Güncelleme Tarihi:
Çocuklarımız dürtü kontrolünü, onların davranışlarına nasıl cevap verdiğimiz ve kendi davranışlarımızla öz-kontrolü nasıl modellediğimizle öğreniyorlar. Ataerkil toplumlarda çocuklar psikolojik ve fizyolojik şiddete çok daha fazla maruzlar. Küçümseme, dalga geçme, manipülasyon, tehdit aile içinde bireylerin birbiriyle ilişki kurma şekli olurken, yeterince çocuk bu tür ailelerde büyüdüğünde, toplumun çoğunluğunu şiddet içeren davranışlar sergilerken gözlemliyoruz. Çorlu’daki sınıf, koca bir ülkede gördüğümüz şiddetin bir parçası sadece. Televizyon dizilerinde seyrettiğimiz, metroda rastladığımız, sokakta şahit olduğumuz şiddetin.
GEÇMİŞTE YAŞADIKLARIMIZI BİR SONRAKİ NESİLLERE GEÇİRİYORUZ
Geçenlerde bir aile geldi ofisime; 4 yaşındaki çocuklarının yeni başladığı kreşte gösterdiği utanma davranışlarıyla nasıl başa çıkacakları ile ilgili yardım arayan. Seans içerisinde aralarında yaşadıkları çatışma ile kadın ağlamaya başlayıp, erkek küçümseyen bir gülümsemeyle karşılık verdiğinde, dışardan gözlemleyen bir göz kolayca kadına acıyıp erkeği yargılayabilir. Hele ki kadın; adamın, küçük kızları ağladığında da aynı davranışta bulunduğunu söylerse.
Adam büyüdüğü ailede babasının annesine gösterdiği fiziksel, duygusal şiddete şahit olmuş; ağladığında dayak yemiş, aşağılanmış. Bugünse çaresizlik duygusunu tetikleyen herhangi bir davranışla karşılaştığında, yüzünde küçümseyen bir sırıtma ile buluyor kendisini. Bu davranışının farkında mı, kendi çocuğu ya da sevdiği kadının canını acıtmak ister mi! Tabii ki hayır! Ancak geçmişte yaşadığımız ve bize acı veren duyguları bir yetişkin olduğumuzda anlamlandırmazsak aynı davranışları bir sonraki nesillere geçirmeye devam ediyoruz.
BEYİNDE MÜTHİŞ BİR YENİDEN YAPILANMA OLUYOR
Beynin ergenlik yıllarında müthiş bir yeniden yapılanmaya gittiğini biliyoruz. Beynin içindeki milyarlarca nöron yollarını bir ülkenin karayolları haritasına benzetirsek; yepyeni yollar inşa oluyor, yepyeni sokak, cadde bağlantıları kuruluyor bu dönemde. Ve tüm bunlar, hormonlar göz önüne alındığında fırtınalı bir havanın eşliğinde inşa oluyor diyebiliriz. O yüzden kaos, karmaşa bu yıllarda çok normal. Ergen, yapılacak doğru şeyi bilse de kendisini duygusal karar almaktan alıkoyamıyor.
Evet, tüm bunlar ergenlik yıllarının zorlukları. Peki ya tüm bunlara ergenlik öncesi dönemde aile içi sert disiplin anlayışları ile çocuğun öz-farkındalık ve duygu yönetim becerilerinin sekteye uğramasını eklersek... O zaman öfkelendiğinde, heyecanlandığında, istediği bir şey olmadığında “davranış öncesi durma (dürtü kontrolü)” diye açıkladığımız, dürtü kontrolünü bilmeyen ergenlerle karşı karşıya kalıyoruz. Ve bir sınıfın içine bu becerilerden yoksun pek çok ergeni koyduğumuzda, gördüğümüz şeyler Çorlu’daki lisenin sınıfında şahit olduklarımızdan çok da farklı olmayacak. Sonra öğretmenlerin sınıftaki kaos ile ne yapacağını bilemeyip şiddete nasıl başvurduklarını izleyeceğiz. Üstelik aynı şeyleri bir televizyonun tartışma programında, bir şirketin toplantı salonunda; sinirle kalkıp giden, bir başkasının sözünü kesen, bağırarak karşıyı domine eden davranışlarla görmeye devam edeceğiz. Çünkü tüm bu yetişkinler bir zamanlar ergen ve bir zamanlar bir başka ataerkil ailedeki çocuklar idi.
SAĞLIKLI SEÇİMLER İÇİN DUYGULARIMIZI ANLAMLANDIRMALIYIZ
Yetişkin olarak yaşadığımız olaylar karşısında nasıl bir davranışta bulunacağımızı seçebilir miyiz? Sağlıklı seçimler, öncesinde duygularımızı anlamlandırabildiğimiz sürece mümkün. Karşı taraf sınırlarımı çiğnediğinde eğer bedenimdeki rahatsızlığı izleme kabiliyetim varsa öfkemi gözlemleyebilir ve kaba kuvveti değil, kelimelerimi kullanmayı seçebilirim. Eğer ailemde, okulumda, çevremde yaşadığım stres, bırakın kendi duygularımı gözlemleme yeteneğimi geliştirmeyi, etrafımdaki şiddetten kendimi korumak adına bana duygularımı yok saymayı öğretmişse, otomatik davranışlarım şiddet, küçümseme, tehdit, manipülasyon, kontrol, belki de boyun eğme, şiddet görme ya da kendini koruyamayan bir sessizlik olarak çıkacak karşıma.
Bir ülkenin refahını ailelerin çocuklarını büyütme becerileriyle ölçebilir miyiz! Kapalı kapıların ardında çığlıklarını duymadığımız kadınların, TV programlarında hayran olduğumuz maço kahramanların, “başka çaresi yoktu” diye şiddet içeren kelimelerine anlayış gösterdiğimiz öğretmenlerin, kalabalık sınıflarda zorbalığına dokunamadığımız öğrencilerin, çocuklarını tek başına büyütürken yalnızlıklarını dindiremediğimiz ailelerin ötesine geçebildiğimizde, işte o zaman “neler oluyor ergenlerimize” sorusunun cevabını bulabiliriz.
Not: Danışan paylaşımlarını gizli tutmak ve benzer bir kişiyi hatırlatmaması adına yukarıdaki örnekte olaylar değiştirilmiştir.