Güncelleme Tarihi:
‘Tatil’ sözcüğü TDK’de şu şekillerde açıklanmış:
1) Kanun gereğince çalışmaya ara verileceği belirtilen süre, dinlenme.
2) Okul, meclis, adliye vb. kuruluşların çalışmasını durdurduğu veya kapalı bulunduğu dönem.
3) Eğlenmek, dinlenmek amacıyla çalışmadan geçirilen süre. ‘Tatil’ sözcüğünü yukarıdaki gibi konumlandırdığımızda, aslında kendi ayağımıza ateş etmiş oluyoruz.
Tatil = çalışmaya öğrenmeye ara vermek; çalışmanın öğrenmenin kapalı olması, durması; eğlenmek, dinlenmek; çalışmamak öğrenmemek. Formülasyonu bu şekilde kurduğumuzda belki de farkında olmadan ‘tatil olmayan zamanları’ yani okul zamanlarını da şu şekilde formüle etmiş oluyoruz: Okul = eğlenmemek, dinlenmemek, sürekli çalışmak vs. Her açıdan bütünleşik olması gereken hayatı eğlenceli olan zamanlar ve eğlenceli olmayan zamanlar şeklinde ikiye ayırmış oluyoruz. Sonra da çocukların yaz tatilinde öğrenme kayıplarını nasıl önleriz diye kafa patlatıyoruz.
OKULLARIMIZI EĞLENCELİ HÂLE GETİRELİM
Yani öncelikle zihinlerimizin dehlizlerindeki ‘okul = sıkıcılık’ ve ‘tatil = eğlence’ kalıplarından hızla kurtulmalıyız. Bu formülasyondan kurtulmamızın en önemli yollarından biri, okullarımızı eğlenceli yerlere dönüştürebilmektir. Okulları eğlenceli yerlere dönüştürmek için de öğretmenlerimizin eğlenceli karakterler olması gerekmektedir. Asık suratlılığın kutsandığı ve gülmenin ‘basitlik’ olarak algılandığı ortamlarda/kültürlerde ise bunu gerçekleştirmek, söylendiği kadar kolay olmayabilir. (Ayrıca mizah, asık suratlılıktan daha zordur; mizah, zekâ ister.) Okullarımızı eğlenceli yerler haline getir(e)mediğimiz sürece ‘Yaz tatilindeki öğrenme kayıpları nasıl önlenir?’ ve benzeri soruları boşa sormuş olacağız. Çünkü çocuk zaten toplumun kendisine dikte ettiği ‘tatil anlayışı’ kavramı içerisinde çalışmaya, öğrenmeye yer vermeyecek. Toplum, sözlükler ve diğerleri sürekli olarak tatil denen şeyi ‘bir şey yapmamak’ ve ‘boş zaman’ olarak nitelendirir. Bazen insanlara, ‘Boş zamanlarınızda ne yaparsınız.’ sorusu sorulduğunda, ‘Boş zamanlarımda kitap okurum.’ gibi yanıtlar verilir. Bu insanlar ‘boş vakitlerinde’ kitap okuyorlarsa, ‘dolu zamanlarında’ ne yapıyorlar acaba! ‘Boş zaman’ belki de kişinin ‘boş’ olmasından kaynaklanıyordur! (Dolu insanın, boş zamanı olmaz zaten.)
GELECEK BEŞ ŞIKKA SIKIŞTIRILMAMALI!
Hayata geçirmesi kolay olmamakla beraber çocuklarımıza mutlaka ‘öğrenmenin lezzetini’ aşılamamız gerekir. Bunu yapabilirsek, işte o zaman başlıktaki soru ve benzerleri boşa çıkacak. Özellikle küçük yaşlarda, üzerinde ‘eğlenceli’ etiketi taşımayan bir bilgi paketinin beynimize girmek için vize alması söz konusu bile olmayacak. ‘Bir atı suya götürebilirsiniz ama ona zorla su içiremezsiniz.’ Öğrenciyi zorla sınıfa getirebiliriz ama eğlenceli olmayan bir derste, kendisine asla zorla su içiremeyiz, konuyu zorla kafasının içine zerk edemeyiz. Öğretme işi, ‘çoktan seçmeli yanıtlar dünyasında, içi doldurulacak dairelerde geleceğini arayan beş şıkka sıkıştırılmış yaşamlar’la sonuçlanmamalı. ‘Aşağıdakilerden hangisi’ kalıbıyla başlamayan hiçbir soruya yanıt veremeyen, beş şıkkı görmeksizin hiçbir konuda fikir yürütemeyen bir nesil ortaya çıkıyorsa, öğretme işinde bir yanlışlık var demektir. (İmga, 2005).
‘Sınav salonda değil, öncesinde kazanılır.’ sözündeki gibi yaz tatilindeki (olası) öğrenme kayıplarının sebebi, yaz tatili öncesinde yapılanlar ya da yapılmayanlardır. ‘Yaz tatilindeki öğrenme kayıpları’ diyerek sonuçtan konuşuyoruz, aslında konuşulması gereken şey süreç. Süreç denen şeyi bütünleşik bir kavram olarak ele alırsak belki işimiz daha kolaylaşabilir. Dünyada eğitimine yaz tatili anlamında en uzun süre ara veren (yaklaşık üç ay) ülkelerden biriyiz. Bazı ülkelerde eğitimin kısa aralıklarla üç hatta dört döneme yayıldığını biliyoruz ve böylece arada büyük kopukluklar olmadığı için ‘yaz tatilindeki öğrenme kayıpları’ gibi soru(n)lar da kendiliğinden gündemden düşmüş oluyor.
ÖĞRENME KAYIPLARININ SEBEPLERİ
Bu konuda yapılan çalışmalara baktığımızda, öğrenme kayıplarını etkileyen pek çok faktörün olduğunu görüyoruz. Ailenin sosyo-ekonomik düzeyi, ebeveynlerin (özellikle annenin) eğitim düzeyi, devlet-özel okul farklılıkları ve diğerleri... Bazı ebeveynler çocuklarının psikolojik sorunları olduğunu düşünürler ve çocuklarıyla beraber psikiyatriste/psikoloğa giderler. Birkaç seans sonra, seanslara sadece ebeveynlerle devam edildiği rastlanan bir durumdur. Çünkü asıl sorun çocukta değil anne ve/veya babadadır. Dolayısıyla çocuklarımızın bazı davranışlarını değiştirmek istiyorsak, belki de öncelikle anne-babaların kendilerini değiştirmelerinde fayda var. Yaz tatilinde çocuklarına ‘Kitap oku!’ diyen ve kendisi kitap okumayan bir anne-babanın çocuğu da olasılıkla okumayacaktır.
Bu davranışsal değişiklikler bazen düşündüğümüzden çok daha uzun sürebilir. Ergenliğinin son dönemlerindeki bir genç, bir gün konferansa gider ve konuşmacıya hayran kalır. Konuşmanın bitiminde konuşmacının yanına gider ve der ki “Hocam, ben hayatımda böyle güzel bir konuşma ve konuşmacı görmedim. Bundan sonra hayatta tek hayalim var, o da sizin gibi biri olabilmek. Bunun için ne yapmamı önerirsiniz?” Hoca, “Gayet kolay evlat; üç üniversite bitirmek gerekir.” der. Genç bu bilgiyle hocanın yanından ayrılır. Hikâye bu ya, aradan yıllar geçer, bu genç üç üniversite bitirir ve hocayı bulup karşısına dikilir ve der ki “Yıllar önce böyle böyle olmuştu, siz de bana bu öneriyi yapmıştınız." Çantasından çıkardığı üç farklı üniversitenin diplomasını hocanın önüne koyar ve “Ben şimdi sizin gibi oldum mu?” diye sorar. Hoca bir an durur ve şu yanıtı verir: “Evlat, sen beni yanlış anlamışsın; o üç üniversiteden birini deden/ninen, birini annen/baban, diğerini de sen bitirecektin!” Yani biz değişmezsek, çocuklarımızın değişmesi de kolay olmayacaktır.”
PROF. DR. KASIM KIROĞLU KİMDİR?
Lisans eğitimini Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesinde, yüksek lisans ve doktora eğitimini ise Hacettepe Üniversitesinde tamamladı. Pek çok makalenin yazarı ya da ortak yazarlığını yapan Kıroğlu, çeşitli kitapların editörlüğünü de yaptı. Araştırma ve incelemeler için üç aylığına Ferris State Universityde ve on iki aylığına University of Florida’da bulundu. Halen Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Temel Eğitim Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.