Güncelleme Tarihi:
21. Yüzyılın iş dünyası hakkında çoktandır ortaya çıkan birtakım ipuçları var: Artık yeni bir mezunun bir işe girip oradan emekli olması beklenmiyor; tam tersine meslek yaşamı boyunca belki altı-yedi kez iş değiştirmesi öngörülüyor. İçinde altı-yedi geçen bir diğer öngörü daha var: O da üniversitelerde elde edilen bilginin yarı ömrünün altı-yedi yıl olması. Bir başka deyişle üniversitede öğrenilen bilginin belki de yarısının altı-yedi sonra işe yaramaz hale gelecek olması. O halde nasıl bir yükseköğretim ve nasıl bir kariyer hazırlığı?
Her şeyden önce yükseköğretim müfredatlarının bu gerçekler göz önüne alınarak hazırlanması gerekiyor. Artık öğrenciye her türlü ayrıntının öğretilmeye çalışıldığı, hocanın her bildiğini öğrencinin de bilmesi gerekir düşüncesiyle oluşturulan ders programlarından kaçınılması zamanı geldi de geçiyor bile. Bu çağın yükseköğretimi öğrenciye iki temel yeti kazandırmak zorunda: Bunlardan ilki kolay kolay değişmeyecek ve kişide güçlü bir mesleki altyapı oluşturacak olan teorik bilgi; diğer ise adaptasyon kabiliyeti.
Bu doğrultuda müfredatlar ilk iki sene etkin bir biçimde meslekle ilgili kuramsal bilginin verileceği, sonraki yıllarda ise seçmeli dersler aracılığıyla öğrencilere farklı bakış açılarının, farklı yaklaşımların kazandırılacağı bir şekle dönüştürülmeli. Müfredat hazırlayıcılarının yaptıkları en temel hata öğrenciye her türlü ayrıntılı ve aslında lüzumsuz bilgiyi üniversite sıralarındayken yüklemeye çalışmak. Oysa bu bilginin istense bile kullanılmayacağı açık. 21. Yüzyıl için önemli olan düşünmeyi, araştırmayı ve uyum sağlamayı bilen bireyler yetiştirmektir. Bunun yolu da öğrenciye sınıfta daha az zaman geçirtmek, onlara kütüphanede, evde, internette araştırma yapma imkanı sağlamak, seçmeli dersler, yandal programları gibi araçlarla öğrencilerin farklı bakış açılarına sahip olmalarına katkıda bulunmaktır.
İş hayatıyla tanışmanın yollarını aramalılar
Bu saptamalardan yola çıkıldığında gençlerin kendi kariyerleri için nasıl hazırlanmaları gerektiğine ilişkin ipuçlarına da kolaylıkla ulaşılabilir. Her şeyden önce bölüm tercihi yaparken aday öğrenciler ana eksendeki programları tercih etmelidirler. Bu şekilde tanımlı ve kuvvetli bir disiplinin temel bilgileriyle donanma imkanı elde ederler. Disiplinler arası bir branş seçmeyi öngördüklerinde ise ilgili programın müfredatını iyice incelemelerini ve yukarıda söz ettiğim güçlü teorik bilgi bileşeninin varlığından emin olduklarında bu tercihi yapmalarını önerebilirim. Üzerinde durmaları gereken ikinci önemli nokta ise üniversite eğitimlerini tek bir disiplinin derinlikleriyle sınırlamamaları, seçmeli dersler, disiplin dışı konular ve yandal programları aracılığıyla ufuklarını genişletmeye çabalamalarıdır. Bu arada disiplinine göre olmak üzere kısa ve uzun süreli stajlar ve iş deneyimleriyle daha üniversite sıralarındayken iş yaşamıyla tanışmanın yollarını aramaları gerekir.
Günümüzün olmazsa olmaz yetilerinden bir tanesi ise yabancı dil. Ülkemizdeki Milli Eğitim sistemi bu alanda ne yazık ki dünyadaki en başarısız örneklerden biri konumunda. Kişisel kanım üniversite giriş sınav sisteminin yabancı dil öğrenimini son derece olumsuz etkilediğidir. Neredeyse daha ilkokul çağlarında öğrencilerin önüne Seviye Belirleme Sınavı (SBS) benzeri sınavları ve üniversite giriş sınavlarını hedef olarak koyduğumuz için yabancı dile sıra ancak üniversite sıralarında geliyor. Bu da dil öğrenimini çok güç, neredeyse imkansız kılıyor. Artık arz-talep dengesi de büyük ölçüde sağlandığına göre üniversite giriş sınavlarının kaldırılması ya da bu hale olanaksız görülüyorsa sınavlarda yabancı dil sorulması bu sorunu bir ölçüde ortadan kaldırabilecek. Ancak, küreselleşmiş pazarda yer tutma mücadelesi veren Türkiye’nin bu hedefi yabancı dil bilmeden tutturması tümüyle imkansız. O nedenle sorumluluk sahibi merciler bu zafiyeti giderecek adımlar atmadığı sürece bireylerin kendi zafiyetlerini ortadan kaldırmaya çabalamaları, İngilizce’yi mutlaka ve çok iyi öğrenmenin yanı sıra tercihen bir başka dile de hakim olmaları gerekiyor.
Üniversite öğrencileri çağın bir başka vazgeçilmezi konusunda da kendilerini geliştirmek durumunda. Ne yazık ki gençlerimizin önemli bir bölümü bilgisayar kullanıcılığını internete veya sosyal medyaya girmek olarak anlıyor. Oysa Word gibi, Excel, Powerpoint gibi uygulamaları bilmeyen, etkin bir şekilde kullanamayan, kendi web sayfasını oluşturma becerisine sahip olmayan adayların yarının iş dünyasında kendilerine yer edinmeleri gerçekten zor.
Son olarak derslerde öğrenilmeyecek ve fakat üniversite eğitimi sırasında kazanılacak bazı becerilerin de önemine değinmek isterim. Sözlü ve yazılı iletişim becerilerine sahip olmak, bir takım içerisinde çalışabilmek ya da gerektiğinde bir takıma liderlik etmek, sosyal bir kişiliğe sahip olmak, giyim, kuşam ve yaşama kültürüne sahip olmak, kısacası çok yönlü bir birey olarak yetişmek geleceğin hızla yükselecek rekabet dünyasında yer almanın önemli koşulları olacak.