Güncelleme Tarihi:
Eğitimin, akademik ortamın dışına çıkmasıyla müzeler de bu alandaki ihtiyaçlara cevap verebilmek için öğrenmenin yaratıcı bir etkinliğe ve üretime dönüştüğü buluşma noktaları haline geliyor. Klasik müze anlayışının yepyeni bir forma büründüğü bu ortamda ziyaretçilerin deneyimleri ve katıldıkları eğitim uygulamaları da değişiklik gösteriyor.
Bugün müzeler, çocuklar için bir öğrenme ve yaratıcılık geliştirme platformu olmakla birlikte sosyal öğrenme alanları olarak da nitelendiriliyor. Dolayısıyla müzeler geleneksel bilgi verme anlayışından ziyade, çocukların bir araya gelerek sanatı yaşamla bütünleştirdiği ve özgürce tekrar yorumlayabildiği ortamlar olma yolunda ilerliyor. Müzeler pasif şekilde bilgi edinilen mekânlar olmaktan çıkıp, günlük hayatın, birlikte dahil olduğumuz bir parçası olma yolunda değişim gösteriyor.
Örneğin; Pera Müzesi’nde gerçekleştirdiğimiz ‘Anneler Günü’ veya ‘Babalar Günü’ gibi etkinlikler ile bu sosyal değişim platformuna çocukları aileleri ile birlikte dahil ediyoruz. Koleksiyon sergilerinin yanı sıra, süreli sergiler için de, farklı yaş gruplarına (4-6, 7-14, 15+) yönelik hazırlanan çeşitli etkinlikler ile ziyaretçilerin, müzenin aktif katılımcıları olmalarını hedefliyoruz. Tüm bunlar sayesinde müzelerin çocuklar olmadan gelinen, ‘sessiz’, ‘ciddi’ ortamlar olduğu yönündeki yerleşmiş algı gün geçtikçe kırılıyor.
Deneyerek keşfediyorlar
Çocuklar dışında birçok farklı yaş grubuna da hitap eden müzeler, disiplinler arası etkinliklere de ev sahipliği yapıyor. Artık sadece sergi ziyareti için gidilen mekânlar değil, herkesin ilgisini çekecek etkinliklerin takip edildiği ve boş zamanlarını değerlendirilebileceği bir ortak buluşma noktası olarak işlev görüyor. Sergilere paralel düzenlenen etkinlikler, çocukların görerek, dokunarak, koklayarak, interaktif bir şekilde deneyimleyerek keşfetmelerine yardımcı oluyor.
Örneğin, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramlarında, Pera Müzesi’nde yaratıcı drama yöntemlerini kullanarak çocukların rol yapma, doğaçlama ve oyunla, müzeyi yaşayan bir mekân olarak deneyimlemelerini sağlayan, müze bilinçlerini ve estetik becerilerini geliştirecek çalışmalar yapılıyor.
Ayrıca yılbaşına özel düzenlenen atölyeler sayesinde de sergilerden bağımsız olarak atölyelere katılan çocuklar için müze sosyal hayatın bir parçası haline geliyor. Bu şekilde bir model ile öğrenilenler ise elbette klasik bir eğitim anlayışından çok daha kalıcı oluyor.
Not kaygısı yok
Okullarda sınav odaklı bir öğrenim deneyimleyen çocuklar müzede, kalıplaşmış doğru-yanlış kavramları veya not kaygısı olmaksızın daha rahatlatıcı, farklı düşünme yöntemlerine açık bir model dahilinde, eğlenerek öğreniyorlar. Ayrıca, okul müfredatına katkıda bulunabilecek paralel eğitim programlarına da katılabiliyorlar.
Buna örnek olarak, Pera Müzesi’nde yer alan Suna ve İnan Kıraç Vakfı Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri Koleksiyon sergisini verebiliriz. Sergi matematik, uygarlık tarihi ve sanat eğitimi açısından her yaşa uygun oldukça disiplinler arası bir sergi olarak öne çıkıyor.
Gün geçtikçe değişen, gelişen ve farklılaşan eğitim kavramı, küreselleşen dünyada artık hem kültürel farkındalık içeriyor, hem de sosyal zeka ve iletişim yeteneği gibi farklı konularda da yeterlilikler gerektiriyor. Tam da bu sebeple müzeler çocukların sosyalleşerek deneyimleyebilecekleri mekânların merkezi haline geliyor.
Dijital yöntemler, oyun, drama ve müzik gibi farklı enstrümanlar yardımıyla öğrenmenin merkezi olarak büyüyen müzeler, çocukların paylaştığı, sosyalleştiği, en önemlisi ise keşfettiği ilgi çekici ortamlar olmaya devam ediyor.
Bu süreçte bizler de bu denli hareketli bir kitlenin ihtiyaçlarına cevap verebilmek amacıyla müzelerdeki eğitim anlayışında yeni yöntemleri uygulamaya devam ederek, bu sürekli değişimin ayrılmaz bir parçası olabilmeyi hedefliyoruz.