Güncelleme Tarihi:
Brexit ve daha sonra ortaya çıkaracağı sorunlardan bağımsız olarak analiz edilmesi gereken ama yeni olmayan ayrı bir gelişme: Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yıllardır süregelen ırkçı ve İslam karşıtı (islamophobie) söylemlerin tırmanışı. Ayrıca, bunlardan beslenen siyasi aşırı sağ partilerin iktidar kapılarını zorlayan güce erişmeleri. Ürkütücü boyutlara varmış bu ikinci durumdan, uluslararası açılım taraftarı herkes gibi, uluslararası öğrenci olma potansiyeli taşıyan gençlerin ve onların ailelerinin etkilenebileceğini düşünebiliriz. Bu yazıyı kaleme almamın temel nedeni, yukarıda altını çizdiğim birbirinden farklı iki gelişmeye uluslararası öğrenci dolaşımı özelinde bakmak ve bu özel konuda, gerçekçi kalarak, olumlu bir perspektif sunmak.
Önce Brexit ve konumuza olası etkilerine açıklık getirelim. Evet, Brexit kararı alındı ama uygulanması belki 2019 yılından önce bitmeyecek uzun görüşmelerden sonra mümkün olacak. Zira, İngiltere’nin ve kalan AB’nin karşılıklı yükümlülükler konusunda anlaşması şartı var. Brexit İngiltere’nin bütün Avrupa ile ilişkileri kesmesi anlamına gelmiyor. Bu ilişkilerin çetin müzakereler pahasına olsa bile yeniden şekillenmesi hipotezini ileri sürmek mümkün. Büyük olasılıkla, İngiltere ile diğer Avrupa ülkeleri arasında pek çok alanda ikili anlaşmalar söz konusu olacak. Hiç şüphesiz; uluslararası akademik ilişkiler, özellikle öğrenci hareketliliği, bu yaklaşımın bir parçası olacak.
Bilindiği gibi, bugün 5 milyon civarında uluslararası öğrenci; eğitim harçları, konaklama, günlük ihtiyaç ve kültürel harcamalar ile seyahat bütçeleri dâhil yaklaşık 200 milyar dolarlık bir ekonomik pazara eşdeğer. Kaldı ki, akademik ilişkiler ve öğrenci dolaşımı sadece çeşitli harcamaların oluşturduğu ekonomik boyuta indirgenemez. Aynı zamanda kültürel diplomasi yoluyla dış işlerinde nüfuz politikası aracı.
ZORLUKLAR ÖĞRENCİLERİ VAZGEÇİRMEYECEK
Yeri gelmişken söylemeliyim ki, bazı devlet başkanlarının yurtdışı resmi ziyaretlere üniversite rektörlerini de dâhil etmeleri boşuna değil. İngiltere, bu stratejik pazardan en çok pay alan ve nüfuz etme aracı olarak en iyi şekilde değerlendiren ABD’den sonra ikinci ülke. Objektif olarak, İngiltere, bu avantajlı konumunu şu veya bu şekilde devam ettirmek isteyecek. Bu politikanın İngiliz üniversiteleri tarafından güçlü bir şekilde destekleneceğinden şüphem yok. Bu tutum, Brexit kararı öncesi ve sonrasında somut olarak gözlendi. Burada, herkesçe bilinen Erasmus+ değişim programlarına katılabilmek için Avrupa Birliği’ne (AB) tam üye olma şartı aranmadığını belirteyim. Açıkçası İngiltere’nin bu programlarından çekileceğini sanmıyorum. Sonuç olarak Brexit sonrası bir belirsizlik devresi yaşansa bile uluslararası öğrenci hareketliliği devam edecek. Bu, bazı harç yükselmeleri ve vize şartlarında zorluklar olmayacağı anlamına gelmiyor. Ama bu zorluklar, kısa süreli olsa bile yurtdışı deneyimi edinmenin, yabancı bir ülkede eğitim veya staj yapmanın, bir yabancı dile iyice hâkim olmanın, ayrı bir sistem ve kültüre uyum sağlayacak derecede entelektüel zenginleşmenin avantajlarını bilen öğrencileri ve ailelerini İngiltere’ye gitme projelerinden caydıramayacak.
Olası Brexit etkileri bir yana, diğer Avrupa ülkelerinde aşırı sağ akımların yükselişi ayrı bir sorun. İktidarda olan hükümetlerin ekonomik krizlerle büyüyen işsizliğe, artan güvenlik sorunlarına ve toplumsal ayrışmalara kalıcı çözüm üretememeleri, bu problemlerin ilk kurbanları olan sosyal tabakaları umutsuzluk ve terk edilmişlik hissiyle yeni arayışlara sürükledi. Bu durum, kolaycı yaklaşımlarla yabancı göçmenleri ‘günah keçisi’ olarak gösteren popülist akımların güç kazanmasına yol açıyor. Ancak, genel olarak, uluslararası öğrencilerin doğrudan içinde bulundukları üniversite ortamı popülist akımların kolayca zemin bulduğu yer değil. Ayrıca, uluslararası öğrenciler ile sözünü ettiğimiz toplumsal problemler arasında doğrudan bağlantı kurmak imkânsız.
EKONOMİK BÜYÜMEDE ÖNEMLİ BİR ARAÇ
Batı dünyasında ve özellikle Avrupa’da yükselen ırkçı söylemlerin birinci hedefinin uluslararası öğrenciler olmadığını söyleyebilirim. Zaten popülist akımların gözlemlenen yükselişi uluslararası öğrenci hareketliliğinin artışını engellemedi: 1980’lerde 1 milyon civarında olan uluslararası öğrenci sayısı bugünlerde 5 milyonu buldu ve 2020’lerde bu sayının 8 milyona yaklaşacağı tahmin ediliyor. 30 yıldır devam eden, AB’nin en görünür değişim programı Erasmus’tan toplam 4.5 milyon öğrenci yararlandı. Fransa örneğinde olduğu gibi, birçok Avrupa ülkesinin yükseköğrenim yasaları, üniversitelere ‘Avrupa yükseköğrenim ve bilimsel araştırma alanının inşasına katkıda bulunma’ görevi veriyorlar. Öğrenci ve akademik personel değişim programları bu yaklaşımın çok önemli bir parçası.
Daha önce altını çizdiğimiz temel yaklaşımlara şu noktaları da ekleyelim. Uluslararası öğrenci hareketliliği, bilgi üretimi ve teknoloji yayılımına katkısıyla, küreselleşmiş ekonomilerin büyümesinde önemli stratejik bir araç. Buna paralel olarak, uluslararası ortak bilimsel yayınlar gibi, uluslararası öğrenci dolaşımı da dünya üniversitelerarası sıralama kriteri olarak değerlendirmelere dâhil ediliyor. Ayrıca, uluslararası öğrenci harçları üniversitelere azımsanmayacak öz kaynak sağlıyor. Karşılıklı çıkar hesapları bir tarafa; uluslararası açılım, öğrenci dolaşımı ve sonuçta kültürler arası geçişler ırkçı akımlara karşı panzehir olarak görülmeli. Bunun bilincinde olan üniversiteler, insan odaklı idealler ve ortak değerleri korumak adına, öğrenci dolaşımını kolaylaştırmak için de tavır sergileyecek. Sonuç olarak konjonktürel endişeler bir kenara, dünya uluslararası öğrenci hareketliliği artış trendini destekleyen bu unsurların çabalarına güvenebiliriz.
GERİ DÖNÜŞLER ÖNEMLİ
Peki Türkiye ve buradan giden öğrenciler uluslararası öğrenci hareketliliği noktasında nerede duruyor? Türkiye dışarıya en çok öğrenci gönderen ilk 20 ülke arasında olmasına rağmen, son yıllarda yurtdışında öğrenim gören öğrenci sayısında azalma gözlemleniyor. Bu, ülkemiz üniversitelerinde kontenjan artışı ve yeni üniversiteler açılmasına bağlanabilir. Ancak bu açıklama yükseköğrenim kapısında olan adayların ihtiyaçları ötesinde; ilgili kurumlarımız ve üniversitelerimizin ‘iradeli bir uluslararası açılım politikası var mı?’ sorusunu sormamızı engellemiyor. Bu soru sadece yabancı ülkelere giden öğrenci sayısını artırmaya yönelik değil. Yabancı bir ülkede, özellikle gelişmiş ülkelerin tanınmış üniversitelerinde iyi bir eğitim almış, daha sonra mesleki beceri kazanmış insanlarımızın geri dönüşünü sağlamak adına, yeni politikalar hayata geçirmek de bir o kadar önemli.
Yabancı ülkelere öğrenci göndermekle en yaratıcı elemanların geri dönüşünü sağlamak aynı anda düşünülmezse, süreç beyin göçü olarak aleyhimize işler. Hindistan ve Çin örneklerinde görüldüğü gibi gelişmiş ülkelerden geri dönen iyi yetişmiş insan gücü yabancı Ar-Ge yatırımlarını çekmekte etkili oldu. Geri dönüş politikaları liyakat esaslı istihdama dayanmalı ve ekip çalışmasını teşvik etmeli. Yoksa, iyi elemanları geri dönüşe ikna etmek kolay olmaz ve beyin göçünün acı sonuçlarına katlanmaya devam ederiz.
TÜRKİYE’YE GELENLERİN SAYISI ARTTI
Son yıllarda Türkiye’ye gelen öğrenci sayısında önemli artış yaşandı. Bunun büyük bölümünün yakın coğrafyalardan, ayrıca dil ve kültür bağlarımız olan ülkelerden kaynaklandığını biliyoruz. Her şeye rağmen Türkiye’nin uluslararası öğrenci dolaşımı ilgili pazardan yeterli pay aldığı söylenemez. Batı Avrupa ülkelerinde uluslararası öğrenci sayısının toplama oranı yüzde 10’un üzerindeyken, Türkiye’de bu yüzde 2’nin altında. Salt sayılar üzerinden örnek verecek olursak; örneğin, Fransa da uluslararası öğrenci sayısı 260 bini aşarken, Türkiye’de bu sayı 80 binin altında. Şunu unutmayalım ki, uluslararası öğrencileri, hele gelişmiş ülke kökenli öğrencileri çekebilmek en başta yükseköğrenimin kalitesini artırmak, üniversitelerimizin tanınır olmasını sağlamak ve hatta, dünyaca bilinen marka üniversiteler yaratmaktan geçiyor.
TOBB Dış İlişkiler Ekonomik Kurulu’nun ‘Uluslararası yükseköğrenim ve Türkiye’nin konumu’ adlı 2013 raporu ve T.C. Kalkınma Bakanlığı’nın ‘Yükseköğretimin uluslararasılaşması çerçevesinde Türk üniversitelerinin uluslararası öğrenciler için çekim merkezi haline getirilmesi’ başlıklı 2015 araştırma raporu bu konularda uyanışın habercisi. Üniversitelerimizin her biri uluslararası öğrenci çekmek için aktif olarak çalışıyorlar. Her biri, tek başına belli bir noktaya gelebilir, ama daha büyük ölçüde başarılı olmayı hedeflemek adına, ortak platformlarda deneylerini paylaşmaları, birlikte daha büyük atılımlar yapmaları gerekiyor.
ERASMUS ÖĞRENCİ SAYISI AZALDI
Ülkemizin bir yıldır geçirdiği badirelere bağlı olarak, bazı Avrupa ülkeleriyle yaşadığımız sorunlar, uluslararası açılım projelerini aksatmış olabilir: 2016-2017 ders yılında Türkiye’ye gelen Erasmus öğrenci sayısında bir düşüş olduğu biliniyor. Bazı partner Avrupa üniversiteleri güvenlik korkusuyla öğrencilerini ülkemize gelmekten caydırmış görünüyorlar, bazıları ise politik tavır ifadesi olarak üniversitelerarası ikili anlaşmaları beklemeye almış vaziyette. Bu durum, aynı zamanda, yurtdışına gitmek için partner üniversite arayışı içinde olan Türk öğrencilerin işlerini zorlaştırdı.
Türkiye imajının zedelenmesi sonucu Batı Avrupa’dan ülkemize gelmek isteyen öğrenci sayısının önceki seviyelere tırmanması ve daha ileri gitmesi (Türkiye’nin normalleşmesi sürecine bağlı olarak) daha uzun zaman alabilir. Uluslararası ilişkilerde her ülke kendi çıkarlarını gözetiyor. Daha önce altını çizdik: Uluslararası öğrencinin öğreniminin bir kısmını veya tamamını yapmak için gittiği ülke lehine getirileri azımsanamaz. Bu nedenle, Türkiye’den Avrupa ülkelerine gidecek öğrencilerin önünde bugün bazı zorluklar varsa, bunların daha kısa zamanda çözüm bulacağını umuyorum.