Güncelleme Tarihi:
Köy okulunda okul öncesi öğretmeni olan Rümeysa Çevlik’in ‘açık hava sınıfı’ önümüzdeki eğitim öğretim yılından itibaren uygulanacak yeni müfredatta ‘örnek sınıf modeli’ olarak yer aldı. Tiyatro, erken okur yazarlık, günlük yaşam becerileri, müzik, bitki gözlem ve Atatürk merkezleri ile böcek oteli, denge yürüyüş alanı, ağaç evde kitap okuma alanı, çamur alanı olmak üzere 10 açık hava eğitim istasyonu kuran Çevlik’in öğrencileri bütün bir eğitim öğretim yılını çamurda yuvarlanarak, böceklere ve bitkilere dokunarak doğayla iç içe geçirdiler.
Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde doğup büyüyen Rümeysa Çevlik, Konya Selçuk Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği bölümünden 2010’da mezun oldu. Mardin’de bir yıl görev yaptıktan sonra memleketine dönerek, dağ köyünde bulunan ve taşımalı 14 öğrencisi olan Kayasuyu ilkokulunda çalışmaya başladı. Pandemide farklı bir eğitim modeli arayışına girdi ve ‘ekolojik açık hava sınıfları’ kurmaya karar verdi. Velilerin evlerinden çıkan atıkları dönüştürdü, iş gücü konusunda yine velilerden destek aldı. Öğrencileri için sıfır maliyetle, atıkları dönüştürerek oluşturduğu ‘açık hava sınıfları’ 2024-2025 eğitim öğretim yılından itibaren uygulanacak yeni müfredatta okul öncesi eğitimde örnek sınıf olarak gösterildi.
DOĞADA ÇOCUKLARIN İLGİLERİNİ DE ANLIYORUM
“Geleneksel okul öncesi eğitim anlayışında çocuklar doğaya zarar veren sim gibi plastik esaslı materyallerle çalışırlar ve çok fazla kâğıt tüketip atık çıkarırlar. Önce içerisinde doğaya zarar veren atıkların plastiklerin olmadığı bir ekolojik sınıf oluşturmayı ve çocuklara da küçük yaştan çevre bilinci aşılamayı düşündüm” diyen Rümeysa öğretmen okulunda gerçekleştirdiklerini şöyle anlattı:
”Günlük yaşam becerileri atölyesi’nde ahşaptan çatal, bıçak, çivi, çekiçle el becerilerini geliştiriyorlar. Buğday değil kum eliyorlar. Büyük, küçük, dar, geniş gibi kavramları da kitaptan ya da kâğıt boyayıp israf ederek değil, yaşayarak öğreniyorlar.
BÖCEK OTELİNDE RESEPSİYONİST ‘SALYANGOZ’
Tuğla deliklerinden odaları olan böcek otelimizde bir yaşam alanı oluştururduk. Farklı türlerin hareketlerini farklı büyüteçlerle inceliyorlar. Böcek otelinin resepsiyonunda ‘salyangozlar’ bekliyor. Böcek oteli sakinlerini ekmeğin kırıntılarıyla beslerken paylaşmayı, oda numaralarından matematiği öğreniyorlar. İlkokula geçince ilk kitabı ağaç evde okuyorlar. Yani bizim kütüphanemiz küçük ahşap bir ev. Müzik atölyemizdeki enstrümanları depodaki soba, borusu kova gibi kullanılmayan malzemelerden ürettik. Bitki gözlem merkezinde lavanta gibi buranın doğasında yetişmeyen farklı bitkilerin gelişimlerini takip ediyorlar. Denge yürüyüş alanlarında fiziksel olarak güç kazanırken nasıl düşeceklerini ve sonra da nasıl kalkacaklarını öğreniyorlar. Tarım alanında çocuklar tohum ekip yetiştiriyorlar. Meyve sebze artıklarını toprağa vitamin olsun diye gömüyorlar. Bu atölyelerimizin bir ‘sınıf’ olması için ise önce ‘Atatürk Köşesi’ni koyduk. İlkokul grubu Ata’ya mektuplar yazdılar. Benim çocuklarım da resimler çizdiler. Tüm bunları yaparken sadece çivi ve tekerlekler için boya aldık. Onun dışında tamamen evlerdeki kullanılmayan malzemelerden faydalandık.
‘ÇOCUK EVE PİS GELİYOR’
Her şey pandemide açık alanda ders yapma isteğiyle başladı. Bu konuda velilerimiz baştan pek yardımcı olmak istemedi. Açıkçası sınıf dışında ders yapma fikrini başlangıçta pek beğenmediler. ‘Zaten köy okulundasın, neden bunu yapıyorsun? Çocuğumuz eve pis gelecek’ diyenler oldu. Aslında anne çamuru bir oyun materyali olarak görmediği için köydeki çocuklar da doğadan uzaklaşabiliyorlar. Velilerime kendi çocukluk oyunlarını hatırlatarak onları bu çalışmaya ortak olmaya ikna ettim. Oyuncakların hepsi para tuzağı. Bizim akülü yerine ahşaptan arabamız var. Biz yağmurda, çamurda, rüzgârlı havada her koşulda dışardayız. Tüm bunları çocuklar ve velilerimle yaptık. Çünkü ellerini taşın altına koyup emek vermezlerse korumazlar ve hissetmezlerdi. İlk duyduğunda karşı çıkan bir velim; ‘çocuğum eve geldiğinde yüzündeki mutluluğu görünce ne yapmak istediğinizi anladım’ demişti.
MÜFREDATA GİRMESİ ÇOK İYİ OLDU
Özellikle 0-6 yaş arasın için ‘doğayla etkileşim’ en önemli kazanım. Şimdi öğrencilerim bahçede karıncalara dikkat edip ağaçlara sarılıyorlar. ‘Öğretmenim kâğıdın her yerini doldurmalıyız değil mi?’ diyorlar. Çünkü çocuk kâğıdın değerini biliyor. Gördükleri atığa hemen ‘bundan ne yaparız’ diye bakıyorlar. Biz her alanı çocuklar için eğitim öğretim ortamı olarak kullanabiliriz. İlla kâğıda, kaleme, masaya, sıraya ihtiyaç yok. Okul eğitimiyle çocuklarda doğanın bir parçası oldukları hissini birleştiriyoruz. MEB, yeni müfredatta ‘eğitim ortamları ve sınıf düzenlemeleri’ içine açık alanda oyunu da ekledi. ‘Bir bahçe nasıl düzenlenir?’ sorusuna müfredatta benim sınıflarım yanıt veriyor. Yani okul öncesi müfredatında sınıfım örnek model sınıf olarak gösterildi. Ayrıca üniversitelerde okul öncesi öğretmeni adaylarına bu modeli anlatan sunumlar yapıyorum.”