Güncelleme Tarihi:
Özgürlüğe ve yeniliğe açık özellikleriyle bilinen bu jenerasyon artık okullarda öğretmen olarak görev almaya başladı. Yani artık bir sınıfta hem öğrenci hem de öğretmen Z kuşağından olabiliyor. Çocuk ve genç yaşta öğrencilere yaş olarak daha uzak olan öğretmenler ile yeni nesil öğretmenler arasında gözle görülür farklar var. Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden Prof. Dr. Yavuz Erişen 12’inci sınıf öğrencileriyle detaylı görüşmeler yaparak Z kuşağının eğitimden ve eğitimcilerden beklentilerini araştırdı. ‘Ya Z kuşağından öğretmen istiyor ya da X ve Y kuşağından öğretmenlerin dönüşmesini istiyorlar’ diyen ve yeni nesil öğretmenlerle öğrencilerin fotoğrafını çeken Erişen şöyle konuşuyor: “Z kuşağına mensup öğrenciler önceki kuşaktan öğretmenleri daha otoriter ve mesafeli buluyor. Şu an Türkiye’de öğretmenlerin yarısından fazlası X ve Y kuşağı yaş gurubuna dahil. Dolayısıyla Z kuşağı öğrencilerin beklentileri doğrultusunda bu kadar çok sayıda öğretmeni dönüştürmek pek kolay değil. Ancak yeni nesil öğretmenler, öğrencilerle okul içi ve okul dışında daha kolay iletişim kuruyor. Bu nedenle öğrencilerin tercihi de kendileri gibi hızlı, pratik, kolay öğrenebilen, hayata onlar gibi bakabilen genç öğretmenlerden yana oluyor.
Z KUŞAĞI EĞİTİMDEN NE BEKLİYOR?
Eğitimin geleceğinin tartışıldığı ve üzerinde çalışıldığı bu günlerde, gençler zaten nelerin yapılması gerektiğini, biz eğitimcilere ve yetkililere söylüyor diyen Erişen gençlerin ideal eğitim modelini de şöyle sıralıyor:
• Eskiye göre kurallar esnetilmiş olsa da onlar için okullar hala bir disiplin yuvası. Okuldaki yönetim anlayışından şikayetçiler, Türkiye’de okulların kışla anlayışıyla yönetildiğini düşünüyorlar ve müdürlerin bir komutan gibi davranmasından rahatsızlar. Katı kurallara dayalı bir eğitim anlayışına ve ast üst ilişkisine itirazları var. Okul yönetiminin koyacağı kurallarda söz sahibi olmak ve yönetime katılmak istiyorlar.
• Fiziki ortam öğrenme kalitesini yüzde 25 oranında etkiliyor. Okulları dört tarafı çitlerle çevrili, cezaevinden farkı olmayan yapılara benzetiyorlar. Özgürlüklerinin kısıtlandığını düşünerek daha rahatlatıcı fiziki şartları yönetimden bekliyorlar. Okul duvarlarının kalkmasını, kalkmıyorsa en azından öğle arasında çıkıp yemek yiyebilmeyi istiyorlar.
• Okul sıralarının çok rahatsız olduğunu düşünüyorlar, uykumuzu getirecek kadar rahat olmasın ama canımızı yakacak kadar da rahatsız olmasın diyorlar.
• Lise ve üniversiteye giriş için sınav sisteminden kaçamıyorsak en azından hazırlanma sürecini daha başarılı ve modern yöntemlerle geçirebiliriz diyen öğrenci sayısı çok fazla.
• Teorik dersleri almak onlar için yeterli olmuyor. Hayattaki karşılığını da görmek istiyorlar.
• Potansiyellerini ortaya çıkaracak bir eğitim anlayışı olduğuna inanmıyorlar. Öğretilenlerin hayattaki karşılıklarını görmek ve ikna olmak istiyorlar.
• Ders saatlerinin ve ders çeşitliliğinin fazla olduğunu düşünüp aşırı ders yükünden dolayı kendilerini geliştiremediklerini söylüyorlar.
• Başarı anlayışının ve sınav sisteminin değişmesini istiyorlar. Sanatta ve sporda başarılı öğrencilerin matematik dersinde kötü olduğu için başarısız olarak değerlendirilmesini doğru bulmuyorlar. Bu nedenle yeni ölçme değerlendirme sistemlerine ihtiyaç duyuyorlar.
YÜZ YILDIR SORUNLAR AYNI
1926 yılında Maarif Teşkilatı Şuralarına referans olan toplantı raporlarını inceleyen Erişen tarihten günümüzde sorunlarda çok büyük değişiklikler olmadığını da şu sözlerle anlatıyor: “Neredeyse aradan 100 yıl geçmiş ancak sorunlar hala benzerlik gösteriyor. O yıllarda okulda öğretilen derslerle gerçek hayat arasındaki farklılıkların kaldırılması, mesleklerin tanıtımı ve okulların değişikliklere ayak uydurabilmesi, müfredatın, kitapların işe yarar olması konuşulmuş. Okulların o yıllardaki teknolojik gelişmelerin gerisinde kaldığı tartışılmış, mesleki eğitimin önemine vurgu yapılmış. Bugün de eğitimde çözüm aranan sorunlar bunlar.