu olan öğrenciler başarılı olurken, öteki öğrenciler başarısız olabiliyor. Bazı araştırmacılar, öğrenme stilleri dikkate alınmadığında öğrenme ortamlarının sıkıcı ve monoton olabileceğine, öğrencilerin dersi izlerken gerekli dikkati göstermemeleri ve ilgi duymamaları nedeniyle sınavlarda başarısız olabileceklerine, derse ve kendilerine olan inançlarını yitirebileceklerine, derse devamın azalabileceğine ve hatta bazı durumlarda okulu bırakmaya kadar varabilecek kötü sonuçlar yaşanabileceğine dikkat çekerler. Öğrenme stillerine önem vermeyen eğitim ortamları çoğunlukla duyarak veya görerek öğrenen öğrencilere hitap edecek biçimde düzenlenir. Bu durum ise dokunarak öğrenen birçok öğrencinin tembel, yaramaz, aşırı hareketli olarak tanımlanmasına, kimi durumlarda hiperaktif sanılmasına yol açabilir. Hatta çoğu zaman anne – babanın “acaba bizim çocuğumuzun sorunumu var” düşüncesine kapılmasına neden olabilir. Aslında gayet olağan bir durum sorun durumuna dönüşür. Böyle bir sorunun çözümü tahmin edeceğiniz gibi öğrencilerin öğrenme stillerinin belirlenmesi ya da bilinmesinden geçer. Kullanılacak bir öğrenme stili envanteri ya da ölçeği ile de bu kolaylıkla sağlanabilir.
Öğrenme stillerinin dikkate alındığı bir sınıfta her öğrenci kendi özelliklerine uygun olan, ilgisini çeken, sıkılmadan katılabileceği ve çeşitli duyu organlarına hitap eden etkinlikler içerisinde yer alır. Dolayısıyla, “her çocuk, öğrenirken eğlenir, eğlenirken öğrenir.” Bu durum beraberinde öğrencilerin dersi ve öğretmenini sevmesine, etkinliklere daha fazla katılmasına, uzun vadede okula olumlu tutumlar geliştirmesine ve kendisine yönelik “yapabilirim” inancını pekiştirmesine yol açar. Eğitim uzmanlarının öz yeterlilik olarak tanımladığı “yapabilirim” duygusu ise öğrencilerin derse yönelik daha fazla çaba harcamasına, öğrendiklerini daha iyi hatırlamasına ve sınavlarda daha az stres yaşamalarına yardımcı olur. Böylelikle, öğrencilerin daha yüksek akademik başarı elde etmesi için gerekli olan zemin hazırlanmış olur. Uzaktan eğitim sürecinde bulunduğumuz şu günlerde öğrenme stilini bilen öğrencilerin kendi öğrenme süreçlerini yönetmede daha başarılı sonuçlar aldığı eğitimciler tarafından özellikle vurgulanır.
1960’lı yıllardan itibaren üzerinde çalışılmaya başlanan öğrenme stilleri konusunda çok farklı sınıflamalar ortaya konuldu. Bu sınıflamalar kapsamında en bilinen sınıflama görsel öğrenenler, işitsel öğrenenler, okuyarak – yazarak öğrenenler ve hareket temelli ya da kinestetik öğrenenler olarak açıklanan dört öğrenme stilinden oluşur. Bu öğrenme stillerinin özellikleri ve öğretmenlere yönelik öneriler kısaca şöyle açıklanabilir:
GÖRSEL ÖĞRENENLER:
Görüntü kullanmayı tercih ederler. Grafik kullanmayı severler. Görsel ilişkiler kurarlar. Renklere karşı duyarlıdırlar. Şekillere karşı duyarlıdırlar. Çizmeyi tercih ederler. Derinliği iyi algılarlar. Dalgınken önlerinde kâğıtlara bir şey çizerler. Yüzleri isimlerden daha rahat hatırlarlar. Görsel olayları rahat hatırlarlar. Resimli kitapları severler. Önemli notların altını çizerler. Film ve video izlemeyi severler. Görsel detayları fark ederler ve iyi izlerler. Resimleri gözlemlemek için yakınında bulunmayı tercih ederler. Kâğıt üzerinde boşluk ve uzaysal düzenlemeler kullanırlar. Gösterilerde yer almak yerine bunları izlemeyi tercih ederler. Görsel belekleri iyi gelişmiştir. Not almayı tercih ederler. Yazılı çalışmalar düzenlerler. Çalışırken notlarını gözden geçirmeyi tercih ederler. Sessiz ortamları tercih ederler.
Öğretmenlere yönelik öneriler: Göz teması kurulmalıdır. Görsel etkinliklere yönlendirilmelidir. Bilgiyi grafik ve kartlar kullanarak sunulmalıdır. Görsel ayrıntılar ve içerik üzerinde odaklanılmalıdır.
İŞİTSEL ÖĞRENENLER
Kayıt cihazlarından hoşlanırlar. Sözel etkinlik ve uygulamalarda daha üstündürler. Yüksek sesle okumayı tercih ederler. Sessiz okuma yaparken dudakları hareket eder. Hikâye anlatmaktan hoşlanırlar. Arkadaşlarıyla tartışarak çalışmayı tercih ederler. Başkalarının konuşmalarını dinlemeyi tercih ederler. Sözel yönergeleri tercih ederler. Tartışma yoluyla iletişim kurarlar. Az not alırlar. İsimleri yüzlerden daha iyi hatırlarlar. Sözel öğrenmeyi tercih ederler. Notlar hakkında konuşarak çalışmayı tercih ederler.
Öğretmenlere yönelik öneriler: İşitsel temas kurulmalıdır. Sözel yönergeler kullanılmalıdır. Öğrencilerden bilgileri sözel olarak özetlemelerini istenmelidir. Konuşmacılar için ortam yaratılmalıdır.
OKUYARAK -YAZARAK ÖĞRENENLER
Anlamaya karşı duyarlıdırlar. Dilin özelliklerine ilgi ve rahat anlarlar. Okumaktan hoşlanırlar. Yazmaktan hoşlanırlar. Yazılı ve sözel mizahtan hoşlanırlar. Sözcük oyunlarından hoşlanırlar. Hikâye yazmayı ve okumayı tercih ederler. Özel ve yazılı yönergeleri tercih ederler.
Öğretmenlere yönelik öneriler: Yazılı öğretimi dikkate alınız. Özel anlamsal ilişkilere odaklanınız. Yazma (ifade etme) için olanak yaratınız. Değişik türde okuma olanakları sağlayınız.
HAREKET TEMELLİ YA DA KİNESTETİK ÖĞRENENLER:
Gösterilerde yer almayı tercih ederler. Cisimlere dokunmaktan hoşlanırlar. Hareketleri öğrenmeyle birleştirirler. Dramadan hoşlanırlar. Spordan hoşlanırlar. Laboratuvarları ve deney yaparak öğrenmeyi tercih ederler. İcat etmeyi severler. Bulmacalardan hoşlanırlar. Eşyaların yerlerini değiştirmeye çalışırlar ve severler. Kısa ve sık mola almayı tercih ederler. Uzun sürekli okumalarda kıpır kıpırdırlar. Olan şeyleri ve fiziksel olayları hatırlarlar. İşitsel ve görsel sunumlarda dikkatleri dağılır. Denemeyi ve deney yapmayı tercih ederler. Somut deneyimleri tercih ederler. Makinelerle (bilgisayar) öğrenmeyi tercih ederler. Vücut dilini ve dokunmayı tercih ederler. Önce yapmayı, sonra okumayı tercih ederler. Test almaya uygun olmayabilirler. Notlarını yeniden yazarak çalışmayı tercih ederler. Notları üzerinde karalama yaparlar.
Öğretmenlere yönelik öneriler: El işleriyle ilgili etkinliklere yönlendirilmelidir. Öğrencilere sık sık hareket serbestliği yaratılmalıdır. Kısa molalar verilmelidir. Cisimlere ve nesnelere dokunmalarını sağlanmalıdır.
Unutmayalım ki başarının yolu öğrenenlerin kendi öğrenme süreçleri üzerinde söz sahibi olmasından geçmektedir!
PROF. DR. MERALGÜVEN KİMDİR?
Prof. Dr. Meral Güven, 1995 yılında Anadolu Üniversitesi Eğitim Programları ve Öğretim Bölümünde lisans öğrenimini tamamladı ve aynı yıl Anadolu Üniversitesinde Araştırma Görevlisi olarak göreve başladı. 1998 yılında Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Eğitim Programları ve Öğretim alanında yüksek lisans öğrenimini, 2004 yılında ise Anadolu Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsünde Eğitim Programları ve Öğretim alanında doktora öğrenimini tamamladı. 2004 yılında yardımcı doçent, 2011 yılında doçent ve 2016 yılında profesör olan Dr. Güven, halen Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümünde Eğitim Programları ve Öğretim Anabilim Dalı Başkanı olarak görevine devam ediyor. Prof. Dr. Güven’in öğretmen eğitimi, program geliştirme, program değerlendirme, öğrenmeyi öğrenme, öğrenme stilleri, öğrenme stratejileri, eleştirel düşünme konularında çok sayıda ulusal ve uluslararası alanda makalesi, bildirisi ve kitap çalışmaları bulunuyor. Aynı zamanda pek çok ulusal ve uluslararası projede araştırmacı ve yürütücü olarak görev aldı.