Güncelleme Tarihi:
Türk eğitim tarihinde geleneksel eğitim süreçlerinin egemen olduğu yapıda kitap ve hafıza kavramları daha öncelikli olgulardı. 19’uncu yüzyıldan itibaren eğitim sistemimizde ve okul programlarında çağdaş eğitsel anlayışlar “hayata dönük” derslerin yer alması, geleneksel “kitap okulu” anlayışından bir sapma olarak değerlendirilebilir. Derslerde doğa, eşya, olay, deney gibi kavramlardan söz edilmeye başlanması özellikle 2’nci Meşrutiyet döneminde ihtilalci bir pedagojik yaklaşımı oluşturdu. (Akyüz, 1997) Başka bir deyişle kitap ve öğretmenden, objeye, eşyaya ve gözleme yönelen pedagojik bir yola girilmeye başlandı. Böyle bir anlayış, eğitimi salt “metin ezberleme” ya da “verileni alma” olayı değil, eğitim çevresini bir bütün olarak işe koşma şeklinde düzenleme anlamına geliyor. Bu çerçevede eğitim tarihimizde müze ve müze aracılığı ile eğitim düşüncesi de gündeme gelmeye başladı
EĞİTİMİN GÖRSEL BOYUTU
“Müze” kelimesinin ilk defa telaffuz edildiği yıllarda olay sadece “asar-ı atika” kavramıyla sınırlı kalmıştı. Müzecilik bizde, Osmanlı devletine ait bazı değerli eşyaların ve antikaların sarayda ve hisarlarda saklanmaktayken 1845 yılında Aya İrini kilisesinde toplanıp depolanmasıyla, bu mekan müze olarak kullanılmaya başlandı. (Şapolyo, 1936; Ayas, 1948) Eğitim alanında ise 1902 tarihli Maarif Nezareti Salnamesiyle ilk kez müzenin eğitim sürecine dahil edildiğini ve “okul müzesi” gibi özel tasarıların gündeme geldiğini görebiliyoruz. “Okul Müzesi” kavramının pedagojik bir anlayışla eğitim sürecine katılmasında önemli rolü olan M. Satı Bey, öğrencilerin sadece okul içi eğitimiyle değil, okul dışı yaşanan gerçekleri yakından tanımaları için toplumsal ve tarihi çevreyi inceleme gezilerini de öğretim yöntemi olarak kullandı. Özellikle 2’nci Meşrutiyet döneminde “maarif” kavramı geleneksel algılanışından farklı olarak “pedagojik” bir anlam kazanmaya başladı. Bu doğrultuda M. Satı Bey, müze kavramına eğitimin görsel boyutu olan bir yöntem olarak yaklaşır. Diğer önemli eğitim düşünürü İ. Hakkı Baltacıoğlu ise “müze” kurumuna, eğitim ve kültür alanında, Kültür yaratma çabası ve ulusların bilimsel ve medeni seviyelerini gösteren objelerin korunması ve güzel sanatların bir dalı olarak halkın aynı zamanda estetik ve sanatsal seviyesini yükseltme aracı olarak yaklaşır. (Baltacıoğlu, 1932)
ÖĞRETİM OLGUSUNA DAHİL ETME ANLAYIŞI
Satı Bey’in ele aldığı müze kavramı geleneksel müze yaklaşımından oldukça farklı bir amaca yönelikti. Müzede sergilenen objeleri sadece ibret alma belgeleri olarak görmüyordu. Bu anlayış, eski eserlerin eğitim alanında görerek öğrenme, inceleme, üzerine kurulacak bilginin nesnel tarafını da öğretim olgusuna dahil etme anlayışını temsil ediyordu. M. Satı Bey, 1909 yılında Eğitim Bakanı Emrullah Efendiye sunduğu raporunda, “Müzelerin Ehemmiyeti” bölümünde Avrupa eğitim anlayışında müzelerin ne kadar önemli olduğundan bahseder. 2’nci Meşrutiyet döneminden Cumhuriyete kadar geçen sürede Satı Bey’in özel ilgisi dışında, okul müzesi konusunda resmi kanallarda daha fazla bir gelişmeye rastlayamıyoruz. Okul müzesinin bakanlık kuruluşları arasında resmi olarak ilk defa yerini alması ise yine Cumhuriyet dönemine rastlar.
YAŞAYAN EĞİTİM MEKANLARI
Bu kısa tarihsel girişten sonra günümüzde müze ve eğitim ilişkisi daha akademik ve uygulamalı biçimde çeşitli boyutlarda gelişim gösterdi. Genel yaklaşıma göre müze ve eğitim ilişkisi; müze yoluyla eğitim, müzede eğitim gibi yaklaşımlar ile müze eğitimi kavramının bütün bunları da kapsayan bir üst akademik ve farklı yaklaşım olduğunu da belirtmek gerekir. Günümüzde müzeler, tarihsel mekânlar yalnızca arkeolojik kalıntıların ve sanat eserlerinin okul çocukları, yerel halk ve yabancılar tarafından ziyaret edildiği sergiler olmanın ötesinde ele alınıyor. Kısaca günümüz eğitim anlayışında müzeler ve tarihsel mekânlar sadece inceleme gezisi yapılan veya sadece bazı eşyaların sergilendiği pasif ziyaret yerleri değil tam anlamıyla yaşayan, etkileşimli eğitim mekânlarını oluşturur.
EĞİTİM FAALİYETLERİNİN EN ÖNEMLİ ÖGESİ
Müzelerin eğitsel işlevi ve müze eğitim ilişkisi, eğitim sistemleri içinde önemli bir eksiği gideren; gözlem inceleme araştırma, karşılaştırma, çıkarımda bulunma ve yaratma gibi öğretimsel sürecin önemli bir tamamlayıcısı olarak öne çıkar. Ayrıca müzeler, tarih, ekonomi, turizm, halkbilimi gibi alanlarda da işlevleri olan kültürel ve eğitsel mekânları oluşturur. Müze ziyaretleri ve müzeyle iç içe ve etkileşimli bir şekilde desteklenecek olan öğretim faaliyetleri eğitim sürecinin en önemli ve etkili ögesi durumunda yer alır. Tarihsel ve arkeolojik bölgeler, turizm yerleri gibi alanlara ait özel mekânların, etkileşimli biçimde incelenmesi ve değerlendirilmesi de bu kapsamda ele alınmalı.
HAYALGÜCÜNÜ VE YARATICILIĞI DESTEKLER
Bu anlamıyla müzelerin ve tarihsel mekânların eğitsel işlevinin gerekçelerini şu başlıklar altında özetlemek mümkün:
• Müzeler ve tarihsel mekânlar, öğrenmeyi salt öğretim süreci etkinlikleri ve bilişsel boyutu temel alan ders kitabı ile sınırlı ve doğrusal nitelikten öteye taşıyan eğitsel mekânladır.
• Müzeler ve tarihsel mekânlar öğrencinin duygularının ve düş gücünün devreye girmesi, öğrencilerin yaparak-yaşayarak öğrenmesine imkân sağlaması, bütün duyuları kullanmayı zorunlu kılan ve ayrıca disiplinler arası yaklaşıma olanak sağlar.
• Müzelerde yapılan eğitim amaçlı uygulamalar, bireylerin yaratıcı yönünü geliştirerek, tarihsel, kültürel, bilimsel, sanatsal gibi birçok objeyle birebir etkileşimini sağlayan, eğitim ortamını farklı yöntem ve tekniklerle destekleyen, öğrenmeyi aktif ve kalıcı hale getirir.
• Müzede ve müze yoluyla öğretim, beş duyu organını harekete geçirerek, hatta onu da aşarak keşfetme, araştırma ve bizzat uygulamalara katılma yolu ile daha kalıcı yaşantılar sunar. (Adıgüzel ve Öztürk, 1999). Bu sayede bireyler, sergilenen eserlerin özelliklerini ve oluşturuldukları zamanın ruhunu tanıyarak, yapıtları, yapıtların oluşum süreçlerini ya da eserin üretildiği toplumun kültürel değerlerini anlamaya duyarlı hale gelirler.
• Özetle, müzeler ve tarihsel mekânlar; duyusal, duygusal, sezgisel ve ıraksak-açık uçlu- düşünme gücünün dolayısıyla hayal gücü ve yaratıcılığının desteklendiği harekete geçirildiği öğretim ortamları olarak karşımıza çıkar.
KAYNAKLAR
Adıgüzel H.Ö. ve Öztürk, F. “Türk eğitim düşüncesinde okul müzesinden müze pedagojisine değişim”, Eğitim ve Bilim, Ocak,1999
Akyüz, Y. (1997) .Türk Eğitim Tarihi(Başlangıçtan 1997’ye), İstanbul: Kültür Üni. Yay.
Ayaz, N. (1948). Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitimi- Kuruluşlar ve Tarihçeler-, Ankara: Milli Eğitim Basımevi.
Baltacıoğlu, İ. H.(1932), Terbiye, İstanbul: Suhulet Küt.
M. Satı (1326). Layihalarım, İstanbul: Matbaa-i Hayriye ve Şürekâsı
Şapolyo, E. Behnan (1936). Müzeler Tarihi, İstanbul: Remzi Kitabevi
PROF. DR. FARUK ÖZTÜRK KİMDİR?
Yazar, 1991 yılından beri Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi gibi üniversitelerde görev yaptı. 2005 yılından beri Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Eğitim felsefesi, eğitimin tarihi ve sosyal temelleri gibi alanlarda bilimsel çalışmaları bulunuyor. Bu alanlarda lisans ve lisansüstü dersler vermeye devam ediyor.