Güncelleme Tarihi:
Andreas Schleicher, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) Eğitim ve Beceriler Başkanlığı Direktörü. OECD’nin özellikle 34 üye ülke hakkında yayınladığı raporların ön sözlerinde onun imzası yer alıyor. Üç yılda bir, yaklaşık 70 ülkeden 15 yaş düzeyindeki öğrencileri okuma, matematik ve fen bilimlerinde sınava tabi tuttuğu Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı’ndan (PISA) o sorumlu. Schleicher, Türkiye’de öğrencilerin endişe yaratacak şekilde basit okuma ve matematik yeteneklerini kazanamadığını vurguluyor. Öğretmen eğitimi konusunda sorunlar olduğunu dile getiriyor. Türkiye’nin genç nüfusunun eğitim ve işsizlik karnesine de dikkat çekiyor. Türkiye hakkında olumlu değerlendirmeleri de var. Örneğin son 10 yılda öğrenci başına düşen eğitim harcamalarının yüzde 55 arttırıldığının ve bu artışın OECD ortalamasının üzerinde olduğunun altını çiziyor. Schleicher ile Türkiye’nin eğitim karnesini konuştuk.
- Raporlarınızda Türkiye ile ilgili dikkat çekici veriler yayınlanıyor. Sizce Türkiye iyi bir eğitim performansını yakalamak için nelere dikkat etmeli?
Önemli olan öğrencilerin öğrenme çıktıları. Buna bakılmalı. Bardağı hem dolu, hem boş görebilirsiniz. PISA’da değerlendirmeye alınan 15 yaş düzeyindeki Türk öğrenciler, endüstrileşmiş dünya ile kıyaslandığında geride kalıyor. Diğer yandan Türkiye, okullaşmada özellikle 2000 ile 2012 arasında kayda değer gelişim yaşadı. En çok endişe veren nokta Türkiye’de geniş oranda öğrencinin basit okuma ve matematiksel yetenekleri bile kazanamıyor olması. Eğer her 15 yaşındaki öğrenciye en azından bu basit yetenekleri kazandırmak istiyorsa, mevcut ekonomisini en azından üçe katlamalı. Bunun için 4.5 trilyon dolarlık bir ekonomiye ihtiyacı var. Eğitime cömertçeharcama yapılıyor ancak çoğu genç hem eğitim alamıyor, hem de işe giremiyor. Bundan en çok da kadınlar etkileniyor. Yine de kadınların eğitim verilerinde olumlu gelişmeler de var. 2014 verilerine göre Türkiye’de 25-29 yaş arası kadınların yüzde 60’ı eğitim faaliyetlerinde yer aldı. Bu OECD ortalamalarına göre hayli yüksek.
TÜRK ÖĞRENCİLER BAŞARININ KENDİLERİNE BAĞLI OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYOR
- Türkiye’nin sahip olduğu büyük genç nüfus oranı, sürdürülebilir kaliteli bir eğitim için avantaj mı, yoksa dezavantaj mı?
Eğer gençliğini doğru becerilerle donatırsa, bu gençler ülkenin en önemli değeri olur. Hatta bu, ülkenin doğal zenginliklerinden bile çok daha önemli. Eğer bu genç nesil doğru becerileri kazanmazsa, Türkiye çok büyük bir yükümlülük altına girer. Basitçe söylemek gerekirse, bir yerde zayıf becerilere sahip büyük oranda yetişkin varsa, teknolojide üreticilik artmaz, yeni çalışma yöntemleri yaratılamaz ve bu da yaşam kalitesini yükseltmeyi zorlaştırır. Ayrıca düşük becerilere sahip insanlar daha az sağlıklı olmaya yatkınlar, kendilerini politikada bir aktör yerine nesne olarak görüyorlar ve insanlara daha az güveniyorlar. Türkiye tüm vatandaşlarını bağlayacak adaleti ve kapsayıcı politikaları geliştiremiyor. 15-29 arası gençlerin yüzde 32’si ne eğitim ne de iş dünyasında yer alıyor. Bu OECD’nin yüzde 16’lık ortalamasının iki katı. Lise düzeyinde eğitime katılım ve kalitenin geliştirilmesi için önemli bir çaba var. 2000’den beri 15-19 yaşın eğitime katılımı ikiye katlanarak yüzde 65’i buldu. Fakat bu, yüzde 86’lık OECD ortalamasının hâlâ gerisinde.
- OECD’nin eğitim alanında yayınladığı en önemli yıllık rapor ‘Eğitime Bir Bakış 2015’te ısrarla Türkiye’nin okul öncesi eğitime katılım oranlarının altı çizildi. Neden?
OECD’deki çalışmalarda erken çocukluk eğitimi ve bakımının özellikle dezavantajlı bir geçmişe sahip çocuklarda önemli faydaları olduğunu gördük. 15 yaş düzeyinde en azından bir yıl da olsa okul-öncesi eğitime katılan öğrenciler PISA’da daha başarılı oldu. Türkiye’de 3-5 yaş arasında çocuğu olan kadınların çoğunluğu çalışmıyor. Aileler çocuklarının ev içindeki öğrenme ortamına daha az dahil oluyor ya da uygun ortam sağlanamıyorsa, bu çocukların gelişimini olumsuz etkileyebiliyor.
- Rapora göre, Türkiye birçok alanda OECD ortalamalarını yakalayamadı. Sizin Türkiye’de daha kaliteli bir eğitim için yol haritanız var mı?
Hiç kimse basitçe okul sistemlerini kopyala-yapıştır yapamaz. Fakat PISA, dünyanın en başarılı eğitim sistemlerinin ortak paylaştığı birçok özelliği gözler önüne seriyor. PISA’dan öğrendiğim ilk şey, yüksek performanslı eğitim sistemlerindeki liderlerin, ülkelerindeki insanları eğitime daha fazla değer vermeleri konusunda ikna edebildikleri. Çinli aileler, ceplerindeki son parayı bile çocuklarının eğitimine, geleceğine harcıyor. Türkiye ve Batı dünyasında ebeveynler çocuklarının eğitim masraflarını karşılayabilmek için borçlanıyor. Fakat bunu doğru yönetmek önemli. Eğitimi yüksek bir yere koymak eşitliği sağlayabilmenin sadece bir parçası. Diğeri ise tüm çocukların başarıyı yakalayabilecek imkânı olduğuna inanmak. Şu bir gerçek; Doğu Asya’da başarının, miras kalan zekâ yerine daha çok çalışma ile kazanıldığı düşünülüyor. Bu da eğitimde başarıyı teşvik ediyor. Fakat Türkiye’de öğrencilerin çoğu okulda başarıyı doğuştan gelen zekâya bağlıyor. Türk öğrenciler okulların kendilerini sınıflandırdığını ve başarılarının kendilerine değil, dışarıdan gelen faktörlere bağlı olduğunu düşünme eğiliminde.
PISA 2015 SONUÇLARI 6 ARALIK’TA
- 2012 verilerine göre Türkiye, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın (GSYH) 3.8’ini eğitime ayırıyor. OCED ortalamasının yüzde 5.2 olduğunu düşündüğümüzde iyi bir eğitim düzeyi için bu oran yeterli mi?
Para gerekli ancak eğitimde ileri gitmek için kesinlikle yeterli değil. Türkiye gibi ülkeler iyi becerilere sahip daha çok insanı işbirliği, rekabet ve bağlantılar kurmak için donatabilir. Bu da yaşam kalitesini ve ekonomiyi ileri taşır. Türkiye; OECD ve Avrupa Birliği ortalamaları ile kıyaslandığında öğrenci başına düşen harcamalarda hâlâ geride. İlköğretimde 2 bin 577 dolar, ortaöğretimde 2 bin 904 dolar ve yükseköğretimde ise 7 bin 779 dolar harcanıyor. Son 10 yılda zenginleşildikçe eğitime yatırımlar yükseltildi. 2005-2012 arasında ilk, orta ve lise sonrası eğitim harcamaları yüzde 65 arttı. Öğrenci sayısında da yüzde 7’lik bir artış oldu.
- Dünyanın eğitim konusunda çalışmalar yürüten en büyük organizasyonlarından birinin eğitim direktörü olarak, Türkiye’de eğitimin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Türkiye’nin eğitimde karşı karşıya kaldığı mücadeleler dikkate değer. Bunlara nasıl baktığı geleceği üzerinde güçlü bir etkiye sahip. Önemli gelişme yakaladığı alanlar da var. 4 yaş düzeyinde okul öncesi eğitime katılım 2005-2013 arasında yüzde 30’un üzerinde arttı. Öğrenci başına düşen harcamalarda ilk, orta ve yükseköğretim seviyelerinde aynı yıllar arasında yüzde 55’lik bir artış söz konusu. PISA 2003 ve PISA 2009’da matematik ve fen bilimleri değerlendirmelerine bakarsak Türkiye, performansını en çok geliştirmeyi başaran üç ülke arasında kendine yer bulmuştu.
- PISA 2015’in sonuçlarını tüm dünya gibi Türkiye de dört gözle bekliyor. Ne zaman açıklanacak?
6 Aralık 2016’da duyurulacak.
YÜKSEKÖĞRETİMDE ULUSLARARASILAŞMA
Türkiye, öğrencilerin yükseköğretime katılımını artırmaya devam etmeli. Lise ve üniversiteye katılımda çoğu OECD ülkesine göre ivme yakalasa da, ortalamanın altında. 25-34 yaş arası gençlerin yarısı liseden mezun, yüzde 25’i ise üniversiteye girdi. OECD ortalamasında lisede oran yüzde 83, üniversitede yüzde 41’lerde. Türkiye’nin 2005’ten bu yana Bologna Süreci’ne üyeliği nedeniyle öğrencilerin hareketliliği arttı. Uluslararası dünyanın dikkatini çekmek için İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça ve İspanyolca dilleri de doğal olarak önemli. Kaliteli programlar da seçimi etkiliyor.
TÜRKİYE’DE ÖĞRETMENLERİN DURUMU
Türkiye’deki eğitimin kalitesi hiçbir zaman öğretmenlerin kalitesinin üstüne geçemez. Öğretmenlerin istihdam koşullarının geliştirilmesi için önemli yatırımlar yapılıyor. Ancak bu sadece başlangıç. Yüksek performanslı eğitim sistemleri, öğretmenliği başarılı adaylar için dikkat çekici bir kariyer fırsatı olarak sunar, yüksek kalitede öğretmen eğitimini garanti altına alır. Birinci sınıf etkileyici çıktılara sahip okul sistemleri yüksek kaliteyi tüm sistem boyunca dağıtır. Bu da hemen her öğrencinin seçkin bir eğitimden faydalanmasını sağlar. Türkiye’de henüz bunlar işlerlik kazanmış değil.